İRAN PETROLÜ VE ÖTESİ
Zengin petrol yataklarına sahip İran’ın normal dönemde 2,5 milyon varil / gün olan petrol ihracatı ABD ambargosu sonucu 1 milyon varil düzeyine inmişti. Nükleer anlaşma ile birlikte İran tekrar 2,5 milyon varil / gün ihracat yapmak olanağına kavuşmuş, hatta bazı dönemlerde bu miktarı 2,8 milyona çıkarabilmişti. Bu gelişmenin sonucunda İran’ın iç huzursuzluklarının belirli bir ölçüde azaldığı gözlemlenmiştir. Ancak, geçtiğimiz Mayıs ayında ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a karşı davranışı sonucu, ihracat Ağustos ayında 2 milyon varil/gün düzeylerine inmiştir ve yakın gelecekte, ABD politikasında sertleşmeler ve ABD’nin İran’ın müşterileri üzerinde arttıracağı baskılar nedeniyle, söz konusu ihracatın ciddi oranda düşmesi, 1 milyon varili ancak geçmesi olasıdır. İran ekonomisinin asgari ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olacağı tahmin edilen bu gelişmenin İran iç politikasının yanı sıra ne gibi dış etkileri olabileceğini kısa irdeleyelim.
İran petrolünün başlıca alıcıları Doğu Asya ülkeleri, AB üyesi bazı ülkeler ve Türkiye’dir.
Çin ve Doğu Asya ülkeleri: Bu ülkeler, İran’ın 2,8 – 3 milyon varillik toplam ihracatının % 70 inin alıcısı durumundadır. Çin’in 800 bin varil’e yaklaşan ithalatının azalmayacağı gibi, belki de İran’ın azalan satışları karşısında, yapmak zorunda kalacağı indirimler nedeniyle bir miktar daha artabilecektir. Buna karşılık, İran petrolünün doğal müşterisi olan, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve bazı Güney Doğu Asya ülkelerinin ithalatının, ABD baskısının şiddetine bağlı olarak, ciddi ölçüde azalacağını tahmin etmek yanlış olmayacaktır.
Rusya : Kendisi de ABD yaptırımlarına maruz kalan ve aynı zamanda petrol ihracatçısı olan Rusya’nın bu durumunda İran’a ne kadar yardımcı olabileceği kuşkuludur.
Avrupa Birliği : AB İran petrolünün potansiyel müşterisidir ve AB şirketleri İran petrolünün üretilmesi için yatırımların ve gerekli yenilemelerin yapılması için yeterli sermayeye ve teknik güce sahiptir. Ancak, ABD’nin İran’da çalışan veya İran’la işbirliği yapan ve yapacak şirketlere tehdidi, son dönemde birçok büyük AB şirketinin İran’daki faaliyetlerini kısıtlamasına veya tamamen durdurmasına yol açmıştır. ABD ile iş yapmadıkları için, baskıdan etkilenmeyecek bazı orta büyüklükteki şirketlerin faaliyetlerinin geleceği ise AB’nin tutumuna bağlıdır. AB, kurum olarak, ABD ‘nin her türlü baskısına boyun eğen bir görünüm mü verecektir veya büyük bir ekonomik güç olarak baskıya direnme yolunu mu seçecektir. ABD tutumuna karşı genel hoşnutsuzlukların arttığı ve açıkça ifade edildiği bugünkü ortamda nasıl bir karara varılacağını tahmin etmek zordur. AB, hiçkuşkusuz, durumu hafifletmek ve normalleştirmek amacıyla çeşitli yollar deneyecektir. Bu çerçevede, ilk olarak, AB’nin İran’la yeni bir Nükleer anlaşma yapılmasını önermesi beklenmelidir. ABD’nin beklentileri ile İran’ın ihtiyaçlarını bağdaştırmanın nasıl mümkün olabileceği ise başlı başına bir sorudur. ABD ambargosunun önümüzdeki sonbahar aylarında şekillenmesi ile bu konuda daha net değerlendirmeler yapılabilecektir..
