İRAN PETROLÜ VE ÖTESİ

Ağustos 31, 2018

|

Kategori:

Zengin petrol yataklarına sahip İran’ın normal dönemde  2,5 milyon varil / gün  olan petrol ihracatı  ABD ambargosu sonucu 1 milyon varil düzeyine inmişti. Nükleer anlaşma ile birlikte İran tekrar 2,5 milyon varil / gün ihracat yapmak olanağına kavuşmuş, hatta bazı dönemlerde bu miktarı 2,8 milyona çıkarabilmişti. Bu gelişmenin sonucunda İran’ın iç huzursuzluklarının belirli bir ölçüde azaldığı gözlemlenmiştir.  Ancak,  geçtiğimiz Mayıs ayında ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a karşı davranışı sonucu,  ihracat  Ağustos ayında 2 milyon varil/gün düzeylerine inmiştir ve yakın gelecekte, ABD politikasında sertleşmeler  ve ABD’nin İran’ın müşterileri üzerinde arttıracağı  baskılar nedeniyle, söz konusu ihracatın ciddi oranda  düşmesi, 1 milyon varili ancak geçmesi olasıdır. İran ekonomisinin  asgari ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olacağı tahmin edilen bu gelişmenin İran iç politikasının yanı sıra ne gibi dış etkileri olabileceğini kısa  irdeleyelim.

İran petrolünün başlıca alıcıları Doğu Asya ülkeleri,  AB  üyesi bazı ülkeler ve Türkiye’dir.

Çin ve Doğu Asya ülkeleri: Bu ülkeler, İran’ın 2,8 – 3 milyon varillik toplam ihracatının % 70 inin alıcısı  durumundadır. Çin’in 800 bin varil’e yaklaşan  ithalatının  azalmayacağı gibi,  belki de İran’ın azalan satışları karşısında, yapmak  zorunda kalacağı indirimler nedeniyle bir miktar daha artabilecektir.  Buna karşılık, İran petrolünün  doğal  müşterisi olan, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve bazı Güney Doğu Asya ülkelerinin ithalatının,  ABD baskısının şiddetine bağlı olarak, ciddi ölçüde azalacağını tahmin etmek yanlış olmayacaktır.

Rusya : Kendisi de ABD yaptırımlarına maruz kalan ve aynı zamanda petrol ihracatçısı olan Rusya’nın bu durumunda İran’a ne kadar yardımcı olabileceği kuşkuludur.

Avrupa Birliği : AB İran petrolünün potansiyel müşterisidir ve AB şirketleri İran petrolünün üretilmesi için  yatırımların ve gerekli yenilemelerin yapılması   için yeterli sermayeye ve teknik güce sahiptir. Ancak, ABD’nin  İran’da çalışan veya İran’la işbirliği yapan ve yapacak şirketlere tehdidi, son dönemde birçok  büyük  AB şirketinin İran’daki faaliyetlerini kısıtlamasına  veya tamamen durdurmasına yol açmıştır. ABD ile iş yapmadıkları için, baskıdan etkilenmeyecek bazı orta büyüklükteki şirketlerin  faaliyetlerinin geleceği ise AB’nin tutumuna bağlıdır. AB, kurum olarak, ABD ‘nin her türlü baskısına boyun eğen bir görünüm mü verecektir veya büyük bir ekonomik güç olarak baskıya direnme yolunu mu seçecektir. ABD tutumuna karşı genel hoşnutsuzlukların arttığı ve açıkça ifade edildiği bugünkü ortamda nasıl bir karara  varılacağını tahmin etmek zordur.  AB, hiçkuşkusuz, durumu hafifletmek ve normalleştirmek amacıyla çeşitli yollar deneyecektir. Bu çerçevede, ilk olarak, AB’nin  İran’la yeni bir Nükleer anlaşma yapılmasını önermesi beklenmelidir. ABD’nin beklentileri ile İran’ın ihtiyaçlarını bağdaştırmanın nasıl mümkün olabileceği  ise başlı başına bir sorudur. ABD ambargosunun önümüzdeki sonbahar aylarında şekillenmesi ile bu konuda daha net değerlendirmeler yapılabilecektir..

