Enerji Verimliliği, Dünya Petrol Sanayi Ve Türkiye Petrol Sektörü

Mart 2, 2014

|

Kategori:

Duygu LEVEND

 

İÇİNDEKİLER

1. Enerji Verimliliği ………………………………………………………………………….1

1.1. Enerjide Genel Yönelimler……………………………………………………………1

1.2. Enerji Verimliliği Nedir?…………………………………………………………………………………..3

1.3. Dünyadaki Enerji Verimliliği Uygulamaları…………………………………………5

1.4. Enerji Sektörünün Swot Analizi………………………………………………………6

1.4.1. Sektörün Güçlü Yanları ve Fırsatları……………………………………………6

1.4.2. Sektörün Zayıf Yanları ve Tehditler……………………………………………..8

2. Enerji Kaynaklarından Petrol…………………………………………………………….9

2.1. Petrolün Fosil Yakıtlar İçindeki Yeri ve Önemi…………………………………….9

3. Dünya Petrol Sanayi………………………………………………………………………10

3.1. Dünya petrol Sanayinin Gelişimi……………………………………………………10

3.2. Dünya Petrol Sanayinin Mevcut Yapısı…………………………………………….12

3.3. Petrolün Jeostratejik ve Jeopolitik Önemi…………………………………………16

3.4. Petrol Rezervleri……………………………………………………………………..19

3.5. Petrol Tüketimi………………………………………………………………………20

3.6. Petrol Üretimi…………………………………………………………………………22

3.7. Petrol Fiyatları……………………………………………………………………….24

4. Türkiye Petrol Sektörü……………………………………………………………………26

4.1. Türk Petrol Sanayinin Gelişimi ve Mevcut Yapısı…………………………………26

4.2. Türkiye’ de Petrol Üretim ve Tüketimi…………………………………………….27

4.3. Türkiye’nin Petrol İthalat ve İhracatı………………………………………………28

4.4. Türkiye’de Petrol Fiyatları………………………………………………………….31

4.5. Petrolün Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri…………………………………32

5. AB Katılım Sürecinin Sektör Üzerindeki Etkileri………………………………………33

6. Petrol İthalat ve İhracatı…………………………………………………………………34

7. Petrol Fiyatlarının Ekonomi Üzerinde Yarattığı Etkiler……………………………….37

Kaynakça ……………………………………………………………………………………40

TABLO LİSTESİ

Sayfa No.

Tablo 1. Bazı Bölgeler ve Bazı ülkeler İtibariyle Dünyadaki Toplam Enerji Tüketimi……….3

Tablo 2. Dünya Toplam Ham Petrol Tüketimi (Milyon Ton)…………………………..……………22

Tablo 3. Dünya Toplam Ham Petrol Üretimi (Milyon Ton)…………………………………………..23

Tablo 4. Türkiye’de Petrol Üretim ve Tüketimi (Bin Ton)……………………………………………27

Tablo 5. Türkiye Ham Petrol İthalat Miktarı (Bin Ton)………………………………………29

.ENERJİ VERİMLİLİĞİ

1.1. Enerjide Genel Yönelimler

Enerji, özellikle geride bıraktığımız yüzyılın başlarından itibaren ülkelerin rekabet üstünlüğü sağlamada istifade ettikleri en önemli unsurlardan biri olmuştur. İçine girdiğimiz yeni çağda ise, dünyadaki teknolojik yenilikler, uluslar arası sınırların geçirgenliğinin artması, sermaye hareketleri için sınırların hemen hemen kalkmış bulunması ve iletişim alanındaki devasa gelişmeler hem dünyadaki enerji kullanımının miktar ve hızını artırmış, hem de enerjiyi üzerinde durulması gereken en önemli sorunlardan birisi haline getirmiştir.

Bir yandan enerjiyle ilgili olarak ortaya çıkan ozon tabakasındaki inceleme, sera gazı emisyonlarının insan yaşamını tehdit eder boyutlara ulaşması gibi sorunlar, diğer yandan dünyadaki doğal enerji kaynaklarının ( özellikle fosil yakıtların) hızla tükenmesi gibi riskler hem birer müstakil varlık olarak devletleri, hem de insanlık adına düşünme sorumluluğunda olan bilim adamlarını ve aydınları enerji konusuna daha çok yoğunlaşmaya ve bu alan üzerinde daha çok araştırma yapmaya sevk etmektedir. Bütün dünyada ülkelerin enerji konusuyla ilgili birimleri, karar vericileri ve üst yöneticileri güvenli, çevre standartlarını dikkate alan ve riski en aza indirgenmiş enerji politikaları üretmek için çalışmaktadırlar.

Enerji arz sisteminin sürekli değişmesi, yeni yeni teknolojilerin sürekli gelişmekte oluşu, enerji materyallerinin fiyatlarının kısa periyotlar içinde dramatik değişiklikler sergilemesi, özellikle dünyadaki stratejik dengeleri zaman zaman yerinden oynatan petrolün fiyat istikrarının bulunmayışı, bütün bunlara karşı enerjinin gündelik hayatımızdaki kullanım oranının ve vazgeçilmezliğinin son yıllarda fevkalade artmış olması; enerji ve elektrik enerjisi sistemlerinde tasarruf uygulamalarını ve verimlilik yaklaşımlarını zorunlu hale getirmektedir.[1]

Uluslar arası Enerji Ajansı tarafından hazırlanan “World Energy Outlook” isimli kitapta, dünyada enerji alanında 2030 yılına kadar yapılması gerekli enerji yatırımları incelenmiştir. Kitapta öne çıkan bazı bilgiler şunlardır:[2]

  • 2001-2030 yılları arasında dünyadaki enerji arzı altyapısı için gerekli toplam yatırım miktarı 16 trilyon ABD dolarıdır. Bu miktar, enerji arz kapasitesini artırmak ve önümüzdeki dönemde tükenecek olan veya kullanılmaz duruma gelecek mevcut veya müstakbel arz tesislerinin yerine yenilerini yapmak için gereklidir.

  • Enerji sektöründe zorunlu yatırımların yaklaşık yarısının, üretimin ve talebin çok hızlı attığı gelişmekte olan ülkelere yapılması gerekçesidir.

  • Öngörülen yatırımların önemli bir bölümü, mevcut arz seviyesinin muhafaza edilebilmesi için gereklidir.2030 yılına kadar yapılacak yatırımların %51’inin, mevcut veya müstakbel kapasitenin korunması için harcanacağı tahmin edilmektedir.

  • Enerji kaynakları için gereken mali kaynakların geçmişte olduğundan daha fazla oranda özel ve yabancı kaynaklardan temin edilmesi, en büyük zorluğu oluşturmaktadır.

  • Gelişmekte olan ülkelerde özel sektörün piyasalara daha yoğun bir şekilde müdahil olması gerekmektedir. Öte yandan, özel yatırımların 1997 yılından beri gerilemekte bulunduğu dikkate alınırsa, bu ülkelerin özel sermayeyi ne ölçüde başarılı bir şekilde cezp edecekleri gelecekteki elektrik yatırımlarının en büyük bilinmeyenlerinden biridir.

Her ne kadar enerjinin kullanımı, enerji alanında yapılacak yatırımlar ve bu alandaki yatırımlar için harcanacak miktarlar bütün dünya ülkelerini ilgilendirse de, kendi öz kaynaklarıyla yatırımlarını finanse etmekte zorlanan gelişmekte olan ülkeler açısından bu veriler daha büyük önem taşımaktadır.

Enerji tüketimlerinin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hızla artacağı tahmin edilmektedir. ABD’ deki Enerji Bakanlığı’na (U.S. Depaetment of Energy) bağlı olarak çalışan EIA (Energy ınformation Administration)’ in dünyadaki enerji tüketimleri hakkındaki güncel tahminleri aşağıdaki tabloda yer almaktadır[3]:

Tablo 1: Bazı Bölgeler ve Bazı ülkeler İtibariyle Dünyadaki Toplam Enerji Tüketimi (MTEP)

Ülke / Yıllar

Geçmiş Veriler

Projeksiyonlar

1990

1998

1999

2005

2010

2015

2020

ABD*

2121

2383

2446

2712

2913

3116

3297

Kanada

275

305

316

346

374

398

422

İngiltere

234

251

250

296

282

295

308

Almanya

373

357

352

387

400

412

428

Fransa

222

256

258

282

296

309

328

İtalya

176

201

203

223

237

249

262

Çin

681

890

803

1080

1388

1734

2127

Hindistan

196

283

307

384

459

549

639

Japonya

452

541

547

578

609

640

671

Güney Kore

92

73

185

243

270

302

327

Avustral-asya

122

153

157

171

184

196

209

Eski SSCB Ülke.

1529

975

988

1112

1210

1337

1439

Doğu Avrupa

399

299

283

321

348

382

411

Afrika

235

292

297

352

395

455

510

Brazilya

142

208

215

237

289

353

424

Türkiye

50

76

74

85

99

113

127

Dünya Toplamı

8724

9568

9623

11053

12413

13902

15410

* 50 eyalet ve Colombia bölgesini içermektedir. Diğer yerler Avustral-asya kısmında gösterilmiştir.

1.2. Enerji Verimliliği Nedir?

1970’lerin ortasından itibaren sanayileşmiş Batı ülkelerinin enerji tüketimindeki büyümede güçlü bir azalış meydana gelmiştir, ancak yine de eğer mevcut yönelimler devam ederse, dünya enerji tüketiminin 2030 yılından önce bugünkünün yaklaşık 2 katı olması beklenen bir gelişmedir.

Kaynaklara rahatça erişimin yokluğunun veya kaynakların belli coğrafi bölgelerde yoğunlaşmış olmasının, enerji ürünlerinin maliyetindeki artışın ve enerjinin daha tehlikeli formlarının kullanımının krizleri ve ekolojik felaketleri tetiklemesi muhtemeldir. Enerji yatırımlarının yüksek bedeller getirmesi kadar, birincil enerji kaynaklarında, özellikle de petrolde son yıllarda görülen artışlar da, dikkate alınması gereken önemli hususlardan biridir.

Bütün bu gelişmeler karşısında enerji kullanımına ilişkin yeni stratejiler oluşturmak kaçınılmaz hale gelmiştir.

“Bugün hem sürdürülebilir kalkınmanın gereklerini yerine getiren, hem de çevresel tehlikelerle enerji üretim ve tüketiminden kaynaklanan ekonomik ve sosyal maliyetleri en aza indirgeyen bir strateji oluşturmak için, çevresel kısıtlar, ekonomik ve siyasi kısıtlarla birlikte düşünülmektedir. Burada bahsedilen strateji de enerji verimliliği stratejisidir. Böyle bir strateji en önce enerji ihtiyacı kavramının, dramatik biçimde yeniden ele alınmasına dayanmaktadır. Aynı hizmet bugünkünden daha az enerji kullanarak ve toplamda bugünkünden daha az maliyetle yerine getirilebilir.Bu durum en ileri teknolojileri kullanan ve belirgin biçimde etkin ekonomilere sahip olan ülkeler için de geçerlidir.”[4]

Enerji verimliliğiyle ilgili stratejinin en önemli basamaklarından birisi hiç şüphesiz enerji tasarrufudur. Her ne kadar enerji tasarrufu, genelde basit kısıntı tedbirleri uygulaman olarak algılanıyor ise de, aslında çok daha geniş bir tedbirler dizisini içermektedir.

“Halk arasında genellikle enerjinin az kullanılması, iki ampulden birinin söndürülmesi şeklinde algılanmakta olan enerji tasarrufu, aslında enerji atıklarının değerlendirilmesi ve mevcut enerji kayıplarının önlenmesi yoluyla tüketilen enerji miktarının ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı engellemeden, kalite ve performansı düşürmeden enerji ihtiyacının en aza indirilmesidir.” [5]

Enerji tasarrufu kalemleri genellikle ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi doğrudan enerji tasarrufu uygulamaları olup, maliyet-etkin yaklaşımları (daha enerji- verimli araç, ev ve araba kullanmak, alışkanlık ve günlük davranışları nihai kullanım teknolojilerini daha dikkatli kullanmaya göre ayarlamak, çeşitli nihai kullanım teknoloji stoklarını sınırlandırmaktır. ) ve somut tedbirleri içermektedir. İkincisi ise, bunların dışında kalan genel tedbirler olup, dolaylı enerji tasarrufu olarak nitelendirilmektedir: İnsanları her türlü eşyanın uzun süre kullanımına teşvik ederek yenilerinin üretim hızını düşürmek, yerleşim yerlerini enerji sarfiyatını minimize edecek şekilde seçmek, ekonomide materyal tüketiminin olup olmadığı faaliyetlere geçiş yapmak, vb.[6]

Bu çalışmada sıkılıkla kullanılacak olan enerji verimliliği, enerji tasarrufunu da kapsayan daha geniş bir kavramdır. Basitçe ifade edilecek olursa enerji verimliliği, enerji kaynaklarının üretimden tüketime kadar tüm safhalarda en yüksek etkinlikte değerlendirilmesini ifade eden bir kavramdır. Enerji tasarrufu ise, enerji ve enerji kaynaklarının verimliliği olarak değerlendirilmesi amacıyla kullanıcılar tarafından alınan tedbirler sonucunda belirli miktardaki üretim ve hizmeti gerçekleştirmek için her aşamada harcanan enerji miktarında sağlanan azalmayı anlatmaktadır.

Bir başka deyişle enerji verimliliği; ısı, gaz, buhar, basınçlı hava, elektrik gibi çok değişik formlara olabilen enerji kayıpları ile her çeşit atığın değerlendirilmesi veya geri kazanılması veya yeni teknoloji kullanma yoluyla üretimi düşürmeden, sosyal refahı engellemeden enerji tüketiminin azaltılmasıdır. Enerji verimliliğine yönelik çalışmalar hem tüketim alanındaki hem de arz tarafına yönelik önleyici yaklaşımları kapsamaktadır.

Bu gün dünyada enerji verimliliği geliştirme konusunda pek çok çalışma bulunmaktadır; ancak enerji verimliliğinin yaygınlaştırılması için gereken yatırımlar, söz konusu çalışmaların en önemli kısıtlardan birisi durumundadır. Dünyadaki yaygın eğilim, enerji verimliliği için yatırımlar yaparak olabilecek enerji arz yatırımlarını azaltmak yerine, doğrudan enerji arzına yönelik yatırımlara ağırlık vermek şeklinde tezahür etmektedir.

Güçlü enerji verimliliği stratejileri, ekonomik denge açısından gelişmekte olan ülkelerde Batılı sanayileşmiş ülkelere göre daha önemlidir.

Gelişmekte olan ülkelerde enerji yatırımları için ayrılabilen kaynakların sınırlı olması, ama bir yandan da enerji talebinin hızla büyümesi, enerji verimliliği stratejilerinin önemini bu ülkelerde bir kat daha artmaktadır. Enerji verimliliği programlarının bir diğer önemli özelliği de, sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez bileşenlerinden olan çevresel öncelikleri dikkate alan modeller önermeleridir. Bu programların çevresel faydaları son derece açıktır, çünkü en az kirlilik yaratan enerji hiç üretilmemiş enerjidir. Herhangi bir ihtiyaç için enerji tüketiminin azaltılması (evleri yalıtarak, motor verimliliğini artırarak, vb.) Otomatik ve oransal olarak kirletici emisyonlarını da azaltmaktadır. Enerji verimliliği tedbirleri, maliyet-etkin oldukları ve çevre korumaya yönelik ekstra maliyet gerektirmedikleri için çevreyi korumanın en ucuz yoludur.[7]

1.3.Dünyadaki Enerji Verimliliği Uygulamaları

İlk enerji verimliliği stratejileri, Batılı sanayileşmiş ülkeler ve Japonya tarafından petrol krizlerine ve onu izleyen enerji fiyatlarındaki artışlara bir cevap olarak 1970’ li yıllarda geliştirilmiş ve uygulanmıştır. 1980’li yıllarda ise enerji verimliliği kavramı, enerji ve kalkınma politikalarının vazgeçilmez bir bileşeni haline gelmiş ve kendisine gittikçe yaygınlaşan bir uygulama alanı bulmuştur.