İran : Gelişmelerin İran’ın iç dengelerini nasıl etkileyeceği ise başka çok önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomik olumsuzlukların enflasyonu arttıracağı, yeni sıkıntılar yaratacağı ve iç huzursuzluklara yol açacağı kuşkusuzdur. Esasen bir süredir bazı önemli gruplaşmalar ve bu gruplar arasında çekişmeler gözlemlenmektedir. 2009’daki ayaklanmalar daha çok aydın ve üniversite öğrencileri kökenliydi, şimdilerde ise esnaf ve çarşı grubunun hoşnutsuzluklarından söz ediliyor ki, bu durumda konu başka bir boyuta gelebilir.
İran’ın ekonomik sorunun başlıca nedeni uygulanan ambargodur. Ambargonun temeli ise dış politika kaynaklıdır ve başlıca nedenlerini şöyle özetleyebiliriz;
– İran’ın nükleer güç olma çabaları : Nükleer anlaşma ile bu konuda belli bir uzlaşmaya varılmış ve Ambargo hafifletilerek İran ekonomisine nefes alma olanağı sağlanmıştı. ABD’nin yeni tutumu sıkıntıları geri getirmiştir. Yeni bir anlaşma ile mevcut endişelerin tekrar giderilmesi mümkün olabilecek midir.
– İsrail’in güvenliği : Nükleer anlaşmanın yapılması ile İsrail’in endişesinin büyük ölçüde ortadan kalktığı düşünülebilir. Esasen, İran’ın, özellikle ABD şemsiyesi altındaki İsrail için nasıl bir tehdit oluşturabileceği kuşkulu bir varsayımdır. Öte yandan, konvansiyonel bir çatışma için, iki ülke topraklarından geçilmesi gerekir ve doğrudan çatışma için aradaki mesafe büyüktür. İsrail’e karşı Suriye ile ortak cephe açılsa bile, merkezden uzak İran ordusunun başarı şansının olamayacağını tarihi örnekler bize gösteriyor. Bu konuda esas sorunun ise, Lübnan ve Suriye’deki Hizbullah varlığından kaynaklandığı ve Hizbullah’ın İsrail karşısında bir zafer kazanması sözkonusu olmasa da, İsrail’in Hizbullah’ın varlığından büyük ölçüde rahatsız olduğu kuşkusuzdur. Kaldı ki, İran’ın Hizbullah’ a desteğinin sona ermesi halinde de, Hizbullah var olmaya devam edecek gibi görünüyor. İran isterse bu varlığı sona erdirebilir mi sorusu da akla gelmektedir.
– Sünni-Şii çekişmesi temelinde İran -Suudi anlaşmazlığı : Temelde mezhep çatışması görünümünü veren bu konuda esas sorunun İran’ın Körfez ülkeleri üzerinde hakimiyet kurma arzusundan kaynaklandığı ve anlaşmazlığın, benzer arzulara sahip Suudi Arabistan’ın ABD ve İsrail tarafından kışkırtılmasıyla büyütüldüğü kuşkusuzdur.
– Devrim muhafızları : İran’da enflasyon olgusunu arttıran diğer bir husus ise, Hizbullah’a ve Yemen’de isyancılara sağlanan destek ve yardımlardır. Bu yardımlar esasen zorda olan İran ekonomisi için daha da büyük sıkıntılar yaratmaktadır. Ekonominin yanı sıra bu alanda başka büyük bir sorun, her iki konunun esas sahibinin “Devrim muhafızları” olmasıdır. Siyaset dışı bu gücün, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki yeniçeri ocağına benzer bir şekilde, siyasi odakların ve halkın isteğine karşı, hadiseleri yönlendirme ve devam ettirme olanağına sahip olduğu gözlemlenmektedir. Bu olgu ve diğer siyasi çekişmeler, İran hükümetinin istediği kararları almasını engellemektedir.Bu durumun Hizbullah ve Yemenden kaynaklanan sorunların çözümlenmesini kolaylaştırmadığı açıktır.
Tüm bu olumsuzluklara karşı İran’ın elinde iki önemli koz bulunuyor :
– ABD’nin ambargoyu çok sıkı uygulaması : İran’ın gaz ve petrol ihracatının ABD tarafından tamamen yasaklaması ve engellemesi durumunda, İran Hürmüz Boğazını bloke edeceğini, geçişlere kapatacağını ileri sürüyor. Yapabilir mi ayrı mesele, ama başarırsa, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan,Bahreyn, Katar, ve Emirliklerin petrol ve doğal gaz ihracatı durabilecektir. Sadece İran petrolünün ihracatının engellenmesinin bile petrol fiyatlarını 20 dolar arttıracağı, varil fiyatının 100 dolarları bulacağı düşünülürse, Hürmüz Boğazının kapatılmasının yaratacağı siyasi sorunlar ve ciddi bir savaş tehlikesinin yanı sıra tüm dünyanın karşılaşacağı ekonomik ve sosyal krizin büyüklüğünün önemle dikkate alınması gerekir.