İran : Gelişmelerin  İran’ın iç dengelerini nasıl  etkileyeceği ise başka çok önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.  Ekonomik olumsuzlukların enflasyonu arttıracağı, yeni sıkıntılar yaratacağı ve  iç huzursuzluklara yol açacağı kuşkusuzdur. Esasen bir süredir bazı önemli gruplaşmalar ve bu gruplar  arasında çekişmeler  gözlemlenmektedir. 2009’daki ayaklanmalar daha çok  aydın ve üniversite öğrencileri kökenliydi, şimdilerde ise esnaf ve çarşı grubunun  hoşnutsuzluklarından söz   ediliyor ki, bu durumda  konu başka bir boyuta  gelebilir.

İran’ın ekonomik sorunun başlıca nedeni  uygulanan ambargodur.  Ambargonun temeli ise dış politika kaynaklıdır ve başlıca nedenlerini şöyle özetleyebiliriz;

– İran’ın nükleer güç olma çabaları : Nükleer anlaşma ile bu konuda belli bir uzlaşmaya varılmış ve Ambargo hafifletilerek İran ekonomisine nefes alma olanağı sağlanmıştı. ABD’nin yeni tutumu sıkıntıları geri getirmiştir. Yeni bir anlaşma ile mevcut endişelerin tekrar  giderilmesi mümkün olabilecek midir.

– İsrail’in güvenliği : Nükleer anlaşmanın yapılması ile İsrail’in endişesinin büyük ölçüde ortadan kalktığı düşünülebilir. Esasen, İran’ın, özellikle ABD şemsiyesi altındaki İsrail için nasıl bir tehdit oluşturabileceği  kuşkulu bir varsayımdır. Öte yandan, konvansiyonel bir çatışma için,  iki ülke topraklarından geçilmesi gerekir ve doğrudan çatışma için aradaki mesafe büyüktür.  İsrail’e karşı Suriye ile ortak cephe açılsa  bile, merkezden uzak İran ordusunun başarı şansının olamayacağını tarihi örnekler bize gösteriyor. Bu konuda esas sorunun ise, Lübnan ve Suriye’deki  Hizbullah varlığından kaynaklandığı ve  Hizbullah’ın İsrail karşısında bir zafer kazanması sözkonusu olmasa da, İsrail’in Hizbullah’ın varlığından büyük ölçüde rahatsız olduğu kuşkusuzdur.  Kaldı ki, İran’ın Hizbullah’ a desteğinin sona ermesi halinde de, Hizbullah var olmaya devam edecek gibi görünüyor. İran isterse  bu varlığı sona erdirebilir mi sorusu  da akla gelmektedir.

– Sünni-Şii  çekişmesi  temelinde İran -Suudi anlaşmazlığı : Temelde mezhep çatışması görünümünü veren bu  konuda esas sorunun İran’ın Körfez ülkeleri üzerinde hakimiyet kurma arzusundan kaynaklandığı ve  anlaşmazlığın,  benzer arzulara sahip Suudi Arabistan’ın  ABD ve İsrail tarafından kışkırtılmasıyla büyütüldüğü kuşkusuzdur.

– Devrim muhafızları :  İran’da enflasyon olgusunu arttıran diğer bir husus ise, Hizbullah’a  ve Yemen’de isyancılara sağlanan destek ve yardımlardır. Bu yardımlar esasen zorda olan İran ekonomisi  için daha da büyük sıkıntılar yaratmaktadır. Ekonominin yanı sıra bu alanda başka  büyük bir sorun, her iki konunun esas sahibinin “Devrim muhafızları” olmasıdır. Siyaset dışı bu gücün, Osmanlı İmparatorluğu’nun son  dönemlerindeki  yeniçeri ocağına benzer bir şekilde,  siyasi odakların ve halkın isteğine karşı, hadiseleri yönlendirme ve devam ettirme olanağına sahip olduğu  gözlemlenmektedir. Bu olgu ve diğer siyasi çekişmeler, İran hükümetinin istediği kararları almasını engellemektedir.Bu  durumun Hizbullah ve Yemenden kaynaklanan  sorunların çözümlenmesini  kolaylaştırmadığı açıktır.

Tüm bu olumsuzluklara karşı İran’ın elinde iki önemli koz bulunuyor :

–  ABD’nin ambargoyu çok sıkı uygulaması : İran’ın  gaz ve petrol ihracatının ABD tarafından tamamen yasaklaması ve engellemesi durumunda, İran Hürmüz Boğazını bloke edeceğini, geçişlere kapatacağını ileri sürüyor. Yapabilir mi ayrı mesele, ama başarırsa,  Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan,Bahreyn, Katar, ve Emirliklerin petrol ve doğal gaz ihracatı durabilecektir. Sadece İran petrolünün ihracatının engellenmesinin bile petrol fiyatlarını 20 dolar arttıracağı, varil fiyatının 100 dolarları bulacağı düşünülürse,  Hürmüz Boğazının kapatılmasının yaratacağı siyasi sorunlar ve  ciddi bir savaş tehlikesinin yanı sıra tüm dünyanın karşılaşacağı ekonomik ve sosyal krizin büyüklüğünün önemle dikkate alınması gerekir.