Bu alanda Japonya ve AB’ deki çalışmalar, uygulama konulan politikalar, getirilen teşvik ve tedbirler, diğer ülkelerde sürdürülen çalışmalara göre belirgin biçimde farklılaşmaktadır. ABD’nin bazı eyaletlerinde de bu anlamda diğer ülkeler göre büyük ilerleme kaydedilmiş durumdadır.

Japonya’daki The Energy Conservation Center (Enerji Tasarrufu Merkezi) çok ciddi ve ileri tedbirler geliştirmesi, hükümetleri etkin politikalar uygulamaya yönlendirilmesi ile dikkat çekmektedir.Japonya’ da çok çeşitli alanlarda geliştirilen verimlilik tedbirleri, yasal yaptırımlar ve devlet tarafından sağlanan finansal desteklerle önemli bir yaygınlık kazanmıştır.

The Energy Conservation Center tarafından yayımlanan karşılaştırmalı veriler, tüm dünyada enerji verimliliği alanında rol oynayan aktörlere ışık tutan bir nitelik taşımaktadır.

Avrupa’da ise, AB’nin lokomotifi konumundaki bazı ülkelerin farklı sektörlerdeki öncü rolleri açıkça görülmektedir. Bunun yanı sıra, AB mevzuatına yansıyan zorlayıcı tedbirler ile mevzuat durumu ortak bir veri düzleminde izlemeye yönelik girişimler de zikredilmesi gereken hususlar arasındadır. Avrupa’ daki 15 ülkenin enerji verimliliği ve çevre politikalarından sorumlu ulusal kuruluşların katılımıyla oluşturulan ve 1992 yılından beri yürürlükte olan ODYSSEE veri izleme projesi ile ortak politika ve tedbirler için zemin oluşturulmuştur.

Avrupa’da enerji verimliliği kapsamında yürütülen bir diğer önemli çalışma da SAVE programıdır. Sanayi, hizmetler ve ulaştırma gibi sektörlerde enerji verimliliğini geliştirmeyi ve enerji tasarrufunu teşvik etmeyi amaçlayan bu program, politika tedbirlerinden bilgilendirme çalışmalarına, pilot faaliyetlerden yöresel ve bölgesel enerji ajansları kurulmasına kadar çok sayıda uygulamayı hayata geçirmiştir.1991 yılında başlayıp 1995 yılında biten ilk SAVE programından sonra, 96/737/EC sayılı Konsey kararıyla SAVE II programı beş yıllığına uygulamaya konulmuştur. 2000 yılında ise program, 647/2000/EC sayılı kararlar topluluk stratejisinin anahtarlarını belirleyen Enerji Çatı Programı’ na dahil edilmiştir.[8]

AB’nin enerji verimliliği konusunda yürüttüğü başka çalışmalar da mevcuttur. Bunlardan 1994-1998 yılları arasında uygulanan JOULE/ THERMIE programı temiz ve verimli teknik ve teknolojilerin desteklenmesini öngörmüş, uluslar arası işbirliklerine giderek ar-ge çalışmalarına katkı sağlamıştır.1996-2000 yılları arasında uygulanan SYNERGY programı da Birlik ülkeleri ile başka ülkeler arasındaki enerji politikaları konusundaki işbirliğini geliştirmeyi hedefleyen bir program olarak zikredilebilir. Enerji verimliliği bu programın öncelikli bir alanı olmuştur.[9]

1.4. Enerji Sektörünün Swot Analizi

1.4.1. Sektörün Güçlü Yanları ve Fırsatları:

·Elektrik talep artış beklentisinin yüksek olduğu Türkiye’de 1.656 KWh olan kişi başına net elektrik tüketiminin, Avrupa ülkeleri (6.500 KWh) ortalamalarının altında olması, sektörde yüksek büyüme potansiyeli olduğunu göstermektedir.

·Kamuya ait elektrik şirketlerinin özelleştirilmesi ile elektrik enerjisi sektörünün yeniden yapılandırılması, elektrikte serbest piyasa sistemini ve beraberinde serbest rekabet ortamını sağlayacaktır.

·Elektrik tüketimi genel olarak ekonomideki dalgalanmalardan daha az etkilenmektedir.

·Ağustos 2006’da devreye giren DUY sistemi sektöre arz güvenliği, rekabet artışı ve özel sektöre belli kolaylıklar getirmiştir.

·Elektrik fiyatlarına yapılacak zam beklentisi enerji sektörüne yapılacak yatırımlarda sermayenin geri dönüşümünü göz önünde bulunduran şirketler için rahatlama sağlayacaktır; ayrıca halka açık şirket hisselerinde ise beklenti yaratacaktır.

·Temiz enerji olarak adlandırılan rüzgar enerji santrallerinin mevcut kapasitesinin oldukça düşük olması ve hükümetin bu konuya önem göstermesi, özellikle bu alanda yatırımlar için fırsat olarak görülmektedir.

·Dağıtım ve üretim şirketlerinin özelleştirilmesi ve artan talep projeksiyonları sektöre yabancı ilgisini arttırmaktadır

·EPDK’nın verilecek lisanlar için kaynak türü ve kurulu güç bazında teminat şartı getirmesi daha önce lisans alıp da yatırım yapmayan şirketleri harekete geçirebilecektir.

·Elektrik sektöründe gerçekleştirilen liberalizasyon, hem yerli hem de yabancı sermayenin, kamu payının %50’nin üzerinde bulunduğu elektrik enerjisi piyasasına yatırım yapılmasını kolaylaştırmaktadır.

·Artan enerji ihtiyacına bağlı olarak devamlı yatırım yapılması ihtiyacı sektörde bir fırsat olarak görülmektedir (Önümüzdeki yılların en büyük yatırımı: nükleer santral kurulması).

·Ekonomideki büyüme süreci ve nüfus artış hızının yüksek oluşu, elektrik enerjisine duyulan gereksinimi Avrupa ülkelerine göre daha da artırmaktadır.

·Jeopolitik konumu itibariyle fosil kaynaklara (özellikle petrol ve doğalgaz) ve büyüyen pazarlara yakınlık gibi sebeplerle transit güzergah oluşu (AB’ye, enerji yoğun sektörlerde ihracat imkanı) sektöre yapılacak yatırımları cazip kılacaktır.

·Yeraltı zenginliklerinin yoğun olduğu bölgeye yakın oluşu ve henüz keşfedilmemiş yeni enerji yatakları/kaynakları sektörün büyüme potansiyelini tetikleyecektir.

·Enerji teknolojilerinde yararlanılabilecek stratejik kaynakların varlığı (Bor, Toryum, Su) Türkiye’nin bu alandaki cazibesinin sürmesine neden olacaktır.

·Hükümetin, 2008 yılı Temmuz ayında başlayacak otomatik fiyatlandırma, sektöre yatırım yapmayı düşünen şirketlerin bu planını uygulamaya geçirmesi için uygun

1.4.2. Sektörün Zayıf Yanları ve Tehditler :

·Ortalama %50’ler seviyesinde doğalgazla üretim yapılıyor olması sektörde kaynak dağılımının optimal olmadığının olduğunun bir ifadesidir.

·İthal doğalgaz ağırlıklı üretim yapan sektör bu nedenle doğalgaz fiyatlarına aşırı duyarlıdır.

·Üretimin ağırlıklı olarak kamuda olması rekabeti engellemektedir.

·Dağıtım ağının özelleştirilmesine yeni başlanıyor olması, üretim şirketlerinin özelleştirilmesinde de takviminin netlik kazanmaması sektörde belirsizlik yaratmaktadır.

·Tam olarak liberal yapının olmaması, fiyatlara yapılan müdahale ve özelleştirmelerdeki belirsizlikler özel sektörün yatırım yapmasını engellemektedir.

·Mevcut durumda piyasa faaliyetlerinin etkin olarak yürütülmesine engel teşkil eden sorun ve darboğazların henüz tam olarak çözülememiş olması, sektördeki avantajları zayıflatıcı etki yapmaktadır.

·Bürokratik engeller ve hukuki altyapı eksikliği sektör için önemli bir handikaptır.

·Yüksek kayıp-kaçak oranları ile kayıpların ve kaçakların ayrıştırılamamış olması, sektör verimliliğini önemli ölçüde etkilemektedir.

·Türkiye’de enerji maliyetlerinin dünya ortalamalarının üzerinde olması ve piyasada var olan iktisadi devlet teşekküllerinin özerk şekilde karar alamamaları rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir.

·Birincil enerji tüketimindeki yüksek artışlara rağmen yerli üretimde aynı oranda bir artış olmaması ve birincil enerji kaynaklarının büyük çoğunluğunun yurt dışından ithal edilmesi.

·Yatırımcıların piyasa uygulamalarına ilişkin güven duymamaları.

·Uzun vadeli enerji politikasının eksikliğine bağlı olarak arz güvenliğinin ve kaynak çeşitliliğinin sağlanamaması. [10]

2.ENERJİ KAYNAKLARINDAN PETROL

2.1.Petrolün Fosil Yakıtlar İçindeki Yeri ve Önemi

Dünyanın en önemli enerji ve sanayi hammaddelerinden biri olan petrolün oluşumu konusunda çeşitli varsayımlar ileri sürülmüş ve şimdiye kadar değişik tarifeler yapılmıştır. Genel olarak petrol, milyonlarca yıl önce yaşamış bitki ve hayvan kalıntılarının denizlerde biriken çökel katmanlar içerisinde, oksijensiz bir ortamda çürüyerek, belirli bir basınç ve sıcaklık altında ayrışmasından oluşur.[11]

Petrol, kimyasal yönden oldukça karmaşık bir hidrokarbon (hidrojen ve karbon) karışımı olup nitrojen, oksijen ve sülfür bileşenlerini içerir. Petrol, doğada katı, sıvı veya yarı katı halde bulunur. Rafine edilmiş petrolden ayırt etmek için ham petrol diye isimlendirilen sıvı petrol, ticari açıdan en önemli olanıdır. Ham petrol başlıca sıvı hidrokarbonlarla, değişen oranlarda çözünmüş gazlardan, katranlardan ve katkı maddelerinden oluşur. Petrol gazı, imal edilmiş gazdan ayırt edilmek için genelde doğal gaz olarak adlandırılmış olup, büyük çoğunlukla metan gazı içeren hafif parafin hidrokarbonlarından oluşur. Yarı katı ve katı haldeki petrol ise ağır hidrokarbon ve katrandan oluşur. Bu türden petrole, karakterlerine ve yöresel kullanımlarına bağlı olarak asfalt, zift, katran ve diğer isimler verilir.

Günümüzde, enerjinin üretilmesinde kullanılan çeşitli kaynakların başında fosil yakıtlar gelmektedir. Fosil yakıtların başlıcaları; petrol, kömür ve doğalgazdır. Dünyanın birincil enerji arzının kaynaklara göre dağılımına bakıldığında; petrolün %38’lik pay ile ilk sırayı aldığı, kömürün %25’lik, doğal gazın %24’lik paylarla petrolün ardından geldiği görülmektedir.[12]

IEA verilerine göre petrolün 2020 yılında birincil enerji arzındaki payının %40’a ulaşması beklenmektedir. Dünya petrol rezervlerinin 2020 yılına kadar ihtiyacı karşılayabileceği tahmin edilmektedir. Petrol talebindeki artışın ağırlıklı olarak petrolün başka bir yakıtla ikamesinin güç olduğu ulaştırma sektöründen kaynaklanması olduğu öngörülmektedir. Dolayısıyla bugün olduğu gibi önümüzdeki yıllarda da petrolün en fazla tüketilen birincil enerji kaynağı olarak fosil yakıtlar içindeki önemini koruması beklenmektedir.

OECD ülkelerinin birincil enerji arzında petrolün payına bakıldığında 2001 yılı için bu oranın %40,7 ile dünya ortalamasının üzerinde olduğu görülmektedir. Aynı yıl için doğal gazın oranı %21,3 iken diğer yakıtlarınki %38’dir. Ancak burada OECD ülkelerinin 1973 yılında birincil enerji arzında petrolün payının %53,1 , 1985 yılında %42,2 olduğunun ve tüketiminin oransal olarak giderek azalan bir eğilim gösterdiğinin vurgulanmasında yarar görülmektedir.[13]

Petrol dünya krizine iki büyük kriz yaşatabilecek kadar stratejik bir enerji hammaddesidir. Dünya tarihinde 1973 ve 1979 yıllarında iki büyük petrol krizi yaşanmıştır.Her iki krizde OPEC üyesi ülkelerin petrol fiyatlarını artırıcı etki yaratmalarından kaynaklanmıştır. Ayrıca, başta dünya savaşları olmak üzere savaşların, politik ve toplumsal karşılıkların nedeninin petrole ulaşabilmek olduğu tezi yaygın ve kabul gören bir yaklaşımdır.

Alternatif enerji kaynaklarının aranması ve enerji alanında kullanılan teknolojilerin geliştirilmesi konusunda harcanan tüm çabalara karşın, bilimsel tahminlere göre önümüzdeki dönemde de enerji talebinde görülecek artışların önemli bir bölümünün petrol ile karşılanması beklenmektedir.

Bu nedenle petrolün, alternatif kaynaklarca ikame edilebilirliğine bağlı olarak, önümüzdeki yıllarda da ülkelerin kalkınmalarındaki önemini sürdürmesi ve ekonomi politikalarını yönlendirmesi beklenmektedir. Her ne kadar petrol tüketiminin gittikçe artacağı varsayımı ile dünya rezervlerinin kısa sürede tükenebileceği öngörülse de, arama teknolojilerindeki yeni gelişmelerle bu rezervlere yenilerinin katılacağı düşünüldüğünde, bu hammaddenin daha uzun yıllar birincil enerji kaynağı olarak dünya ülkelerinin gündeminde kalacağı söylenebilir.

3. DÜNYA PETROL SANAYİİ

3.1. Dünya Petrol Sanayinin Gelişimi

Ticari amaçlarla ham petrol üretimi ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Pennsylvania eyaletinde 1859 yılında başlamıştır. 1863 yılında bir rafinaj şirketi kuran Rockefeller petrolü boru hattı ile taşınmanın da öncülüğünü yapmıştır ve 1870 yılında Standard Oil şirketini kurmuştur. 1882 yılında söz konusu şirket, ABD rafinaj sanayinin %80’ini, petrol iletiminin ise %90’ını kontrol ederek bir dünya tekeli konumuna gelmiştir. Şirketin dünya pazarlardaki egemenliği 1911yılında ABD mahkemelerinin kararıyla 33 bağımsız şirkete bölününceye kadar sürmüştür.

1980’ da küçük çaplı Hollanda petrol şirketlerinden birkaçı Royal Dutch’ı meydana getirmişlerdir. Bu şirket kuruluşundan sonra bölgede, pazarlama faaliyetlerinden sonra üretim faaliyetlerine başlamış piyasadaki durumunu giderek güçlendirmiştir. 20. yüzyılın başında rekabetin giderek artması neticesinde Avrupa’nın iki büyük şirketi Standard Oil’e karşı güç birliği yapma yoluna gitmişlerdir. 1907’ de Royal Dutch ve Shell Trading and Transporting Company’nin üretimlerini ve pazarlama kapasitelerini birleştirmeleri sonudunca bu şirket Standard Oil’den sonra dünyanın ikinci büyük çok uluslu petrol şirketi olmuştur.

