DOĞU AKDENİZ ENERJİ KAYNAKLARI TÜRKİYE, KKTC VE AVRUPA BİRLİĞİ

Temmuz 23, 2019

|

Kategori:

DOĞU AKDENİZ ENERJİ KAYNAKLARI TÜRKİYE, KKTC VE AVRUPA BİRLİĞİ

DOĞU AKDENİZ ENERJİ KAYNAKLARITÜRKİYE, KKTC VE AVRUPA BİRLİĞİ


İstemi Parman 13/06/2019


I. Herşeyden önce hukuk mantığı açısından çelişkili bir durum dikkati çekiyor :Kıbrıs cumhuriyetini kuran anlaşmalar halen yürürlükte mi, değil mi?
– Yürürlükte ise, rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsilen  Doğu Akdeniz enerji alanlarına ilişkin yaptığı anlaşmalar, akdettiği diğer uluslararası anlaşmalar gibi, hukuken geçerli değildir. Bölgeye yakın veya uzak bazı ülkelerin rum tarafıyla yaptıkları anlaşmalar da sözkonusu hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz. Bu çerçevede, KC’nin  diğer kurucu tarafı olan türk yönetiminin,  KC’inin payı üzerinden örneğin % 30  veya anlaşmaya varılabilecek bir oranda hakkı olduğu hususu kabul   edilmelidir. Bu hakkın  tanınmaması durumu tam bir hak gasbıdır ve  KKTC bu durumda, aynen rum tarafı gibi kendi sondaj yapabilir veya yaptırmak için anlaşmalar imzalayabilir. Garantör devlet olarak TürkiyeKKTC’nin bu konudaki haklarını korumaya yardımcı olmakla sorumludur.