–   Bölge ve Çin :    Öte yandan, ABD ambargosu İran’ın büyük ölçüde Çin’in ekonomik, ticari ve siyasi hatta askeri etkisi altına  girmesi sonucunu doğuracaktır. Son dönemlerde Dünya devleti olma yolunda bazı girişimleri gözlemlenen ve bu çerçevede uzun vadede Hindistan’ı önemli bir muhtemel rakip olarak gören Çin, Hindistan’ı çevrelemek  amacıyla, bir süredir Pakistan’la çok sıkı bir işbirliği içindedir. Çin’in İran’la ilgili gelişmelerden büyük  memnunluk  duyacağına şüphe yoktur.  ABD ‘nin bu ölçüde büyük bir jeopolitik hata yapmayacağını düşünmek istiyorum. Bana gelince, zaten  ABD ve  Rusya’nın  bölgemizde cirit attıklarını göz önünde bulundurarak, kısa veya uzun dönemde  bir de  Çin’in bölge de mevcut yabancı aktörler arasına  katılmasından hiç de memnun olmayacağımı belirtmek isterim.

 

Tüm bu kadar karmaşık ve endişe verici  oluşumlar karşısında  gerçeklerden uzaklaşarak ve Pollyanna rolü oynayarak iyimser bir tablo çizmek için hayal kurmak istiyorum. İşte sizleri güldürebilecek hayallerim :

İran – Nükleer güç olma sevdasına son veriyor.

– Bölgede hakimiyet kurmak isteğinden vazgeçiyor, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile dostluk ilişkisi içine giriyor.

– Yemen’e müdahaleyi sona erdiriyor ve Suudi Arabistan’la birlikte Yemen sorununa ortak çözüm getiriyor. Her iki ülke Yemen’e ciddi yardımlarda bulunuyor.

– Hizbullah’ı desteklemekten, Suriye’yi karıştırmaktan, İsrail’i denize dökmekten,İsrail  için bir tehlike oluşturmaktan vazgeçiyor.

– İran’da demokratik bir sistem kuruluyor.

İsrail – Kendi açısından İran’ı tehlike olarak görmekten, İran’ı bombalamak isteğinden, Suriye’yi tehdit edip karıştırmaktan, Filistinlileri  tepelemekten, kuzey Irak ve Suriye kürtlerini desteklemekten vazgeçiyor.

– İsrail, Filistinlilerin haklarını, Birleşmiş Milletler kararlarında yer alan şekliyle tanıyor, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramalarının ve bunları taşınmasının Türkiye’nin işbirliği olmadan yapılamayacağını idrak ediyor ve buna göre hareket ediyor

İsrail, ayrıca,  ABD’yi  İran’a ambargo uygulamaktan vazgeçiriyor, Orta Doğudan çekilmeye, BOP’tan caydırmaya  ikna ediyor, komşularıyla barış içinde yaşamaya karar veriyor. Silahlanma harcamalarının, ülkelerin  kalkınmasına, insanların açlık çekmemesine ve eğitilmesine,  çevre  sorunlarının çözümlenmesine yöneltilmesini savunuyor ve başta ABD, tüm devletler ile tüm FİNANS KURUMLARINI bu yönde çaba sarf etmeye davet ediyor. Yakın ve uzak bütün Devletler ve  Finans kurumları bu davete büyük bir memnuniyetle katılıyorlar !

Türkiye’ye gelince,  bütün bu çabaları  ve gelişmeleri  büyük bir keyifle izliyor ve bir kez daha herkese hatırlatıyor.

Zaten büyük Atatürk’ te, “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” ” dememiş miydi!

Hayallerin sonu yok, hayal ettikçe yaşayın. Kimbilir, belki bazılarının gerçekleşmesi o kadar da uzak bir ihtimal değildir.

 

 

İstemi Parman

25 Ağustos 2018

 

Paylaşın

İlişkili Makaleler

About Author

admin