1920 yılına gelindiğinde dünya petrol sanyiine hakim 7 kız kardeşler (Seven Sisters) olarak tanımlanan 7 şirket mevcuttur :

Standard Oil of New Jersey (şimdiki Exxon)

Standard Oil of New York (şimdiki Mobil)

Standard Oil of California (şimdiki Chevron)

Gulf Oil Corporation

The Texas Oil Company (şimdiki Texao )

British Petroleum

Royal Dutch/ Shell Petroleum Company

1900’lü yılların başına kadar ABD, petrol endüstrisinde rakipsiz kalmış ise de bu dönemden itibaren yaşanan önemli bir gelişme ABD’ nin pazardaki egemenliğinin sarsılmaya başlamasıdır. Rusya özellikle Azerbaycan’da, Hollanda ve İngiltere ise sömürgelerinde gerçekleştirdikleri üretimlerle pazardaki paylarını giderek arttırmaya başlamışlardır.

20. yüzyılın başlarına kadar gaz yağı üretimine bağımlı bir gelişme gösteren petrol sanayinde bu yüzyılın başından itibaren, elektrik ve hava gazının aydınlatmada kullanılmaya başlanması ve motorun icadı ile önemli yapısal değişiklikler ortaya çıkarmaya başlamıştır. Bu süreçte, gaz yağı önemini kaybederken, muhtelif motorların icadı ile o güne kadar kullanımı olmayan motorin ve benzine önemli ölçüde talep olmuştur.

Petrolün önemini büyük ölçüde arıtan ve uluslar arası politikanın en önemli gündem maddelerinden birisi haline getiren olay ise Birinci Dünya Savaşıdır. Bu dönemde, özellikle Ortadoğu’da İngiltere ve Amerika arasındaki petrol kavgaları devam etmiştir. Ancak Ortadoğu’ nun petrol bakımından sahip olduğu zenginliğin boyutu esas olarak İkindi Dünya Savaşından sonra keşfedilmiştir. Ortadoğu petrolleri uzunca bir süre çok uluslu petrol şirketlerinin hakimiyeti altında kalmıştır.

Ortadoğu’da ilk millileştirme girişimi 1950yılında İran’da yapılmış ancak başarılı olunamadığından 3 yıl süreyle ülkedeki petrol üretimi tamamen durmuştur. Daha sonra imtiyazların büyük ölçüde İngiliz, Amerikan ve Hollandalı petrol şirketlerin oluşturdukları bir konsorsiyuma devredilmesi ile tekrar petrol üretimine başlanabilmiş ve böylece Batılı petrol şirketlerinin Ortadoğu petrol ülkeleri üzerindeki hakimiyeti uzunca bir süre devam etmiştir.

Bu şirketlerin Ortadoğu petrolleri üzerindeki hakimiyetine karşı ilk ve en önemli girişim 1960 yılında OPEC (Organizatiın of Ptroleum Exporting Countries-Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) in kuruluşu olmuştur.

OPEC’ in 1973 ve 1979’ da uyguladığı ve fiyatları artırarak sürdürdüğü politika, başlangıçta tüm petrol üreticisi ülkelere yararlar sağlamışsa da, sonuçta sürekli yükselen fiyatlar, bir yandan tüketici ülkeleri alternatif enerji kaynakları aramaya yöneltmiş diğer yandan denizlerin yüzlerce metre altındaki petrol yataklarını ekonomik olarak işletebilir hale getirmiştir. Sonuçta dünyada ham petrol üretim kapasitesi önemli ölçüde artmıştır.

1980’li yılların başından itibaren dünya, üretimin artığı bir döneme girmiş, bu gelişme 1985 yılından sonra fiyatların büyük ölçüde düşmesine ve OPEC’ in Pazar payının azalmasına neden olmuştur. Bu dönemde, OPEC üyesi ülkeler arasında da uygulanacak politikalar konusunda görüş ayrılıkları oluşmuş ve bu gelişmeler neticesinde Körfez Krizi patlak vermiştir.

Dünyada yaşanan politik ve ekonomik olayların da son yıllarda dünya petrol arama ve üretim faaliyetlerine yön vermede etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Körfez Savaşı sonrasında Ortadoğu ve OPEC üyesi ülkeler arasında şartların olumsuz yönde değişmesi dünya petrol endüstrisini etkilemiştir. Diğer taraftan dünya petrol endüstrisinde en önemli olay, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile yaşanmış, Bağımsız Cumhuriyetlerin liberal ekonomik sisteme geçme çabaları petrol üretiminde önemli değişikliklere neden olmuştur.[14]

3.2. Dünya Petrol Sanayinin Mevcut Yapısı

Ham petrol sanayi ham petrolün bulunuşu üzerine kurulmuştur. Ham petrol üretiminde 3 temel aşama bulunmaktadır: Arama, Geliştirme ve İşletme. Arama, petrol bulunması muhtemel yerlerde yapılan faaliyetlerdir. Geliştirme, tespit edilen petrolün üretimi için gerekli ekipmanların tesisi, işletme ve tespit edilen ham petrolün üretilmesidir.

Petrol ürünleri sanayi ise, ham petrolün rafinelerde stoklanıp artırılması, üretilen ürünlerin dağıtım kuruluşları aracılığıyla tüketicilere ulaştırılması gibi bir dizi faaliyeti kapsayan entegre bir sektördür.

Ham petrolden elde edilen sıvılaştırılmış petrol gazları (LPG), normal ve süper motor benzinleri, gaz yağı, jet yakıtları, motorin ve çeşitli kalitelerde fuel oiller başta enerji, ulaştırma ve sanayi olmak üzere çeşitli kesimlerde kullanılmaktadır.

Petrol şirketleri başlıca 3 grupta toplanabilir :

Birincil faaliyetlerle iştigal eden şirketler; genellikle ham petrolün arama, üretim ve satışıyla ilgilenirler. (örn:OPEC üyeleri)

Ticari şirketler; genellikle özel sektöre ait olan bu firmalar satın alma, depolama, taşıma ve ham petrol ile diğer firmalarca üretilen petrol ürünlerinin satışı ile ilgilenirler.

Petrol rafinaj şirketleri; ham petrolün işlenmesi alanında faaliyet göstermektedirler.

Dünya petrol sanayinde genellikle arama, üretim, rafinaj ve pazarlama alanlarında faaliyet gösteren çok uluslu şirketler yer almaktadırlar. Bu sektöre yatırım yapmak oldukça risklidir; çünkü petrolün bulunması yanında bulunan yatağın ekonomik olarak işletilebilir nitelikte olması gerekmektedir.

Dünyanın en büyük şirketleri arasında ilk sıralarda yer alan petrol şirketlerinin bazıları şunlardır; Exxon (ABD), Royal Dutch/Shell (İngiltere-Hollanda), British Petroleum (İngiltere), Mobil (ABD), Eni (İtalya), Elf Aquitaine (Fransa), Chevron (ABD), Texaco (ABD), Totatl (Fransa), Amoco (ABD). Küreselleşme eğilimi her alanda olduğu gibi enerji sektöründe de etkisini göstermiş ve geçtiğimiz son dönemde büyük uluslar arası petrol şirketleri arasında önemli birleşmeler yaşanmıştır. Bunlardan bazıları, iki veya daha fazla dikey bütünleşik büyük şirketlerin birleşmelerini kapsamaktadır. Bu bağlamda, en azından girdi maliyetlerini düşürmek, teknoloji ve iş kapasitesini geliştirmek amaçlarına yönelik olarak, BP’nin Amoco ile, Total’in Petro Fina ile, Exxon’un Mobil ile, sonradan BP-Amoco’nun Arco ile Total-Petro Fina’nın Elf ile birleşmeleri örnek olarak gösterilebilir. Bu birleşmelerin değeri, 1990-96 yıllarında 10 milyar dolardan, 1997’de 40 milyar dolara ve 1998-99’ da 240 milyar dolara yükselmiştir.

Buna ilave olarak, petrol sanayinde, rafinaj ve pazarlama hisselerini kapsayan pek çok kısmi birleşme görülmüştür. Bunlar, Shell, ve Texaco’nun, Ashland ve USX-Marathon Group’un rafinaj ve pazarlama işlerini birleştirmişlerdir. Şirketler, birleşmek suretiyle maliyetlerini aşağıya çekme ve verimliliği artırma yararları sağladıklarını belirtmektedir.

Bu durum arama ve üretim faaliyetlerinde özellikle de eski SSCB gbi politik ve ekonomik risklerin yüksek olduğu ülkelerde, sermaye havuzunun bu risklerin üstesinden gelecek kadar genişletilmesini sağlamaktadır.

Genel olarak son yıllarda ortaya çıkan bu eğilimde gerçekleştirilen dev birleşmeleri iki bölümde toplamak mümkün görünmektedir;

1.Daha önceki yıllarda cazip olup çok sayıda dev firmayı barındırabilmekle birlikte son yıllarda düşüş eğilimi içine girmiş olan (petrol, bankacılık ve otomotiv gibi) sanayilerde görülen savunmacı hareketler (defensive moves)

2.Yeni ekonomi çevresinde ani ve hızlı bir büyüme içerisinde olan (telekomünikasyon ve internet gibi) sanayilerde görülen pay kapmaya yönelik birleşme hareketleri (aggressive deals)

Petrol birleşmelerinde dikkati çeken bir başka nokta, gerek FTC’nin (ABD- Federal Ticaret Komisyonu), gerekse Ab Komisyonunun petrol sektöründe yaşanan yoğunlaşmalara ilişkin verdiği kararlarda, genellikle arama ve üretim gibi birincil faaliyetlere koşul getirilmezken, rafinaj ve özellikle dağıtım da taraflara detaylı yükümlülükler getirildiğidir. Ab komisyonu konuya ilişkin olarak; bütün bu dev birleşmelerin sonucunda arama ve üretim faaliyetlerinde az sayıda firma kalmış olmasına rağmen, küçük firmaların rekabetçi davranışlarının dev firmaların rekabet karşıtı hareketlerini kısıtlayabilecek güçte oldukları görüşündedir. Bununla birlikte, bu birleşmelere izin verilmesinin sebeplerinden birinin de, petrol sektörünün birincil faaliyetlere ilişkin pazarında sadece firmaların değil petrol rezervine sahip ülkelerin de belirleyici faktör konumunda bulunmasının olabileceği düşünülmektedir.[15]

AB Komisyonunun son dönemde, petrol sanayi kapsamında incelediği birleşmelerden en önemlileri arasında Exxon/Mobil, BP Amocco/Atlantic Richfield ve Total/Elf Aquitaine yer almaktadır. Bu inceleme, şirketlerin aramadan rafinaja ve pazarlamaya kadar tüm petrol ve doğalgaz faaliyet zincirini kapsamaktadır. Buradaki en önemli nokta, Komisyonun ilk defa olarak ham petrol ve doğal gaz arama, geliştirme ve üretimini kapsayan birincil faaliyetlere ilişkin bu kadar detaylı bir değerlendirme yapmış olmasıdır. Bu inceleme sonucunda, bu dev şirketlerin gelecekte de daha küçük ölçekli petrol şirketleri ile rekabet etmek durumunda kalacaklarına karar verilmiştir. Ayrıca, önemli ham petrol ve doğal gaz rezervine sahip olan ülkelerin büyük petrol şirketlerinin üretimlerini kısmalarına olanak vermeyecekleri öne sürülmüştür. Bu çerçevede, söz konusu birleşmeler neticesinde birincil piyasalarda hakim durum yaratılmayacağına karar verilmiştir.[16]

Halen sektörde faaliyet gösteren en büyük iki organizasyon POEC ve IEA (Internatıonal Energy Agency-Uluslar arası Enerji Ajansı) ‘dır.

OPEC, 10-14 Eylül 1960 yılında Bağdat Konferansı sırasında İran, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Venezuale tarafından kurulmuş olan hükümetler arası daimi bir organizasyondur. Esas amacı üye ülkeler arasında petrol politikalarını birleştirmek ve koordine etmek olup, petrol üreticisi ülkeler arasında petrol fiyatında istikrarı sağlamak, tüketici ülkelere ekonomik, istikrarlı ve verimli bir petrol arzı temin etmek ve ayrıca petrol sanayine yatırım yapan girişimcilere iyi bir gelir sağlamaktadır. 1960 yılında beş ülke tarafından kurulan ve ham petrol ihraç eden ülkeler olarak anılan OPEC’e 1961 yılında Katar’ın, 1962’ de Libya Arap Halk Cemahiriyesi’nin ve Endonezya’nın 1967 Birleşik Arap Emirlikleri’nin, 1969’da Cezayir’in, 1973’de Ekvator’un ve 1975’ de Nijerya’nın katılmasıyla OPEC’in üye sayısı 12 ye yükselmiştir. Ekvator üyelikten 1992 yılı sonunda çekilmiştir.

IEA’ya üye olan 26 ülke alfabetik sıraya göre şunlardır: ABD, Almanya, Avustralya, Avusturya,Belçika, Çekoslovakya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Kanada, Kore, Lüksemburg, Macaristan, Norveç, Portekiz, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.

1973 yılında petrol fiyatlarında meydana gelen olağanüstü artışları takiben kurulan Ajans, OPEC üyesi ülkelerin şimşeklerini üzerine çekmiştir. Birçok OPEC üyesi; Ajans’ın OPEC’i yıkmak için kurulmuş olan bir teşkilat olarak görülmüştür. Uluslar arası Enerji Ajansı üye ülkeler Kasım 1947’ de “Uluslararası Enerji Programı” anlaşmasını imzalamışlar ve bu anlaşma Ocak 1976’ da yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşmaya göre üye ülkeler aşağıdaki ilkelere uymak zorundadırlar.[17]

– Olağanüstü bir tehlike durumunda petrol paylaşılacaktır.

– Petrol ihracatına bağımlılığı azaltmak için uzun vadeli işbirliği kuvvetlendirilecektir.

– Petrol piyasası ile ilgili bilgilerin akımı hızlandırılacaktır.

– Petrol üreticisi ve petrol tüketicisi ülkelerle ilişkiler geliştirilecektir.

IEA verilerine göre, bugün dünya enerji arzının %38’ini karşılayan petrolün, 2020 yılında üretimin 115 milyon varil/gün’ e ulaşarak, arzın %40’ını karşılaması beklenmektedir. Bu durumda, önümüzdeki yıllarda petrol en büyük birincil enerji kaynağı olarak yerini koruyacaktır. OECD üyesi olmayan ülkelerdeki talep artışının OECD ülkelerine göre 3 kat daha fazla olacağı ve bu ülkelerin bugün %43 olan toplam dünya tüketimindeki payının %55’ e ulaşacağı öngörülmektedir. Önümüzdeki 20 yılda, petrol talebindeki artışın, petrolün başka bir ürünle ikamesinin güç olduğu ulaştırma sektöründen kaynaklanması beklenmektedir. Ayrıca, uluslar arası petrol ticaretinin, bazı ülkelerdeki büyük, düşük maliyetle işletilebilir rezervlerdeki üretim miktarının artması nedeniyle ikiye katlanacağı öngörülmektedir.[18]

Enerji arzına ilişkin tahminlerde temel belirsizlik maliyet faktörüdür. Her ne kadar teknoloji ve verimlilikteki artış üretim ve taşıma maliyetlerinde düşüşe neden olsa da düşük maliyetle işletilebilir rezervlerin giderek tükenmesi ve yeni keşfedilen kaynakların taşınacağı mesafelerin artması, enerji maliyetlerini artırmaktadır.