– Eğer Londra ve Zürih anlaşmaları ile doğmuş olan KC artık mevcut değilse, onun yerine geçen 2 hukuki birimden biri olan KKTC, bağımsız bir Devlet olarak,  Doğu Akdenizin, Ada’nın kuzey kısmında bulunan ve devletler hukukunun yerleşmiş kurallarına göre sınırları çizilecek olan bölgelerde “münhasır ekonomik alanın” (kıta sahanlığı) sahibidir ve bu sahipliğin sağladığı  uygulamaları kendi inisyatifiyle  -Türkiye’nin garantisi altında- kullanması da en doğal hakkıdır. KKTC, toprağı üzerinde hakimiyete, bir millete, bir bayrağa ve silahlı kuvvetlere sahip olarak, bir devlet olmanın tüm koşullarını yerine getirmektedir ve uluslararası camia tarafından tanınmış olup olmaması,  karasularında ve karasularına mücavir alanlarda münhasır ekonomik  haklarını kullanmasında bir engel bulunmaması gerekir.. – Diğer taraftan, KC bir bütün olarak değerlendirildiğinde KKTC kıta sahanlığı da dahil tüm  kaynakların işletilmesi KC’ye ait olacak ve KKTC bu toplam  üzerinden payını alacaktır. Bu suretle anlaşmazlık konusu olan  sorunlar büyük ölçüde aşılmış olacaktır. Bu durumda enerji’nin Avrupa’ya ulaşımının da Türkiye üzerinden, daha kolay ve çok daha düşük maliyetli olacağı kuşkusuzdur. Böyle bir gelişme, özellikle  rum yönetimi ve rum halkı dahil tüm  taraflar için en uygun ve en akılcı yaklaşım  olacak ve tam bir kazan/kazan durumu yaratacaktır.  Ancak, bu siyasi basiret isteyen bir davranıştır ve Rum yönetiminden böyle akılcı ve basiretli bir tutum izlemesini beklemek zor görünmektedir. Nitekim, KKTC’nin konunun bir komisyon kurularak ikili planda görüşülmesi için yaptığı teklifler rum tarafınca reddedilmektedir. –  KKTC’nin hukuki hakları çiğnenerek ve Türkiye’ye rağmen bir oluşum yaratmakta israr etmenin ciddi sorunlar yaratabileceği tüm taraflarca dikkate alınmalıdır. Kaldı ki, Kıbrıs’ın iki tarafı arasındaki bir paylaşım, proje’ye dahil üçüncü taraflar için de herhangi bir kayba yol açmayacak, aksine hem hukuki sorunlar ve pürüzler olmayacağı için çalışmalar daha süratli bir şekilde tamamlanabilecek, hem de yukarıda da işaret edildiği gibi, Proje’ye Türkiye ve KKTC’nin de dahil olmaları, özellikle enerjinin taşınması konusunda çok önemli maliyet avantajları ve  teknik kolaylıklar sağlayacaktır. Ayrıca Türkiye’nin elde edilecek enerji kaynakları için bölge’nin en önemli tüketicilerinden olacağı hususu da dikkate alınmalıdır. (Bu arada Türkiye ve KKTC’nin “münhasır ekonomik bölge” lerini ilan edip etmedikleri ve bölgelerin  sınırlarının saptanmış olup olmadığı hususunda bilgi sahibi olmadığımı itiraf etmem gerekiyor. Düşüncelerimi hemen yazmak için konuyu araştırma fırsatım olamadı).
Son söz : hakkaniyete uygun paylaşmasını bilmeyenin kaybı büyük olur.
II. Öte yandan, AB, gerçekten anlamsız bir şekilde, Türkiye’nin KKTC ile anlaşması sonucu giriştiği sondaj çalışmalarını sonlandırmasını isteyen bir çaba içine girmiştir. Eğer bu konuda yaptırım kararı alınması gerçekleşirse, yaptırımların önemli mali etkileri olmayacağı ve olamıyacağı da açıktır. Türkiye için son derece önemli  bir konuda AB’nin böyle bir karar alması   üye ülkelerden birkaçının dahi yaptırım kararına karşı çıkmaması anlamına gelecektir. Salt bu husus  dahi dış politikamızın içinde bulunduğu durumu açık olarak gözler önüne sermektedir.  Türkiye’nin KKTC ile işbirliği halinde bölgede sondaj yaparken, sondaj ve araştırma gemilerini deniz kuvvetleri ile korumak zorunluluğunu hissetmemesi, rum yönetiminin gemilerde çalışan personelimiz için tehditkar tavır alma cüretini gösterememesi ve  buna karşılık hukuk temelinde en sert tepkinin gösterilmesi gerekirdi.
– Rum yönetimi, sözkonusu cüretkar tavrını göstermek için, AB üyeliğinden cesaret alıyor olabilir. Kanımca yanılgı içindeler. Öte yandan, AB tepkisinin önemsiz bazı ekonomik tedbirler ve cılız kınamalar dışında bir alana kayacağını ben de düşünmüyorum. 
– Bir kere, AB’nin ortak bir dış politikası be bu arada Türkiye’nin katılımı olmaksızın kurulamıyacak, kurulsa bile ciddi bir işlev kazanamıyacak bir ordusu da yoktur. (  Yugoslavya krizini, Ukrayna ve en son ABD ile , Çin ile ilişkilerini ve İran konularını hatırlayalım). Kaldı ki, sorunun askeri müdahaleyi akla getirebilecek bir boyuta ulaşabileceğini düşünmek bile  sözkonusu değildir. Hal böyle iken, gerek AB’nin, gerek rum yönetiminin tırmanma yaratacak davranışlardan kaçınması en doğru yol olacaktır.  Türkiye’nin  ekonomik açıdan sıkıştırılması amacıyla AB’nin alabileceği tedbirler,  konunun ülkemiz . açısından taşıdığı büyük önem karşısında çok cılız kalmaya mahkumdur. – Herşeye rağmen, AB’nin  sözü edilen “cezalandırıcı”  kararı  alınsa bile,  kararın    geçici olacağını ve ekonomik  açıdan büyük önem taşımıyacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, bazı zorluklara karşı hazırlıklı olmamız ve gereken  fedakarlıkları göze almamız gerekebilir. Bu konuyu ABD’nin CAASTA çerçevesinde alabileceği muhtemel tedbirlerle eş zamanlı bir politika uygulayıp Türk ekonomisini tehdit ederek bazı haklarımızdan vazgeçmemizi sağlamak için mi. yoksa ondan bağımsız olarak mı değerlendirmemiz gerektiğini düşünmemiz gerekir.  ( Her 2 durumda da  AB büyük bir yanılgı içindedir ve  bu yaklaşım Doğu Akdeniz de ve Kıbrıs’taki durumu daha da karmaşık hale getirecektir).  
– Bu arada dış politika’nın en temel kurallarından olan “karşılıklılık ilkesi” önemle hatırlanmalı, AB’nin  alabileceği tedbirlere ve garip tutuma karşı, Türkiye’nin  konuya çok büyük önem verdiğini göstermek amacıyla,   mukabil tedbirlerin gündeme geleceği ilgililere bildirilmelidir. Bu konudaki duyarlılığımız TBMM’nin  alacağı bir  kararla da ayrıca vurgulanmalıdır.
Son söz : Bu gelişmeler, en azından, AB üyeliğimiz konusunun tekrar gündeme gelmesini, AB’nin içinde olmanın mı, yoksa dışında kalmanın  mı, Türkiye’nin hayati çıkarları açısından daha yararlı olacağı hususunda gerçek bir tartışmanın  açılmasını ve nihayet 50 yılı aşkın tereddütlerin giderilerek bir karara varılmasını sağlamak bakımından da yararlı olabilir.
Yukarıda sözü edilen haber’in metni :
“Lonely Cyprus. The European Union reached a tentative agreement on punitive actions against Turkey for drilling for oil and natural gas in disputed waters near Cyprus. Reuters got access to a draft statement that calls for an end to high-level meetings with Turkish officials, a suspension of negotiations on the Comprehensive Air Transport Agreement, a reduction of pre-accession aid in 2020, and an invitation to the European Investment Bank to review its lending to Turkey. The agreement isn’t final and won’t be adopted until July 15 at the earliest. Most interesting was a frank quote in Reuters’ reporting from an anonymous EU diplomat, who effectively acknowledged the toothlessness of the EU’s response. The diplomat noted that the EU had to proceed carefully because of the importance of Turkish cooperation in countering migration and terrorism, and Turkey’s role in energy transit for some member states, not to mention its status as a NATO partner. The EU statement said more restrictive measures could be in the offing if Turkey doesn’t halt its drilling, but as the unnamed diplomat said, “Don’t expect any wide economic sanctions.”

Paylaşın

İlişkili Makaleler

CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA DAİR
14 Mayıs seçimleri: Yeni bir yol ayrımı

About Author

admin