– Bölge ve Çin : Öte yandan, ABD ambargosu İran’ın büyük ölçüde Çin’in ekonomik, ticari ve siyasi hatta askeri etkisi altına girmesi sonucunu doğuracaktır. Son dönemlerde Dünya devleti olma yolunda bazı girişimleri gözlemlenen ve bu çerçevede uzun vadede Hindistan’ı önemli bir muhtemel rakip olarak gören Çin, Hindistan’ı çevrelemek amacıyla, bir süredir Pakistan’la çok sıkı bir işbirliği içindedir. Çin’in İran’la ilgili gelişmelerden büyük memnunluk duyacağına şüphe yoktur. ABD ‘nin bu ölçüde büyük bir jeopolitik hata yapmayacağını düşünmek istiyorum. Bana gelince, zaten ABD ve Rusya’nın bölgemizde cirit attıklarını göz önünde bulundurarak, kısa veya uzun dönemde bir de Çin’in bölge de mevcut yabancı aktörler arasına katılmasından hiç de memnun olmayacağımı belirtmek isterim.
Tüm bu kadar karmaşık ve endişe verici oluşumlar karşısında gerçeklerden uzaklaşarak ve Pollyanna rolü oynayarak iyimser bir tablo çizmek için hayal kurmak istiyorum. İşte sizleri güldürebilecek hayallerim :
İran – Nükleer güç olma sevdasına son veriyor.
– Bölgede hakimiyet kurmak isteğinden vazgeçiyor, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile dostluk ilişkisi içine giriyor.
– Yemen’e müdahaleyi sona erdiriyor ve Suudi Arabistan’la birlikte Yemen sorununa ortak çözüm getiriyor. Her iki ülke Yemen’e ciddi yardımlarda bulunuyor.
– Hizbullah’ı desteklemekten, Suriye’yi karıştırmaktan, İsrail’i denize dökmekten,İsrail için bir tehlike oluşturmaktan vazgeçiyor.
– İran’da demokratik bir sistem kuruluyor.
İsrail – Kendi açısından İran’ı tehlike olarak görmekten, İran’ı bombalamak isteğinden, Suriye’yi tehdit edip karıştırmaktan, Filistinlileri tepelemekten, kuzey Irak ve Suriye kürtlerini desteklemekten vazgeçiyor.
– İsrail, Filistinlilerin haklarını, Birleşmiş Milletler kararlarında yer alan şekliyle tanıyor, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramalarının ve bunları taşınmasının Türkiye’nin işbirliği olmadan yapılamayacağını idrak ediyor ve buna göre hareket ediyor
İsrail, ayrıca, ABD’yi İran’a ambargo uygulamaktan vazgeçiriyor, Orta Doğudan çekilmeye, BOP’tan caydırmaya ikna ediyor, komşularıyla barış içinde yaşamaya karar veriyor. Silahlanma harcamalarının, ülkelerin kalkınmasına, insanların açlık çekmemesine ve eğitilmesine, çevre sorunlarının çözümlenmesine yöneltilmesini savunuyor ve başta ABD, tüm devletler ile tüm FİNANS KURUMLARINI bu yönde çaba sarf etmeye davet ediyor. Yakın ve uzak bütün Devletler ve Finans kurumları bu davete büyük bir memnuniyetle katılıyorlar !
Türkiye’ye gelince, bütün bu çabaları ve gelişmeleri büyük bir keyifle izliyor ve bir kez daha herkese hatırlatıyor.
Zaten büyük Atatürk’ te, “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” ” dememiş miydi!
Hayallerin sonu yok, hayal ettikçe yaşayın. Kimbilir, belki bazılarının gerçekleşmesi o kadar da uzak bir ihtimal değildir.
İstemi Parman
25 Ağustos 2018