Enerji arzındaki diğer bir temel faktör ise fiyattır. Enerji fiyatları, enerji arzı kapasitesini etkileyen yatırım miktarlarını ve zamanlamalarını belirlemede önemli rol oynamaktadır. Gelecekteki petrol fiyatları, ağırlıklı olarak üretici ülkelerin fiyatlandırma ve üretim politikalarına bağlı olduğundan oldukça belirsizdir.

Afrika, Ortadoğu ve Latin Amerika’daki pek çok petrol ve doğal gaz üreticisi, yabancı sermaye yatırımlarının önemini kavramış ve Mısır, Libya, Nijerya ve Cezayir gibi ülkeler uluslar arası petrol şirketleri ile ortak yatırımlar geliştirebilmek için arama ve üretim faaliyetlerine ilişkin politikalarını ve uygulamalarını değiştirmişlerdir. Suudi Arabistan bu alandaki doğal gaz yatırımlarını yabancı şirketlere açmaya başlamıştır.

Devletler önümüzdeki dönemde arz güvenliği sağlanmasında, Pazar ağları kurulmasında ve teknoloji geliştirilmesinin özendirilmesinde kilit rol oynayacaklardır. Ayrıca, karbon emisyon cezalarını dikkate alan çevre politikalarının, yakıt karışımlarını değiştirmek ve talebi azaltmak suretiyle petrol arzını etkilemesi beklenmektedir.

3.3. Petrolün Jeostratejik ve Jeopolitik Önemi

Petrol, kullanılmaya başlandığı dönemden günümüze dek uluslar arası ilişkilerin her döneminde ve her aşamasında tartışmasız bir şekilde etkisini göstermiştir. 20. yüzyılın hızlı teknolojik gelişmesinde de petrol en önemli rolü oynamıştır. Günümüzde petrol, insanoğlunun en çok ihtiyaç duyduğu enerji kaynağı olması sebebiyle, savaşta ve barışta tüm uluslar arası ilişkilerde; milletlerin ve devletlerin birbirine karşılıklı ilişkilerindeki ekonomik bağımlılık ile yakınlaşmalarında veya çıkar çatışmaları yaşamalarında başrolü oynamaktadır.

Tarihsel perspektifte inceleme yapıldığında; savaşların, genellikle hammadde ve enerji kaynakları ile bunların bulunduğu bölgeler üzerinde veya civarında meydana gelen farklı mücadelelerin sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. Petrol yeryüzünün rakipsiz hammaddesi haline geldikten sonra, var olduğu her yerde jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip olmuş ve korunmuştur. Petrole sahip olan ülkeler bu kaynağı, en etkili şekilde kullanmak amacıyla hem ekonomik hem de politik alanlarda zaman zaman baskı aracı olarak kullanma yolunda politikalar izlemişlerdir. Bunun yanında hammadde ve enerji kaynaklarına sahip olmak ve dünyaya bu yoldan hakimiyetini kabul ettirmek ve küresel bir güç olmak isteyen devletlerin gözünde ise petrol, çoğu zaman insan hayatından hep daha kıymetli olmuştur.[19] ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın küresel petrol stratejileri kapsamında tarihleri incelendiğinde, başta Orta Doğu olmak üzere petrol zengini ülke ve bölgelerde farklı senaryolar ortaya koymuş oldukları ve bunu gerçekleştirme amaçları ile farklı politikalar üretmiş oldukları gözlenmektedir.

19. yüzyıldaki sanayi devrimiyle birlikte enerji kaynaklarına sahip olmak, üretimini elde tutmak, taşıma güzergahlarını denetim altında bulundurmak ve bu kapsamda uluslar arası mücadelede başarılı olmak devletlerin temel araçları arasında yer almıştır. Uluslar arası ekonomi politik dengenin sanayi devrimiyle birlikte Asya’dan Avrupa’ya kayması sürecinde, enerji kaynaklarına duyulan ihtiyacın artması, petrolün stratejik bir araca; petrolü coğrafyasında bulunduran bölgeleri ise, bu stratejik aracın, stratejik bir rekabet haline dönüşmesine sebebiyet vermiştir.[20]

Petrolün bulunuşundan günümüze kadar olan süreçte ekonomik, siyasi, askeri ve çevre problemlerinde hep başrolü oynayan petrolün; birçok ürünün hammaddesi veya kaynağı olması, birçok sanayi dalının petrole bağımlı işlemesi gibi faktörler, dünyadaki her ülkenin imkan ve gücü dahilinde petrol için yaşanan küresel rekabet içinde olma stratejisini ortaya koymaktadır. Enerji ihtiyacı ve özellikle petrole olan ihtiyaç dünya nüfusu arttığı süreç boyunca, petrol kaynakları tükeninceye veya onun cazibesini gölgeleyecek yeni bir alternatif enerji kaynağı bulununcaya kadar artmaya devam edecektir.[21]

Geçmişten günümüze dek, petrolün uluslar arası ekonomi politik güçler açısından taşıdığı stratejik önem, petrole dayalı küresel stratejilerin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Petrol, uluslararasındaki jeopolitik ve ekonomi politik çatışmaların kesişim alanında, son derece belirleyici bir yer oynamaktadır. [22]Daha önce verimsiz ve önemsiz alanlar olarak görülen coğrafi bölgeler, petrolün bulunmasından sonra merkezi bir jeostratejik önem kazanmışlarıdr. Günümüzde de petrol bakımından 6 büyük petrol üretim bölgesi olan Orta Doğu, Afrika, Avrasya, Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Asya Pasifik; üretim ve kesinleşmemiş rezervler bakımından büyük bir öneme sahiptir. Özellikle dünyada meydana gelebilecek olası jeopolitik riskler başta bu bölgeler olmak üzere, tüm enerji sektör ve piyasalarını olumsuz yönde etkileyebilecektir. Jeopolitik riskler veya faktörler; uluslar arası alanda meydana gelen her türlü değişim ve gelişme olarak ele alınmaktadır. Bu kapsamda başta ABD’nin Irak’ a müdahalesiyle günümüze kadar geçen süreç içinde devam eden istikrarsızlık, Nijerya, Venezuella ve Suudi Arabistan gibi üretim bakımından önemli ülkelerde başta siyasi olmak üzere meydana gelebilecek gelişmelerin yanında petrol tesisleriile ulaşım hatlarına yapılabilecek terörist eylem ve saldırılar, deniz yolunda ulaşım hatlarında ve Boğazlar’da, tanker taşımacılığını etkileyebilecek farklı tehditler, başta OPEC olmak üzere petrol ihraç eden ülkelerin ortaya koyacağı politikalar, İran’ın nükleer faaliyetleri ile BM Güvenlik Konseyi’ne sevki ile başlayan süreç, olası yaptırımlarla meydana gelebilecek ambargolar, petrol ihraç eden ülkelerin politik baskı aracı olarak petrolü kullanabilecek olması ve 2005 yılında ABD’ de meydana gelen Rita ve Katrina kasırgalarına benzer ya da büyük ölçüde olabilecek fırtına ve felaketler gibi tüm unsurlar jeopolitik risk faktörlerini oluşturmaktadır.[23]

Günümüzde petrol bakımından dışa bağımlı olan ülkeler, petrole erişim bakımından farklı yollara başvurmakta; bazen petrolün deniz yolu ile tankerler aracılığı ile taşırken, bazen de coğrafi olarak yakın gördükleri ihraç ülkelerinden petrol boru hatları ile taleplerini karşılayabilmektedirler. Ancak her iki durumda da, dünyadaki farklı ekonomik, siyasi ya da askeri olmak üzere meydana gelen gelişmeler başta petrol fiyatları olmak üzere küresel ölçekte ülkeleri ve piyasaları etkileyebilmektedir. Buda petrolün jeopolitik ve aynı zamanda jeostratejik önemini ortaya koyması bakımından dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bununla birlikte hem deniz yolu hem de kara üzerinde bölgelerden geçen petrol taşıma hatlarının güvenliğinin sağlanması günümüzde son derece önem taşımaktadır.Küresel rekabette güç kavramı önceliğinin askeri güçten ekonomik güce geçtiği düşünüldüğünde, enerji kaynaklarının ve geçiş noktalarının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Aynı zamanda petrol, ülkelerin jeopolitik ve jeostratejik açıdan konumuna göre farklı kazanımları sağlayabilme gücüne de sahiptir. Nitekim petrol rezerv ve üretim bakımından zengin ülkelerle birlikte petrolün geçiş güzergahında bulunan ülkeler, kendi ekonomik yapılarına büyük katkılar sağlayabilmektedirler. Petrol boru hatları dışında da, petrolünü uluslar arası pazarlara ulaştırmak için küresel rekabetin odak noktasında yer alan başta Hazar Havzası Ülkeleri olmak üzere, farklı bölge ülkelerinin jeopolitik öneminde petrol büyük bir role sahip bulunmaktadır. Küresel rekabette rol oynayan büyük güçlerin özellikle bu bölge içinde her alanda ortaya koydukları politikalar, bu kapsamda daha iyi anlaşılabilmektedir. Rekabetin en önemli maddesi olan petrolde uluslar arası alanda ülkeler için, artık petrolün bulunduğu coğrafya kadar petrolün geçtiği ve pazara ulaştığı bölgelerde önem kazanmaktadır. Bu nedenle artık petrol mücadelelerinin yalnızca askeri yatırımlarla değil, ekonomik ve siyasi yaptırımlarla da sonuca ulaşabileceği değerlendirilmektedir.

Petrolün 19.yüzyıldan itibaren vazgeçilmez sanayi hammaddesi olarak kullanılmaya başlanmasıyla, dünya petrol rezervlerinin büyük bir kısmını coğrafyasında bulunduran ülke ve bölgeler birçok çatışma ve savaşlara sahne olmuş ve günümüzde de olmaya devam etmektedir. Bu jeopolitik ve jeostratejik öneme kavuşmalarındaki en önemli araç, sahip oldukları enerji kaynaklarıdır.Günümüzde enerji kaynakları içinde de petrol, elde edilmesinin yanında geçiş yollarındaki kontrolü ile de ülkelere büyük bir jeopolitik güç sağlayabilmektedir. Geçmişte olduğu gibi 21. yüzyılda da petrol bakımından zengin bölgeler olan Ortadoğu, Hazar Havzası ve Orta Asya’nın; bulunduğu coğrafyanın stratejik önemi itibari ile sınai ve teknolojik olarak gelişmiş ABD, Rusya, İngiltere, Çin, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin, küresel enerji stratejilerinde kontrol etmek isteyecekleri bölgeler olarak devam edeceği görülmektedir.[24]

3.4. Petrol Rezervleri

Ham petrol, 19.yüzyılda ilk kez ABD’de geniş çağlı olarak ticari amaçla piyasaya sürüldüğünde, tahta variller içinde tutulduğu için, varil ile ölçülmeye başlanmıştır. 1 varil, 159 litre ve 42 ABD galonuna; 1 ton ise 7,33 varile denk gelmektedir.[25]

2003 yılında 1188,3 milyar varil (161,8 milyar ton) olan ham petrol rezervi çok az bir artış göstererek 2004 yılı sonu itibariyle 1188,6 milyar varil ( 161,9 milyar ton) olmuştur. OPEC, 890,3 milyar varillik rezervle dünya petrol rezervlerinin %74,9’una sahiptir. Eski SSCB %10,2, OPEC’e ve eski Sovyetlere dahil olmayan ülkeler ise %14,9 ‘lik paylara sahiptir. OECD ülkelerinin toplam içindeki payı %82,9 milyar varil petrolle %70’dir. Avrupa Birliği’nde çok küçük petrol rezervine sahip diğer ülkeler sayılmazsa İngiltere, Danimarka ve İtalya’nın toplam 6,5 milyar varil rezervi olup, bunların toplamdaki payı %0,54’tür.

Dünya petrol rezervleri 2004 yılı üretimleri ile 40,5 yıllık ihtiyacı karşılayacak düzeydedir. 2004 yılı üretim düzeyi ile, Orta Doğu’daki rezervler 81,6 yıl, Kuzey Amerika’dakiler 11,8 yıl, Orta ve Güney Amerika’dakiler 40,9 yıl, OECD ülkelerindekiler 10,9 yıl ömre sahiptir.

2003 yılında 179,21 trilyon m³ olan doğalgaz rezervi bir miktar artarak, 2004 yılında 179,53 trilyon m³’ e yükselmiştir.

Rusya dünya doğalgaz rezervinin 48,00 trilyon m³ ile &26,7’sine, İran 27,50 trilyon m³ ile %15,3’üne, Katar 25,78 trilyon m³ ile %14,4’üne, ABD ise 5,29 trilyon m³ ile %2,9’una sahiptir.

Eski Sovyetler Birliği Ülkeleri’nin toplam rezervi 58,51 trilyon m³ ile %32,6, OECD ülkeleri 15,02 trilyon m³ ile %8,4, Avrupa Birliği’ne bağlı ülkeler 2,75 trilyon m³ ile %1,5’lik oranlara sahiptirler.

2003 yılı üretimleri ile doğalgaz rezervleri dünyanın yaklaşık 66,7 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir.[26]

3.5. Petrol Tüketimi

2003 yılında 3641,8 milyon ton (26,7 milyar varil) olan dünya petrol tüketimi 2004 yılında %3,4 artarak 3767,1 milyon tona (27,7 milyar varil) ulaşmıştır. Petrol tüketiminde OECD ülkeleri 2252,3 milyon ton (%59,8), Eski Sovyetler Birliği 186,0 milyon ton (%4,9) ve diğer ülkeler ise 1328,8 milyon ton (%35,3) paya sahiptirler. Avrupa Birliği’nin tükettiği ham petrol ise 694,5 milyon tondur. (%18,4)

Dünya genel olarak petrol tüketimi, üretiminin üzerinde gerçekleşmekte, açık, genel olarak gelişmiş ülkelerdeki rafinaj stoklarıyla karşılanmaktadır. Tüketimin yaklaşık % 25’i ABD tarafından yapılmaktadır. 1998 yılından itibaren BDT ülkelerinin ekonomik şartlar nedeniyle azalmış olan tüketimlerinin artışa geçtiği görülmekle birlikte, doğal gaz kullanımının da etkisiyle bölgenin küresel enerji talebini belirleyici etkileri azalmıştır.

Dünya toplam petrol tüketiminin büyük bölümü OECD üyesi, OECD tüketiminin büyük bölümü ise G-7 (ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Almanya ve Japonya) olarak bilinen grubun üyesi ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir.[27]

Son yıllarda enerji tüketimini etkileyen ülke profilleri de değişmeye başlamıştır. Günümüzde ABD’den sonra en yüksek ham petrol tüketimi Çin’de gerçekleşmektedir. Uzakdoğu- Asya ülkelerinin toplam petrol tüketimi, ABD’nin tüketimini geçmektedir. ABD, Avrupa ve Japonya’nın petrol tüketiminde önemli bir artış beklenmezken, IMF’nin 2003 yılı için %7,8 ve %6,3 büyüme öngördüğü Hindistan ve Çin gibi Uzakdoğu Asya ülkelerinin, 10 yıl içerisinde 90 milyon varile ulaşması beklenilen dünya günlük petrol tüketiminden önemli bir pay alacakları düşünülmektedir.

Bölgelerin petrol ve petrol ürünleri ihracat artış trendleri incelendiğinde, 2004 yılında toplam ihracat içerisinde, Ortadoğu bölgesi ihracatının yaklaşık %40 oranında, Afrika ihracatının yaklaşık %15, Eski Sovyetler Birliği ülkelerinin ise yaklaşık %14’lük pay aldığı görülmektedir.

İthalattaki gelişmeler incelendiğinde ise, gene 2004 yılında Avrupa ve Japonya’nın toplam ithalat içerisindeki payları sırasıyla %26,1 ve %10,8 olmuştur. Amerika’nın payı ise %26,8’dir. Gelişmekte olan ülkelerin toplam petrol ve petrol ürünleri ihracatındaki payları giderek yükselmekle birlikte, Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya’nın toplam dünya ithalatı içerisindeki payı daha fazla olmaktadır.[28]

2005 yılı içerisinde dünyada günde toplam 80,7 milyon varil civarında petrol tüketilmiştir.[29] Bölgeler kapsamında en çok tüketim ABD’nin içinde bulunduğu Kuzey Amerika bölgesinde, günlük yaklaşık 24,6 milyon varille toplam tüketimin %29,8 ‘ine sahiptir.[30] Büyük petrol tüketim artışları kapsamında Çin ve Hindistan başta olmak üzere gelişmekte olan Asya Pasifik’te petrol tüketimi günlük 23,4 milyon varil olup, bölge %28,9 oranında bir paya sahiptir. Avrupa-Avrasya bölgesi ise günlük yaklaşık 20 milyon varil tüketimle toplamda %25i4’lük, Ortadoğu %6,7, Güney ve Orta Amerika %5,9 ve son olarak da Afrika günlük 2,6 milyon varil tüketimle %3,3 ‘lük paya sahip bulunmaktadır.

Dünya’nın en çok petrol tüketen ülkesi olan ve dünya nüfusunun %5’ine sahip olan ABD günde 20,5 milyon varil ile dünya rezervlerinin%25’ini tek başına tüketmektedir.[31] Bu rakam bütün Avrasya bölgesindeki 35 ülkenin toplam tüketimi ile yaklaşık eşdeğer seviyededir. ABD bu tüketimin 13 milyon varilini ise ithal etmektedir. Türkiye’nin yılda 175 milyon varil petrol tüketmesi ve ABD’ni haftalık tüketiminin ise 145 milyon varil ton olduğu düşünüldüğünde, ABD’nin neredeyse Türkiye’nin yıllık tüketimini bir haftada harcadığı gözlenmektedir.

ABD’ de petrol tüketimi son on yılda %18 oranında artmıştır. 2030’lu yıllarda ABD’nin şu an %54 dolaylarında olan petrolde dışa bağımlılığının %70’ e çıkacağı değerlendirilmektedir. ABD’nin enerji tüketiminde petrole bağımlılığı ise %24 civarındadır.[32]

Çin ise dünya petrol tüketiminde %8,2’lik paya sahiptir ve tüketimi hızla artmaktadır. 2004 yılında günde ortalama 6,7 milyon varil petrol tüketmiştir. İhtiyacı olan petrolün %35’ini ithal etmekte olan Çin’in 2020’de ithalat bağımlılığının %70’ e çıkacağı değerlendirilmektedir. Sanayileşmiş 26 ülkeye danışmanlık hizmeti veren Uluslar arası Enerji Ajansı’na göre, Çin’de büyüyen talep ve ABD’deki güçlü tüketimin 2006’da dünya petrol talebini arttıracağı belirlenmiştir. Ajans hazırladığı aylık raporda dünya petrol talebinin, 2005 yılına göre 2006 yılında % 2,2 oranında büyüyeceğini öngörmüştür. [33]

AB’nin günlük tüketimi günde 15 milyon varildir. ABD petrol dışı alımında ülkeler bazında kaynak çeşitliliğine sahip iken AB büyük oranda Orta Doğu ve Rusya’ya bağımlıdır. Günümüzde dünyanın ikinci en büyük enerji tüketicisi konumundaki AB, dünya enerji ithalatında ise ABD’nin çok az bir miktarla gerisinde yer almaktadır. AB’nin en fazla dışa bağımlılık yaşadığı kaynak toplam tüketiminin %76’sını ithalatla sağladığı petroldür. AB’nin önümüzdeki 25 yıl içinde petrolde %90 seviyelerinde dışa bağımlı hale geleceği tahmin edilmektedir.[34]

Tablo: 2. Dünya Toplam Ham Petrol Tüketimi (Milyon Ton)

Bölgenin Adı

1997

1998

1999

2000

2001

2002

2003

2004

2005

Kuzey Amerika

1012.3

1033.4

1058.5

1071.4

1071.5

1071.0

1093.2

1134.6

1132.6

Güney-Orta Amerika

212.7

219.6

219.0

218.2

221.5

219.2

216.6

217.9

223.3

Avrupa-Avrasya

936.2

942.7

937.4

929.4

934.9

933.1

942.3

957.6

963.3

Orta Doğu

201.3

202.1

206.8

208.1

209.7

213.1

214.9

260.7

271.3

Afrika

108.9

112.4

115.1

115.7

116.3

117.9

120.5

124.2

129.3

Asya-Pasifik

926.6

906.6

948.3

983.3

984.3

1008.3

1049.1

1103.6

1106.9

Toplam Dünya

3398.0

3416.9

3485.1

3526.1

3538.2

3562.6

3636.6

3798.6

3836.8

Kaynak:BP Statistical Rewiew of World Energy June 2004, s. 10.

3.6. Petrol Üretimi

2005 yılında dünyada günde ortalama 80,2 milyon varil petrol üretilmiştir. En fazla üretim yapılan bölge, rezervleri de en zengin olan Orta Doğu bölgesidir. Günlük 24,5 milyon üretim ile toplam üretimin %30,7’sini bu bölge karşılamaktadır. Rusya, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, İngiltere ve Norveç’in içinde bulunduğu Avrupa-Avrasya bölgesi ise günlük 17,5 milyon varil üretimle toplamda %22’lik bir paya sahiptir. ABD’nin yanında, Meksika be Kanada’da önemli, üretici ülkeler arasında yer almaktadır. Günlük 14,1 milyon varil üretimle %17,3’lük paya sahip olan Kuzey Amerika bölgesinin ardından, Libya, Angola, Nijerya ve Cezayir başta olmak üzere Afrika, dünya petrol üretiminin %11,4’üne sahiptir. Güney ve Orta Amerika ise %8,8’lik bir paya sahiptir. Çin ve Hindistan’ın içinde bulunduğu Asya Pasifik bölgesinin üretimi günlük yaklaşık 7,9 milyon varil olup, toplam üretimin % 9,8 ‘ini karşılamaktadır.

Ülkeler kapsamında ise; Suudi Arabistan günlük yaklaşık 11 milyon varil ile dünyada en fazla üretim yapan ülkedir. Bu miktar dünya toplam petrol üretiminin &13,1 ‘ i kadardır. 1980 yılında tamamı kamulaştırılan Suudi Aramco’nun petrol üretimi, en büyük özel petrol şirketi olan Exxon’un üretiminin iki katışı aşmakta; BP’nin üretiminin ise üç katına yaklaşmaktadır.[35]

Bu ülkeyi takip eden Rusya ise son 3 yılda günlük üretimini üç milyon varil arttırmayı başararak 2004 yılı itibariyle 9,3 milyon varil, 2005 yılında ise 9,7 milyon varil üretim gerçekleştirmiştir. Rusya, 2010 yılına kadar günlük petrol üretimini 13 milyon varile kadar çıkarmayı planlamaktadır. Dünyanın bir numaralı petrol üreticisi olmayı planlayan Rusya’nın aynı zamanda büyük bir üretici olması, ihracatına da etki etmektedir. Suudi Arabistan günlük 6,5 milyon varil petrol ihraç ederken, bu rakam Rusya’da 6 milyon varil civarındadır. [36]

Diğer önemli üreticiler ; günlük 7,24 milyon varille petrol üretimi son 50 yılın en düşük seviyesinde olan ABD, 4,1 milyon varille İran, 3,82 milyon varille Meksika, 3,49 milyon varille Çin, 3,18 milyon varille Norveç, 3,08 milyon varille Kanada, 2,98 milyon varille Venezüella ve 2,66 milyon varille Birleşik Arap Emirlikleri’dir. OPEC’in üretimi ise 32,9 milyon varil ile dünya toplam varil üretiminin %41,1’ ini oluşturmaktadır. Dünya petrol sanayinin %9,7’sine sahip olan Irak’ın üretimi ise, sadece 2,02 milyon varildir. Uluslar arası Enerji Ajansı’nın öngörülerine göre, Irak’ta politik ve ekonomik istikrarın sağlanmasından dolayı üretim miktarının ancak 3 milyon varile kadar çıkabileceği değerlendirilmektedir.

Tablo: 3. Dünya Toplam Ham Petrol Üretimi (Milyon Ton)

Bölgenin Adı

1997

1998

1999

2000

2001

2002

2003

2004

2005

Kuzey Amerika

670.4

666.7

638.8

650.8

653.3

659.2

671.8

667.4

642.5

Güney-Orta Amerika

329.1

351.5

344.6

349.8

344.1

350.2

339.5

341.3

350.6

Avrupa-Avrasya

689.0

686.0

699.2

724.4

746.6

785.5

818.0

850.2

845.0

Orta Doğu

1044.5

1102.3

1059.2

1125.8

1090.0

1010.1

1093.7

1187.3

1208.1

Afrika

369.8

363.6

359.8

371.2

373.2

377.3

398.3

441.0

467.1

Asya-Pasifik

370.1

370.0

366.4

382.6

378.6

379.5

375.8

378.1

381.7

Toplam Dünya

3472.9

3540.0

3468.0

3604.4

3585.7

3561,7

3697.0

3865.3

3895.0

Kaynak:BP Statistical Review of World Energy June 2004, s. 7.

3.7. Petrol Fiyatları

Son yıllarda giderek artan petrol fiyatları, özellikle petrol ithal eden ülkeler ve tüketiciler açısından, haklı kaygılara neden olmaktadır. Petrol fiyatlarının bundan sonraki seyri ile ilgili çok çeşitli analizler yapılmakta be fiyatların daha da yükselip yükselmeyeceği başta olmak üzere, senaryolar üretilmektedir. Enerji güvenliğinin, ekonomik ve giderek ulusal güvenliğin ayrılmaz bir unsuru haline gelmesinden dolayı, petrol fiyatlarının geleceğe yönelik seyri herkesi yakından ilgilendirmektedir. Tükettiği enerjinin yaklaşık %40’ını petrol ile karşılayan ve petrolün de yaklaşık %90’ını ithal eden Türkiye için bu husus, daha da yaşamsal boyuttadır.

Uluslar arası Enerji Ajansı, 12 Mayıs 2004’ de yayınladığı “Petrol Piyasası Raporu”nda, son dönemdeki fiyat artışlarının gerekçelerini sıralarken, aşağıdaki başlıklara dikkat çekmektedir :

  • Küresel petrol talebinin, bir önceki talep tahminlerinden bu yana, 330,000 varil/gün artışla, günde 80,6 milyon varile ulaşması, bunda da başta Çin olmak üzere, beklenenin üzerinde talep artışının gerçekleşmesi,

  • Dünya petrol üretiminin beklenenden az artması, OPEC arzının 415,000 varil/gün düşmesi, Rusya’nın artan üretimine karşın OECD üretiminin öngörülenden az olması ve toplam OPEC dışı üretimin beklenenden az olması,

  • OPEC-10 (Irak hariç) Nisan 2004 arzının, 380,000 vg düşerek hedefin 1,9 mvg altında ( 25,4 mvg olarak) gerçekleşmesi, Irak’ta, ihraç sorunları (sabotajlar) nedeniyle arzun 2,34 mvg düzeyinde kalması,

  • OECD sanayi (petrol) stoklarının, ham petroldeki artışa (stok artışı) karşın, ürün stoklarındaki daha fazla artış nedeniyle, toplamda azalması[37]

2000 yılına kadar ülkemizde petrol ürünlerinde fiyata dahil edilen ve nispi (%) olarak uygulanan çok sayıda vergi ve fon bulunurken, Ocak 200 tarihinde maktu (sabit) vergi sistemine geçilerek, AB ülkelerinde uygulanan KDV hariç, maktu vergi sistemi ile paralellik sağlanmıştır.[38]

01/01/2005 tarihinde yürürlüğe giren Petrol Piyasası Kanunu’nun ilgili maddesine göre (geçici madde 1) akaryakıt ürün fiyatlarının hesaplanmasında kullanılan 98/10745 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yürürlükten kaldırılarak Rafineriler, dağıtım şirketleri ve bireylerin ürün fiyatları tespiti serbest bırakılmıştır. TÜPRAŞ serbest piyasa döneminde de rafineri çıkış fiyatlarının belirlenmesinde 1998 yılından bu yana uygulanan ve o dönemde OFM (Otomatik Fiyat Mekanizması) olarak anılmakta olan sistemi devam ettirmektedir.

Bu sistem basit olarak tüm Akdeniz Ülkelerinin baz aldığı Platt’s European Marketscan bülteninde yayımlanan CIF Akdeniz ürün fiyatlarının Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası USD döviz satış kuru ile çarpımından elde edilen parite fiyatların 7 gün süre ile takibi, 7 günlük parite fiyat (Tl/Ton) ortalamasının son ilan edilen fiyatın %3 altına inmesi veya üstüne çıkması durumunda son 5 günlük ortalama CIF fiyat ile USD döviz satış kurunun çarpımından elde edilen rakamın, fiyat azalmasında %3 eksiğinin, fiyat artışında ise %3 fazlasının alınması ile yeni fiyatın hesaplanmasından ibarettir.[39]

Petrol fiyatları, 1998yılın ortasında başlayan yükseliş eğilimini günümüze kadarsürdürmüştür. Son 10 yıl içinde, terör endişesi, Ortadoğu.da dinmek bilmeyen yüksek tansiyon, global likidite bollu-u ve gelişmekte olan ülkelerin yüksek büyüme hızları veberaberinde artan hammadde talepleri, emtia fiyatlarında ve dolayısıyla petrol fiyatlarında süregelen tırmanışın ana nedenleri olmuştur.

Petrol piyasasında son dönemde fiyatların arz-talep esnekliğini kaybettiği yani fiyatların arz ve talep miktarındaki küçük değişimlere karşı oldukça hassas olduğu gözlenmektedir. Uzun vadeli yükseliş trendi içinde bulunan petrol fiyatlarının sahip olduğu yüksek volatilite, aynı zamanda yüksek risk düzeyini de işaret etmektedir. Mevcut risk

düzeyi, sektörün sağlıklı işlemesi adına, fiyatlarda bir stabilizasyonu ihtiyaç haline getirmektedir. Öte yandan petrol sektörü, fiyatların oluşmasında mevsimsellik özelliğini sadece tüketim açısından değil üretim aşamasında da hissetmeye başlamıştır. Örneğin; ABD’de kasırga mevsiminin temmuz ayında başlayacak olması sebebiyle ABD petrol üretiminin %30’unu gerçekleştiren The Gulf of Mexico’nun önemli ölçüde üretim kaybı yaşaması beklenmektedir. Buna bağlı olarak petrol fiyatlarının önümüzdeki aylarda yüksek volatilite beraberinde yükseliş eğilimini sürdürmesi olasıdır.[40]

4. TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜ

4.1. Türk Petrol Sanayinin Gelişimi ve Mevcut Yapısı

Türkiye’de bilinen ilk ticaret petrol üretimi 1890 yılında European Petroleum Company tarafından Tekirdağ Hora deresi mevkiinde açılan 98 m.lik kuyudan gerçekleşmiştir.

Petrole ilişkin faaliyetler, 1935 yılında 2804 sayılı Kanunla Maden tetkik ve Arama (MTA) Enstitüsünün kurulmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. MTA Petrol Arama ve İşletme İdaresini de bünyesine alarak devletin petrol arama ve üretim alanındaki yetkisini üstlenmiştir. Bu dönemde, MTA tarafından Güneydoğu Anadolu’da ekonomik ölçekte petrol keşifleri yapılmıştır.

Türkiye enerji kaynakları açısından çok zengin bir ülke olmayıp, özellikle ham petrol ve doğal gaz temini yönünden dışa bağımlıdır. Ülkemiz enerji ihtiyacının karşılanmasında birincil enerji kaynakları içinde petrol payı 2001 yılında %39,5’dir. [41] IEA verilerine göre ülkemizde 2010 yılında enerji arzında petrolün payının %27,1, 2020 yılında %22,4 olması beklenmektedir. 2010 yılında ham petrol üretiminin 1,14 milyon ton, ithalatının 45,26 milyon ton; 2020 yılında ham petrol üretiminin 0,64 milyon ton, ithalatının ise 66,26 milyon ton olacağı öngörülmektedir.

Ülkemiz 2001 yılı ham petrol tüketimi 26 milyon ton, doğal gaz tüketimi ise 16 milyar m³ civarındadır. Ham petrol tüketiminin %90’ı doğal gaz tüketiminin ise %98’i ithalatla karşılanmaktadır.[42]

1954 yılında Petrol Kanununun yürürlüğe girmesi ile 1965 yılına kadar çok sayıda yabancı petrol şirketinin arama ve üretim faaliyetlerinde bulunmak üzere Türkiye’ye yatırım yaptıkları görülmektedir. Ülkemizin büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkelere yakın oluşu yabancı sermaye açısından cazibe yaratmış ve 1965 yılı sonuna kadar 52 yabancı petrol şirketi faaliyette bulunmuştur.

Ülkemizin ham petrol üretim bölgelerine yakınlığı petrol ürünleri üreticileri açısından navlun avantajı yaratmaktadır. Yerli üretimin son derece yetersiz olması ve sektörün ithal ham petrole bağlı faaliyet göstermesi kriz dönemlerinde ikmal sorunlarından çok fazla etkilenmesi sonucunu ortaya koymaktadır. Sorunun azaltılması için halen yürütüldüğü gibi kaynakların artırılması, ülkemizden uluslar arası petrol boru hatlarının geçişinin sağlanması ham petrol temini emniyetini artıracaktır.

4.2.Türkiye’de Petrol Üretim ve Tüketimi

Petrol üretiminin yaklaşık % 70 TPAO, geri kalanının büyük bir kısmı N.V.Turkse Perenco, Alaaddin Middle East ve Petroleum Exp. Med Şirketi olmak üzere, diğer Türk ve yabancı firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir.[43] Tablo 4’de görüldüğü gibi, Türkiye’de petrol üretimi 1993 döneminde 3.9 milyon ton iken, üretim değerleri 2003 yılına kadar geçen sürede azalma eğilimi göstererek 2.3 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de ham petrolün büyük bir bölümü Güneydoğu Anadolu bölgesinde üretilmekte olup, bir miktar üretim de Trakya bölgesinden elde edilmektedir. Halen üretimde kullanılan rezervlerin tükenmesi nedeniyle, yeni rezerv sahalarının bulunmaması durumunda önümüzdeki yıllarda üretimin giderek düşmesi beklenmektedir.

Tablo: 4. Türkiye’de Petrol Üretim ve Tüketimi (Bin Ton)

Yıllar

Üretim (bin ton)

Tüketim (bin ton)

1993

3892

27037

1994

3687

25859

1995

3516

27918

1996

3500

29604

1997

3457

29176

1998

3224

29022

1999

2940

28862

2000

2746

31072

2001

2551

29661

2002

2420

29776

2003

2375

30669

Kaynak: http//www.enerji.gov.tr/ petrolarztalep.htm

Üretim yapılan petrol sahalarının ortalama rezerv derinliği 2000-2500 metre dolaylarındadır. Keşfedilen rezervlerin derinlikleri en fazla 3500 metredir. Buna göre, Türkiye’de petrol aramaları çok derin seviyelerde yapılmamaktadır. Ayrıca bu sahalardan üretilen petrollerin API graviteleri incelendiğinde; API gravitesi 30 ve daha yüksek hafif petrollerin üretildiği petrol sahalarının sayısı 53’dür ve bu sahalarda mevcut olan yerinde petrol miktarı da çok azdır. 10-25 API graviteli ağır ve orta petrollerin üretildiği saha sayısı 47’dir ve bu sahalarda mevcut üretilebilir petrol miktarı çok fazladır (http://mail.aso.org.tr/asomedya/haziran2003/incelemehaziran 2003.html, Erişim Tarihi: 18.01.2005). Sahalar ekonomik ömürlerini tamamlamaya başladıkları halde, % 70’lere varan miktarlarda petrol rezervlerde üretilemeden kalmaktadır. Bu kalan petrolün ikinci ve üçüncül üretim yöntemleriyle üretilmesi gereklidir.

Petrol tüketiminde ise, ekonomik gelişmeye bağlı olarak sürekli bir yükselme eğilimi görülmektedir. Türkiye’de yılda yaklaşık 30 milyon ton ham petrol tüketilmekte ve bu rakamın önümüzdeki beş yıl içinde 41 milyon tona ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Türkiye’nin petrol tüketimi, % 44 ile toplam enerji tüketiminde en büyük paya sahiptir ve gelecekte de petrol ürünleri tüketiminin, hızlı büyümesini sürdüreceği beklenmektedir. Türkiye’de petrol üretiminin tüketimi karşılama oranı, yıldan yıla düşme sürekli göstererek 1993 yılında % 14.4 seviyesinden 2003 yılında % 7.74’e düşmüştür. Bu durum petrolde dışa olan bağımlılığı açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye’de ham petrolün işlenmesi ile petrol ürünleri üretimi ağırlıklı olarak, Tüpraş’ın sahip olduğu rafinerilerde yapılmaktadır. Bunlar, yılda 11.5 milyon ton kapasiteli İzmit, yılda 10 milyon ton kapasiteli İzmir Aliağa, yılda 5 milyon ton kapasiteli Kırıkkale Orta Doğu ve yılda 1.1 milyon ton kapasiteli Batman rafinerileridir. Türkiye’de Petrol Kanunu’na göre yabancı sermaye ile kurulan tek rafineri yılda 4.4 milyon ton kapasite ile çalışan Mersin’deki Ataş rafinerisidir. Tüpraş’a ait İzmit ve İzmir rafinerilerinin, toplam rafinaj kapasitesinin yaklaşık % 70’ini elinde bulundurduğu görülmektedir. Buna karşın Batman rafinerisi, % 3’lük düşük bir paya sahiptir.

4.3. Türkiye’nin Petrol İthalat ve İhracatı

Net petrol ithalatçısı konumunda olan Türkiye’nin ithal ettiği petrolün miktarı ve değeri, genel olarak uluslararası petrol fiyatlarına bağlı olarak değişmeler göstermektedir. Türkiye’nin toplam enerji ihtiyacının yaklaşık % 44’ü petrolden sağlanmaktadır. Ancak son yıllarda doğalgaz kullanımının artması bu oranın biraz düşmesine neden olmuştur.

Türkiye’nin petrol ihtiyacının % 90’ı ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Türkiye’nin toplam ithalatının yaklaşık % 9’unu ham petrol oluştururken, GSMH’nın % 2.27’si petrol ithalatı için harcanmaktadır.

Tablo.5: Türkiye Ham Petrol İthalat Miktarı (Bin Ton)

ÜLKELER

2000

2001

2002

2003

2004

2005

İran

4.314

4.218

5.321

6.513

5.778

6.979

S.Arabistan

3.736

3.534

3.872

3.875

3.456

3.502

Libya

3.528

4.567

3.913

4.687

4.849

4.560

Irak(Boru Hatı)

2.583

0

1.135

890

1.205

939

Suriye

1.370

1.036

1.051

700

401

325

Cezayir

0

0

269

240

399

Rusya Fed.

0

0

85

2.778

4.717

6.800

Diğer Anlaşmalı.

2.319

4.322

3.680

1.279

1.462

396

TOPLAM

21.945

23.010

24.521

23.676

23.466

23.500

Kaynak: PİGM, DPT

Tablo 5’den izlenebileceği gibi, Türkiye petrol ithalatını, büyük ölçüde Suudi Arabistan, İran, Irak, Libya gibi çevresindeki petrol üretimi yapan ülkelerden yapmaktadır. Son yıllarda Rusya Federasyonu ve Türk Cumhuriyetler’den petrol ithalatı konusunda büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de, ithal edilen petrol miktarı biraz dalgalanma göstermekle birlikte, ortalama olarak 23-24 milyon ton dolayında gerçekleşmiştir.

Türkiye’nin petrol ithalatının değeri petrol fiyatlarıyla doğru orantılı olarak değişmesine rağmen, ithalatın metrik ton olarak tersi bir seyir izlemiştir. Diğer bir ifadeyle; petrol fiyatları yükseldiğinde daha az, düştüğünde daha fazla petrol ithal edilmiş, ancak petrol talebi fiyatlara karşı esnek olmadığı için ithalatın değeri fiyatlara bağlı olarak değişmiştir.

Türkiye’de ham petrol ihracatı üretimin çok kısıtlı olması nedeniyle, çok düşük düzeyde, tek seferlik anlaşmalar sonucu gerçekleştirilmekte ve süreklilik göstermemektedir.

Türkiye’nin çok düşük seviyede olan petrol ihracatı 1999 yılında İtalya’ya 4.3 milyon dolar değerinde petrol ihracatı sonucu, 5 milyon doların üzerine çıkmıştır. Hollanda’ya 1998 yılında 2.6 ve 2000 yılında 4.7 milyon dolarlık petrol ihraç edilmiştir. 2001 ve 2002 yıllarında ABD’ye yıllık 3 milyon dolar düzeyinde petrol ihraç edilmiştir. ABD’nin enerji arzını çeşitlendirme politikasına bağlı olarak Suudi Arabistan, Meksika, Kanada gibi önemli ham petrol tedarikçilerinin yanında, ikincil olarak başvurduğu ülkeler arasına Türkiye’yi de katmıştır (Yıldırım, 2003, 34).

2003 yılı şubat ayında ihracat rakamı 2.8 milyon dolara ulaşmıştır. Bu artış Irak operasyonundan önce ABD’de stoklama amacıyla petrol talebinin artmasından kaynaklanmıştır. Irak operasyonundan sonraki aylarda petrol ihracatı, Türkiye’nin Irak petrollerinin dünya piyasalarına açılmasında etkin rol oynamasına bağlıdır.

Uluslararası petrol ticaretinde el değiştirme çoğu kez, kıtalararası ve denizaşırı nitelikte olduğundan, taşıma güzergahları gittikçe önem kazanmaktadır. Türkiye gerek Orta Doğu gerekse, Orta Asya (Kuzey Kafkasya ve Hazar Bölgesi) petrollerinin dünya piyasalarına ulaştırılması konusunda kritik ve stratejik bir konuma sahiptir. Bu konumun getirdiği avantajı çok iyi bir şekilde kullanarak Türkiye’nin bu sektörde önemli bir oyuncu konumuna gelmesi mümkündür. Transit ülke olma avantajının yanı sıra, transit taşınan petrolden Türkiye’nin ihtiyacının daha ucuza karşılaması olasılığı da mevcuttur.

Bakü-Tiflis-Ceyhan, Irak-Ceyhan ve Güney Doğu Anadolu (Pirinçlik-Dörtyol) ham petrol boru hatlarının yanında Samsun-Ceyhan boru hattının inşa edilmesi halinde, Ceyhan Terminali dünyaya arz edilen petrolün belirli bir yüzdesini kontrol edecek konuma gelebilecektir.

Irak petrollerinin Türkiye üzerinden batıya taşınmasını sağlayan 965 km uzunluğundaki Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı, Türkiye için stratejik öneme sahiptir. Günde 1.1 milyon ton petrol taşıma kapasitesi olan boru hattı ile 1. Körfez Savaşı öncesinde 700 bin varil petrol pompalanmakta iken, 2002 yılında 1.135 bin ton, 2003 yılında 890 bin ton, 2004 yılında 1.295 bin ton ve 2005 yılında 939 bin ton petrol taşınabilmiştir. Irak’ta 2003 yılı başında gerçekleştirilen ve halen devam eden operasyon, boru hattı yoluyla taşınan petrolde önemli ölçüde azalmaya neden olmuştur.

SSCB’nin dağılmasından sonra, yeni kurulan Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin kalkınmalarında katkıda bulunacak hidrokarbon rezervlerinin işletilmesi ve bunların batı pazarlarına ulaştırılması amacıyla, Doğu-Batı Koridoru Projesi geliştirilmiştir. Proje, Trans-Hazar ve Trans-Kafkasya petrol ve doğalgaz boru hatlarının yapımına dayanmakta ve Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Hampetrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı ile Hazar Geçişli (Türkmenistan-Türkiye-Avrupa) Doğalgaz Boru Hattı tasarılarını kapsamaktadır.[44]

Hazar petrollerini batı piyasalarına taşıyacak Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol Boru Hattı Projesi, Azerbaycan ACG (Azeri-Çıralı-Güneşli) ve diğer projelerden üretilen petrollerin dünya piyasalarına taşınmasını hedeflemektedir. BTC Projesi Azerbaycan-Bakü’den başlamak üzere, Gürcistan-Tiflis yakınlarından geçerek Türkiye-Ceyhan’da sonlanan 50 milyon ton/yıl kapasiteli yaklaşık 1.750 km. uzunluğundaki boru hattında petrol sevkiyatı yapılmaya başlanmıştır. BTC hattı günlük 1 milyon varillik kapasitesi ile dünya üretiminin önemli bir bölümünü taşıyacağı ifade edilmektedir.

Diğer taraftan Doğu-Batı Enerji Koridorunun önemli bir parçasını oluşturan ve Azerbaycan’ın Şahdeniz sahasında keşfedilen doğalgazın Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşınmasını amaçlayan Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı tamamlanarak devreye alınmıştır. Bu hatlar bugün ikisi de hızla ilerleyen Türkiye-Yunanistan-İtalya ve Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya Doğalgaz Botu Hattı Projelerine bağlandığında koridor tamamlanacaktır.

Türkiye Doğu-Batı Enerji Koridorunun yanı sıra, Kuzey-Güney Ekseni çerçevesindeki işbirliğine de önem verilmektedir. BOTAŞ’ın önümüzdeki yıllarda 30 milyar m3 Rus doğalgazı alması öngörülmektedir. Bu gazın 14 milyar m3’ü Ukrayna-Romanya-Bulgaristan’dan geçen ve kapasitesi arttırılan mevcut Batı Hattı üzerinden, 16 milyar m3’ü Şubat 2003’de devreye giren Mavi Akım Boru Hattı üzerinden alınacaktır. İran’dan gaz alımına ise Aralık 2001’de başlanmıştır.

Doğu-Batı ve Kuzey-Güney eksenli koridorlar aracılığı ile Türkiye, gerek petrol ve gerekse doğalgazın Orta Doğu ve Hazar Bölgelerinden batı piyasalarına aktarımı açısından tam anlamıyla bir enerji köprüsü niteliğine ulaşmış olacaktır.

4.4. Türkiye’de Petrol Fiyatları

Petrol fiyatlarında son yıllarda gözlenen artışlar, Türkiye’nin petrol faturasını arttırmaktadır. Enerji güvenliğinin, ekonomik ve giderek ulusal güvenliğin ayrılmaz bir unsuru haline gelmesinden dolayı, petrol fiyatlarının geleceğe yönelik seyri, herkes tarafından yakından izlenmektedir. Ancak diğer bir yönden bakıldığında, yüksek petrol fiyatları yabancı yatırımcıların daha fazla risk alarak, daha fazla yatırım yapması ihtimalini de ortaya çıkarmaktadır. Türkiye bu ortamı kendine çevirecek önlemleri hemen almak zorundadır.

Petrol üretim maliyeti, dünya kara ortalaması 5.62 dolar/varil, deniz ortalaması ise 7.55 dolar/varil’dir. Türkiye’de petrol üretim maliyetleri varil başına 2001 yılında 22.48 dolar/varil iken, sürekli artarak 2004 yılında 31.75 dolar/varil ve 2005 yılında 43.81 dolar/varil olarak gerçekleşmiştir.[45] Bu durum Türkiye’de üretim maliyetlerinin dünyaya göre çok daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Türkiye’de petrol fiyatlarının oluşumunda ve artışında, dünya petrol fiyatları ve döviz kurlarının yanı sıra hükümetin müdahalesi de önem taşımaktadır. Türkiye’de hükümetler akaryakıt ürünlerinin rafineri çıkış fiyatları üzerinden ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) ve KDV (Katma Değer Vergisi) almaktadırlar. 2000 yılına kadar Türkiye’de, petrol ürünlerinde fiyata dahil edilen ve nispi (%) olarak uygulanan çok sayıda vergi ve fon bulunurken, Ocak 2000 tarihinden itibaren sabit (maktu) vergi sistemine geçilerek, AB ülkelerinde uygulanan KDV hariç, maktu vergi sistemi ile paralellik sağlanmıştır. Daha önce ülke içinde petrol fiyatlarındaki dalgalanmaları azaltan ve bir yandan da gelir sağlayan Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonu, fonların kaldırılması ile birlikte işlevini maktu bir vergi olan ÖTV’ye devretmiş, Akaryakıt Tüketim Vergisi de bu verginin kapsamına girmiştir.

4.5. Petrolün Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri

Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında temel ihtiyaçlar arasında yer alan enerji kaynakları içerisinde petrol, günümüzde yerini ve önemini korumakta ve gelecekte de bu konumunu sürdüreceği düşünülmektedir.

Türkiye enerji hammaddesi açısından zengin bir ülke olmasına karşın, günümüze kadar yapılan araştırmalar petrol açısından yeterli rezerv kaynağına sahip olmadığını ortaya çıkarmıştır. Anadolu’nun çok kıvrımlı ve kırıklı, engebeli, karmaşık bir jeolojik yapıya sahip olması, Türkiye’deki petrol arama çalışmalarını oldukça zorlaştırmakta ve arama maliyetlerini yükseltmektedir. Türkiye’de petrol arama çalışmalarının % 70’den fazlası TPAO tarafından yürütmektedir.

Türkiye’de yılda yaklaşık 30 milyon ton ham petrol tüketilmekte ve bu rakamın

önümüzdeki beş yıl içinde 41 milyon tona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’nin petrol tüketimi, % 44 ile toplam enerji tüketiminde en büyük paya sahiptir ve gelecekte de petrol ürünleri tüketiminin, hızlı büyümesini sürdüreceği beklenmektedir.

Türkiye petrol ithalatını, büyük ölçüde Suudi Arabistan, İran, Libya gibi çevresindeki petrol üretimi yapan ülkelerden yapmaktadır. Son yıllarda Rusya ve Türki Cumhuriyetlerden petrol ithalatı konusunda büyük gelişmeler yaşanmaktadır.

Türkiye’de ham petrol ihracatı üretimin çok kısıtlı olması nedeniyle, çok düşük düzeyde, tek seferlik anlaşmalar sonucu gerçekleştirilmekte ve süreklilik göstermemektedir.

Türkiye’de petrol fiyatlarının oluşumunda ve artışında, dünya petrol fiyatları ve

döviz kurlarının yanı sıra hükümetin müdahalesi de önem taşımaktadır. Türkiye’de hükümetler akaryakıt ürünlerinin çıkış fiyatları üzerinden ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) ve KDV (Katma Değer Vergisi) almaktadırlar.

Günümüzde ürün pompa satış fiyatlarının % 70-75 kadarı ÖTV ve KDV olarak devlete kalırken, yaklaşık % 22’i rafineri fiyatı olmakta ve % 8’i dağıtım payı olarak bayilere ve ana dağıtım şirketlerine kalmaktadır. Ancak vergi miktarı dünya fiyatlarındaki gelişmelere göre, Bakanlar Kurulu tarafından genellikle haftalık olarak revize edilmekte ve bu dağılımdaki oranlar değişmektedir.

Petrol fiyatlarındaki artış sadece petrol giderlerinde değil, petrol girdisi olan tüm sektörlerde de fiyat artışlarına neden olmaktadır. Petrol fiyatlarının 2005 yılı başından bu yana % 55 dolayında artış göstermesi, petrol ithalatçısı konumundaki Türkiye’nin enerji faturasını 4 milyar dolar arttırmıştır. Varil başına 65 doların üzerinde seyreden petrol fiyatlarının, son yıllarda yüksek bir büyüme performansı yakalayan Türkiye’nin büyüme hızını % 2’ye varan oranda azaltacağı ifade edilmektedir.

5. AB KATILIM SÜRECİNİN SEKTÖR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Petrol sektöründe ülkeler, arama faaliyetlerini kendi ülkelerine çekmek için bir rekabet ortamı içindedirler. Arama yatırımlarının gerektirdiği teknoloji ve bilgi birikimini kendi ülkelerine çekmek isteyen ülkeler, politik ve jeolojik riskleri, hukuk düzenine saygınlığı ve yatırımcıların diğer beklentilerini dikkate alarak belirli teşvikler getirmekte, belirli tedbirleri almaktadırlar. Jeolojik riskin azaldığı oranda, bu ülkeler devletin petrol üretiminde aldığı payı arttırmakta, arama faaliyetlerini teşvik etmek isteyen ülkeler ise, petrol şirketlerine daha fazla pay vererek uluslararası rekabet ortamı yaratmaya çalışmaktadırlar.

Türkiye, başta AB normları olmak üzere, küresel ekonomi ile bütünleşme ve ekonomik gelişmenin gereği olarak enerji sektöründe rekabeti öngören yeni bir yapılanmaya gitmektedir. Bu çalışmalara önce 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4646 Sayılı Doğal gaz Piyasası Kanunu’nun 2001 yılında yürürlüğe girmesiyle başlanmıştır.

Petrol ve petrol ürünleri ile ilgili olarak, LPG dışında kalan piyasa faaliyetlerini düzenleyen 5015 Sayılı Petrol Yasası Kanunu 2003 yılında yürürlüğe girerek akaryakıt sektöründe liberasyon için gerekli adımlar atılmıştır. Böylece akaryakıt ürün fiyatlarının hesaplanmasında daha önce kullanılan 98/10745 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yürürlükten kaldırılarak rafineriler, dağıtım şirketleri ve bayilerin ürün fiyatları tespitini serbest bırakmıştır.

Türkiye’nin petrol ihtiyacının mümkün olduğu ölçüde yerli üretimle karşılanması için, petrol arama faaliyetlerine hız verilmesinin yanı sıra, yatırımcılar için istikrarlı ve güvenli bir ortamın sağlanması ve Petrol Kanunundan günümüz koşullarına uymayan hükümlerin çıkarılması amacıyla hazırlanan Yeni Petrol Kanunu üzerindeki çalışmalar TBMM’de sürmektedir.

AB’nin petrol sektöründe uyguladığı politikalar, Birliğin enerji arz güvenliğini sürdürülebilir bir şekilde sağlamaya yöneliktir. IEA gibi AB’de üye ülkelere petrol ve petrol ürünleri için stok tutma zorunluluğu getirmiştir. AB petrol müktesebatının en önemli direktifini (98/93/EC) oluşturan, mecburi petrol stokları konusunda AB mevzuatına uyum sağlanması hedefi çerçevesinde petrol piyasasının serbestleştirilmesini sağlayacak, yerli/yabancı yatırımcıları güvenli, istikrarlı ve şeffaf piyasa koşulları altında faaliyet göstermelerine uygun ortamın hazırlanmasını amaçlayan Petrol Yasası Kanunun 20 Aralık 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Buna bağlı olarak doğrudan yükümlülük empoze eden 4 adet mevzuata da (Petrol Güvenlik Stoklarının Tutulmasına İlişkin Direktife (98/93/EC), Petrol Arzının Kesintiye Uğraması Anında alınacak Önlemlere İlişkin Direktife (73/238/EEC), Ham Petrol Arz Maliyetleri ve Petrol Ürünlerinin Tüketici Fiyatlarına İlişkin Bilgilendirme ve Danışma Prosedürleri Direktifine (1999/280/EC) ve Ham Petrol Arz Maliyetleri ve Petrol Ürünleri Tüketici Fiyatlarına İlişkin Danışma ve Enformasyona Yönelik Bir Prosedür Oluşturulması Direktifine (1999/566/EC) uyum sağlamış bulunmaktadır.

6. PETROL İTHALAT VE İHRACATI

Petrol özellikle fiyat değişiklikleri nedeniyle ticaretini yapan ülkelerden petrol ihracatçısı olan ülkeler için oldukça büyük bir gelir kaynağı olabilirken, aynı büyüklükte ithalatçı ülkeler içinde büyük bir gider kalemi olabilmektedir.Ham petrolün varil fiyatının son yıllarda 29 dolardan 70 dolarlara fırlaması akıllarayeniden 1970’lerde yaşanan iki büyük petrol sokunu (1973, 1979) getirmektedir. ABD’ningünlük 4,1 milyon varil üretim kapasitesine sahip İran’la restleşmesi bile fiyatlarınyükselmesine neden olurken, olası bir saldırıda petrolün varil fiyatının 100 dolaratırmanmasından endişe ediliyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre dünya üzerindeki döviz rezervlerinin yüzde 66’sı ABD dolarından, yüzde 25’i Euro’dan oluşuyor. Mali piyasaların yeni sayılabilecek para birimi Euro çok değil, sadece 6 yıl önce yüzde 17,90 olan pazar payını kısa zamanda istikrarlı bir yükselişle yüzde 25’ler seviyesine çıkarmayı basardı. Bu hızlı yükselte ABD yönetiminin uyguladığı ‘doların değerini düşük tutma’ politikası kadar, AB’nin başarılı ekonomi politikaları etkili oldu.

Euro ‘nun dünya para birimi olabilmesi için artık asması gereken tek engel kaldı: Petrol satısında da geçerli para birimi olabilmek.

Ülkelerin dış ticaretlerini finanse etmek ve kendilerini finansal spekülatörlerden korumak için sakladıkları ‘uluslararası rezervlerin’ büyük kısmı Amerikan doları olarak tutuluyor. Merkez bankası kasalarında saklanan bu rezervlerde doların bu denli büyük paya sahip olmasının baslıca sebebi ise petrolün dolar üzerinden fiyatlandırılması. Avrupa Araştırmaları Programı (SPIRE) Müdürü Dr. Bülent Gökay, “Irak Savası, ‘petrodolar’ ve euronun meydan okuması” baslıklı makalesinde dolar hegemonyasının, Amerikan küresel üstünlüğünde en az askerî güç kadar kilit rol oynadığını vurguluyor: “Dünyadaki rezerv paraların neredeyse üçte ikisi dolardan oluşmaktadır, çünkü petrol ithalatçıları ödemelerini dolar cinsinden yapıyor ve petrol ihracatçıları da rezervlerini, kendilerine yapılan ödeme hangi parayla yapılmışsa, o para cinsinden saklıyor. Tüm küresel petrol ticareti, dolar üzerinden yapıldığı için bu durum su anlama geliyor: Herkes dolar saklamak durumunda. Bu, Amerikan ekonomisine faizsiz borç sağlıyor, çünkü bu dolarlar yatırım yoluyla Amerika’ya sıfır riskle geri dönebiliyor. Amerikan dolarının hâlihazırdaki gücü, OPEC’in tüm OPEC petrol satışlarının dolar cinsinden yürütülme gereksinimiyle destekleniyor.” ” Gökay, bir paranın rezerv para olarak kabul görmesinin sağlayacağı avantajları da söyle sıralıyor: “Bu durum uluslararası senyorajı, iç finansal kurumlara kârı, makroekonomik politikada dış engellerin hafiflemesini, parayı basan ülkenin uluslararası kuruluşlarda yüksek pay sahibi olmasını ve para hegemonyası sefasının daha geniş jeopolitik sonuçlarını da beraberinde getirir.”

TÜSİAD Bankacılık Komisyonu üyesi Dr. Bülent Senver, dünya üzerindeki önemli mal ve hizmet satışlarının güvenilir para ile yapıldığına, ABD dolarının da bu yüzden tercih edildiğine dikkat çekiyor. “Dünya petrol tüketiminin dolar yerine Euro ile gerçekleştirilmesi halinde dolar güvenilir para olma vasfını önemli ölçüde yitirir. Diğer yandan petrol ihracatının Euro ile yapılması bu paraya olan talebi arttırır ve değer kazandırır.” diyen Senver bir başka önemli hususa daha dikkat çekiyor: “Petrol satısından elde edilen gelirler yani ‘petro-dolarlar’ güvenli piyasalar olarak görülen ABD mali piyasalarında değerlendirilmektedir. Böylece ABD Hazinesi’nin bastığı dolarlar tekrar ülkeye dönmekte ve bu durum da ülkenin mali riskini, faiz oranlarını ve borsasını olumlu etkilemektedir.”

Dünyanın önemli yatırım bankalarından Merrill Lynch’in Gelişmekte Olan Ülkeler Strateji ve Ekonomi bölümünün başkanı Mehmet Şimşek’in analizlerine göre petrol ihracatçısı

Körfez ülkesinde (Suudi Arabistan, Bahreyn, Umman, Katar, BAE) sadece 2005 yılında artan

petrol fiyatlarıyla 180 milyar dolarlık bir fon ortaya çıktı. Bir diğer önemli ham petrolihracatçısı Rusya’da biriken petro-dolar miktarı ise 85 milyar dolara ulaştı. Simsek, “Petrol fiyatlarının bu yıl varil basına 60 dolar olacağını varsayarsak 2006 yılında Körfez ülkelerinde 200 milyar dolar, Rusya’da ise 100 milyar petro-dolar ortaya çıkacağını öngörüyoruz.” diyor.

Dünya petrol ticaretinin neticesinde ortaya çıkan Dolar cinsinden bu paranın petrol ithalatçısı bir ülke olmasına karsın tekrar ABD’ye döneceğini düşündüğümüzde dünya petrol ticaretinin ABD ekonomisine büyük getirilerinin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu bağlamda petrol ihracatının hangi bölge ve ülkelerden yapıldığı oldukça önemli bir hale gelmektedir.Grafikte de görüldüğü gibi önemli miktarda ihracat yapan ülke ve bölgeler değerlendirmeye alınmıştır. Petrol ihracatında Orta Doğu 982.1 milyon ton ile ilk sırada yer almaktadır. Orta Doğunun ihracat miktarı ile dünya petrol ticaretinde oldukça önemli bir yerde olduğunu görüyoruz.

Orta Doğunun ardından en çok ihracat yapan ülke olarak 349 milyon ton ile Rusya Federasyonu ikinci sırada yer alırken, Güney ve Orta Amerika Bölgesi 211.1 milyon ton ile üçüncü ihracatçı bölge,108,5 milyon ton ile Kanada dördüncü ihracatçı ülke olurken, 102.6 milyon ton ile Meksika besinci ihracatçı ülkedir.

Petrolün dünya ticaretindeki ithalatçıları ise su şekildedir. 666.7 milyon ton ile ABD en çok ithalat yapan ülkedir. ABD’nin ardından 655 milyon ton ile Avrupa ikinci büyük ithalatçı bölgedir. 469,3 milyon ton ile Çin ve Japonya’nın dışındaki diğer Asya Pasifik ülkeleri en çok ithalat yapan üçüncü bölgedir. Japonya 258,2 milyon ton ile dördüncü, Çin 166.9 milyon ton ile besinci ithalatçı ülkedir.[46]

7.PETROL FİYATLARININ EKONOMİ ÜZERİNDE YARATTIĞI ETKİLER

Tarihte, dünya petrollerinin en bol olduğu Ortadoğu’da 1951 yılında Anglo-Pers şirketinin millileştirilmesi, 1957 yılında Süveyş Kanalının millileştirilmesi, 1967 ve 1973 İsrail-Arap Savaşları, 1978 İran Devrimi, 1980 Irak-İran ve 1990-2003 Irak- ABD Savaşları başta olmak üzere çok sayıda savaş ve kriz çıkmıştır. Bunlar petrol ambargolarına ve dünya pazarlarında farklı sürelerde ve miktarlarda petrol kesilmelerine ve dolayısıyla, petrol fiyatlarının yükselmesine neden olmuştur. Oluşan bu krizler, dünyada kriz yaşamayan bölgelerden daha fazla petrol üretme çabaları, stoklardan kullanma ve petrol ihraç eden ülkelerin petrol gelirlerine ihtiyaç olması nedeniyle uyguladıkları ambargoları kaldırmaları ile aşılmıştır.

Petrol fiyatları, dünya ve ülke ekonomik performansı açısından önemli göstergelerden biri durumundadır. Doğal olarak, petrol fiyatlarındaki artış ne kadar fazla ve uzun süreli ise, makro ekonomi üzerindeki etki de o kadar büyük olmaktadır. Fiyat artışının ekonomi üzerindeki doğrudan etkisinin büyüklüğü genel olarak; petrol maliyetinin milli gelir içindeki payı, nihai kullanıcıların tüketimde tasarruf etme ve verimli kullanma becerisi ile alternatif enerji kaynaklarının kullanımına bağlıdır.

Petrol fiyatında meydana gelen artış sonucu ortaya çıkan ticaret kayması, petrol ithal eden ülkelerden, petrol ihraç eden ülkelere doğru bir gelir transferine

neden olmaktadır.

Petrol ihraç eden ülkeler için, fiyat yükselişinden kaynaklanan ihracat gelirleri, doğrudan reel milli geliri arttırmaktadır. Ancak genel olarak, bu ülkelerin doğrudan ihracat yaptıkları ülkelerde yaşanan ekonomik durgunluk sonucu, net petrol ithalatçısı olan ülkelerin, diğer ihraç mallarına olan talep düşmekte ve buna bağlı olarak, yükselmiş fiyatlarla petrol satışından elde edilen gelirin bir kısmını götürmektedir.

Petrol ithalatçısı konumundaki ülkelerde artan petrol fiyatları, enflasyon ve girdi maliyetlerinde yükselişe neden olurken, petrol dışı ürünlere olan talebin de düşmesine yol açar. Hükümet harcamalarında kısıntıya gidilmesi sonucu, bir yandan vergi gelirleri düşerken, diğer yandan da bütçe açığı artar. Bu durum, faiz oranlarını arttırırken, ücretlerin reel düşüşe karşı direnç göstermesi sonucu, petrol fiyatlarındaki artış tipik olarak nominal ücret seviyeleri üzerinde baskı oluşturmaktadır. Talepteki düşüşe, ücretler üzerindeki baskının eklenmesiyle, işsizlik (en azından kısa dönemde) artmaktadır. Yükselen fiyatların tüketici ve iş dünyasındaki güveni sarsmasıyla birlikte, söz konusu etkiler katlanarak büyümektedir.

Petrol fiyatlarında yaşanan artış, uluslararası ticaret dengesini ve döviz kurlarını da etkilemektedir. Fiyatlardaki artış sonucu, petrol ithal eden ülkelerin ödemeler dengesi bozulmakta, böylece ithal malları pahalanırken ihraç malların değerinin düşmesi, diğer bir ifadeyle reel milli gelir düşmesine neden olmaktadır. Merkez bankasının ve hükümetin para politikalarında bir değişikliğe gitmemesi halinde, dolar kuru yükselmekte ve bu durum, petrol üreten ülkelerin, ülke varlıklarını değerlendirirken ölçüt aldıkları dolar bazlı uluslararası rezerv gereksinimi de artmaktadır.

Petrol fiyatlarındaki artışların petrol ithal eden ekonomiler üzerindeki etkileri;

i. Petrol fiyatlarındaki artışların milli gelir üzerinde yarattığı olumsuz etki, petrol harcamalarının milli gelir içindeki payına ve ülkenin petrole olan bağımlılığına göre

değişmektedir.

Bir ülkede petrol harcamalarının milli gelir içindeki payı yüksekse ve ayrıca, bu

ülkenin petrol tüketiminin azaltılarak diğer alternatif enerji kaynaklarına yönelme olanakları kısıtlı ise, yüksek petrol fiyatlarının ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi artmaktadır.

ii. Yüksek petrol fiyatlarının makroekonomik hedefler ve özellikle yüksek petrol fiyatlarına uyum sağlamak amacıyla, yürütülen politikaların sonuçları açısından da önemli etkileri bulunmaktadır. Yüksek petrol fiyatları doğrudan girdi maliyetini arttırmakta ve bu durum, üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına ve dolayısıyla enflasyona neden olmaktadır.

Yüksek petrol fiyatlarının enflasyonu arttıran etkisi özellikle, yapısal sorunları bulunan ve bütçe açıklarının borçlanma yoluyla kapatılmaya çalışıldığı gelişmekte olan ekonomilerde daha fazla hissedilmektedir.

iii. Yüksek petrol fiyatları, petrol ithalatçısı ülkelerin reel milli gelirlerinin azalmasına yol açmaktadır. Bu ülkeler petrol tüketimlerini petrol fiyatı artışları oranında azaltmalarının mümkün olmaması nedeniyle, milli gelir içerisinde toplam petrol harcamalarına ayrılan pay giderek artmakta ve dolayısıyla, diğer harcamalara ayrılan pay azalmaktadır.

Petrol fiyatlarındaki artışların petrol ihraç eden ekonomiler üzerindeki başlıca

etkileri;

i. Yüksek petrol fiyatları petrol ihraç eden ülkelerde, doğrudan ihracat gelirlerini arttırmakta ve dolayısıyla milli geliri arttırıcı yönde etki yaratmaktadır. Aslında petrol üreten ülkeler, ekonomilerinin enerji sektörüne bağımlı olması nedeniyle, düşük petrol fiyatlarının kendi ekonomilerine daha fazla zarar verdiğini ifade etmektedirler.

ii. Petrol üreten ülkeler, tüketici ülkelerin petrol ürünlerine uyguladığı ağır vergilerden yakınmakta ve petrol fiyatlarındaki dalgalanmanın bir bölümünün bu vergilerden kaynaklandığını ileri sürmektedirler.

iii. Yüksek petrol fiyatları petrol ithal eden ülkelerden petrol ihraç eden ülkelere gelir transferine yol açmakta ve bu nedenle, ülkeler arasındaki gelir dengesizliği artmaktadır.[47]

KAYNAKLAR

ALKİN Kerem ve Sabit Atman. Küresel Petrol Stratejilerinin Jeopolitik Açıdan Dünya ve Türkiye Üzerindeki Etkileri. İstanbul Ticaret Odası. 2006-48. İstanbul. 2006.

ATİKER Mustafa, Orta Doğu, Petrol ve ABD

ASLAN Yılmaz. Petrol Piyasasında Rekabet ve Regülasyon. 2008.

BAYRAÇ Naci. “Uluslar arası Petrol Piyasasının Ekonomik Analizi”. Osmangazi Üniversitesi. Eskişehir

BİROL Fatih. “Küresel Enerji Talebi: Uzun Vadeli Bir Bakış Söyleşisi”. Enerji Politikaları ve Planlama, Dünya Enerji Konseyi. Davos. CNN Haber Programı. 12 Ocak 2006

CORDESMAN Anthony. Geopolitics and Energy: Key Trends 2000-2020. Washington. DC: Centre for Strategic and International Studies. July 2002. ss.3-4.

EBEL E. Robert. Russian Energy Future into the 21 st Century, Washington. DC. Centre for Strategie and International Studies. 2004.

SOYSAL Cengiz. İstanbul. 2001

EDWARD L. Morse ve James Richard. “The Battle for Energy Dominance”. Foreign Affairs March-April 2002. ss. 16-32

KARADAĞ Raif. Petrol Fırtınası. İstanbul. Emre Yayınları. 4. Baskı. 2005. ss.10-35

KOCAOĞLU Mehmet. Petro-Strateji. İstanbul. Hak yayınları. 1996. ss. 7-13

Norgard. 2001:271.

PALA Cenk. “21. yüzyıl Dünya Enerji Dengesinde Petrolün ve Hazır Petrollerin Yeri ve Önemi”. PetroGas. Sayı:11. Ankara. Mart-Nisan 1999. s.10.

PAMİR A.Necdet. “Enerji Politikaları ve Küresel Gelişmeler”. Stratejik Analiz. Sayı: 68. Aralık 2005, s.73.

YILDIRIM Sevil. Dünya’da ve Türkiye’de Petrol. Ankara. DTM Yayınları. 2003. s.5.

BP Statistical Review of World Energy. June. 2002.

BP. Oil Section from BP Statistical Review of World Energy. Consumption, s.10.

BP. Oil Section from BP Statistical Review of World Energy, Production, s.6.

DPT Uzmanlık Tezleri-2005

DPT Uzmanlık Tezleri, Petrol Sanayinde Dikey Bütünleşme ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Haziran 2003.

DPT Uzmanlık Tezleri, Petrol Sanayinde Dikey Bütünleşme ve Türkiye’de Uygulanabilirliği

EIA-Energy Infırmation Administration, Minister of Energy of United States. 2006

IEA- International Energy Agency, World Energy Outlook 2004, s.106.

IEA- International Energy Agency, Caspian Oil and Gas, Paris, OECD/IEA Pub,2004. ss.65-67.

Eti Menkul Kıymetler A.Ş. Araştırma Bölümü “Enerji Sektörü Raporu”. s.50

EIA(Energy Information Administration). 2002

European Commission.2004.

European Community Competition Policy, Annual Report, 1999

IEA (Internatıonal Energy Agency). 2003b

IEA Statistics, Oil Information 2002

IEA, Worl Energy Outlook -2001 Insights, 2001

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, 2001 yılı Petrol Faaliyetleri Dergisi, Ankara

Ziraat Yatırım/Araştırma , Haziran 2007


[1] DPT Uzmanlık Tezleri-2005

[2] IEA (Internatıonal Energy Agency), 2003b.

[3] EIA(Energy Information Administration), 2002.

[4] Laponche at al, 1997:17-18.

[5] Çalıkoğlu, 2004:59.

[6] Norgard, 2001:271.

[7] DPT- Uzmanlık Tezleri

[8] European Commission, 2004.

[9] DPT Uzmanlık Tezleri – 2005.

[10] Eti Menkul Kıymetler A.Ş. Araştırma Bölümü, “Enerji Sektörü Raporu”, s.50.

[11] Yılmaz ASLAN, Petrol Piyasasında Rekabet ve Regülasyon, 2008.

[12] BP Statistical Review of World Energy, June, 2002.

[13] IEA Statistics, Oil Information 2002.

[14] DPT Uzmanlık Tezleri, Petrol Sanayinde Dikey Bütünleşme ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Haziran 2003.

[15] Cengiz Soysal, Eylül,2001.

[16] European Community Competition Policy, Annual Report, 1999

[17] DPT Uzmanlık Tezleri, Petrol Sanayinde Dikey Bütünleşme ve Türkiye’de Uygulanabilirliği

[18] IEA, Worl Energy Outlook -2001 Insights, 2001.

[19] Edward L. Morse and James Richard, “The Battle for Energy Dominance”, Foreign Affairs, No:8/12, March-April 2002, ss. 16-32

[20] Raif Karadağ, Petrol Fırtınası, İstanbul, Emre Yayınları, 4. Baskı. 2005, ss.10-35

[21] Mehmet Kocaoğlu, Petro-Strateji, İstanbul, Hak yayınları, 1996, ss. 7-13

[22] Cenk Pala, “21. yüzyıl Dünya Enerji Dengesinde Petrolün ve Hazır Petrollerin Yeri ve Önemi”, PetroGas, Sayı:11, Ankara, Mart-Nisan 1999, s.10.

[23] Anthony Cordesman, Geopolitics and Energy: Key Trends 2000-2020, Washington, DC: Centre for Strategic and International Studies, July 2002, ss.3-4.

[24] Kerem Alkin, Küresel Petrol Stratejilerinin Jeopolitik Açıdan Dünya ve Türkiye Üzerindeki Etkileri, İstanbul Ticaret Odası, 2006-48, İstanbul, 2006.

[25] Sevil Yıldırım, Dünya’da ve Türkiye’de Petrol, Ankara, DTM Yayınları, 2003, s.5.

[26] Yılmaz Aslan, “Petrol Piyasasında Rekabet ve Regülasyon”, Ekin Basım Yayın, İstanbul, 2008, s 3.

[27] DPT ÖİK Sektör Raporu, s.88.

[28] DPT ÖİK Sektör Raporu, s.90.

[29] BP, Oil Section from BP Statistical Review of World Energy, Consumption, s.10.

[30] BP, Oil Section from BP Statistical Review of World Energy, Production, s.6.

[31] EIA-Energy Infırmation Administration, Minister of Energy of United States http//www.eia.doe.gov/ emeu/ cabs/usa.html, 2006

[32] A. Necdet Pamir, “Enerji Politikaları ve Küresel Gelişmeler”, Stratejik Analiz, Sayı: 68, Aralık 2005, s.73.

[33] IEA- International Energy Agency, World Energy Outlook 2004, s.106.

[34] IEA- International Energy Agency, Caspian Oil and Gas, Paris, OECD/IEA Pub,2004. ss.65-67.

[35] Fatih Birol, “Küresel Enerji Talebi: Uzun Vadeli Bir Bakış Söyleşisi”, Enerji Politikaları ve Planlama, Dünya Enerji Konseyi, Davos, CNN Haber Programı, 12 Ocak 2006

[36] Robert E. Ebel, Russian Energy Future into the 21 st Century, Washington, DC, Centre for Strategie and International Studies, 2004.

[37] DPT ÖİK Sektör Raporu; s.65.

[38] DPT ÖİK Sektör Raporu s.67.

[39] DPT ÖİK Sektör Raporu s.69.

[40] Ziraat Yatırım/Araştırma , Haziran 2007

[41] Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verileri

[42] Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, 2001 yılı Petrol Faaliyetleri Dergisi, Ankara

[43] Üşümezsoy ve Şen, 2003, 198.

[44] http://mfa.gov.tr/TurkiyeninEnerjiPolitikası

[45] DPT,2006, 68

[46] Mustafa Atiker, Orta Doğu, Petrol ve ABD, 15-18

[47] Naci Bayraç, “Uluslar arası Petrol Piyasasının Ekonomik Analizi”, Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir

Paylaşın

İlişkili Makaleler

Türkiye’nin Avrupa Birliği ülkelerine  yaş meyve-sebze ihracatı ve karşılaşılan engeller: Turunçgil Meyveler Örneği

About Author

admin