Ortak Tarım Politikası ve Türkiye

Aralık 2, 2013

|

Kategori:

Bilal Osman ULUDAĞ

İÇİNDEKİLER

  • AB’nin Ortak Tarım Politikası Oluşturma Sebepleri ve İlkeleri

  • OTP’nin Günümüzdeki Yapısı Nasıldır

  1. Tek Ödeme Planı (Single Payment Scheme)

  2. Tümüyle Üretimden Bağımsızlık

  3. Kısmi Üretimden Bağımsızlık

  4. İlave Bağlantılı Ödemeler

  5. Süt Ödemeleri

  6. Alan Koruma (Set Aside)

  • Zorunlu Çapraz Uyum

  1. Gıda Kalitesi Önlemleri

  2. Standartları Karşılama

  3. Hayvan Refahı

  4. Genç Çiftçilerin Desteklenmesi

  5. Natura 2000 Uygulamalarının Desteklenmesi

  6. Orman Önlemleri

  • Modülasyon ve Finansal Disiplin

  • Güçlendirilmiş Kırsal Kalkınma Politikaları

  • Temel Destekleme Fiyatları / Doğrudan Yardım Kararları

  • Türkiye’nin Tarım alanında AB’deki Yeri

  • AB Uyum Sürecinde Türkiye’nin Tarım Politikası ve Eksikleri

  • Türkiye’nin Korkusu: “İthalatçı konumuna düşme tehlikesi”

  • Stratejik Belgeler

  • AB İle Türkiye Tarımı Arasındaki Farklılıklar

  • OTP’ ye Uyumla İlgili Başlıklar

  1. Teknoloji ve Prodüktivite

  2. Finansal Yapı Değerlendirmesi

  3. Tüketiciyi Koruma Mekanizmaları

  • SONUÇ

  Özet Tarım, insanların en temel ihtiyacı olan beslenme gereksinimini karşılayan bir sektör olmasından dolayı, ülke ekonomilerinde ve toplumların gündelik hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa Birliği geçmişte yapılan hatalardan ders alarak Ortak Tarım Politikasını uygulamaya koymuş ve bu politikayı her geçen gün geliştirmiş yeni reformlar yapmıştır. Avrupa Birliği-Türkiye arasında uyum sürecinde yaşanan sorunlardan biriside Tarım alanındadır. OTP ile Türk Tarım Politikaları uygulamaları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Uygulamalarda ki bu farklılıklar uyum sürecinde ki Türkiye’ye ciddi bir şekilde etkilemektedir. Bu çalışmada Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılım Ortak Tarım Politikası’na (OTP) uyum öncesi ve sonrası alınması gereken önlemleri ortaya koymayı amaçlamıştır. Ayrıca çalışmada, Türkiye-AB arasındaki Tarım sektöründeki uygulama farklılıkları ve Türkiye’nin yapması gereken tarımsal ödevleri incelenerek, bu ödevler yerine getirilirken Türkiye’nin karşılaşacağı sorunlar analiz edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Türkiye’nin uyum sağlaması gereken Topluluğun Ortak Tarım Politikası, reformları ve gelecek için öngörüler incelenerek, Türk tarım sektörü ve tarım politikası irdelenmiş, Topluluk Ortak Tarım Politikası ile karşılaştırılarak bu politikaya uyumu değerlendirilmiştir. Giriş Tarım, insanların en temel ihtiyacı olan beslenme gereksinimini karşılayan bir sektör olmasından dolayı, ülke ekonomilerinde ve toplumların gündelik hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. Tarım politikası İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun birlik bünyesinde oluşturduğu ilk politika olması neden ile oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu politika savaş sonrası kıtlık ve ürün yetersizliğinin önüne geçilmesi, yeni tarım alanlarının bir an önce açılması, acil gereksinim duyulan ürünlerin eksikliğinin giderilmesi, üye devletlerin tarım alanında kendi kendine yeter hale gelmesi adına yapılan bir girişimdir. Ortak Tarım Politikası’nın üye devletlerdeki hitap ettiği geniş kitle ve AB bütçesinin yarısına yakınının ayrıldığı düşünülürse, Birliğin en önemli politikalarından birisi olduğu söylenebilir. OTP ilk kurulduğu yıllarda Topluluk içerisindeki tarım ürünleri kendi kendine yeter olmaktan çok uzakken, uygulamaların aşırı ürün artışı ile kendi kendisinin kurbanı olan bir politika haline gelmesi ve reform hareketlerinin gündeme getirilmesine neden olmuştur. Zengin toprak rezervleri, sulanabilir arazi ve su kalitesinin yüksekliği, bölgesel coğrafya ve iklim özelliklerinin tam uygun olması, Türkiye’ de ürün çeşitliliğinin yelpazesini oldukça geniş kılmaktadır. Bununla birlikte, üretimin efektif yapılamaması teknolojik eksiklikler, bilinçsiz tarım uygulamaları, suyun gerekli kullanılmaması, ilaç ve gübre kullanımındaki hatalar ile sektörel gelişmenin küçük ve orta boy işletme boyutlarında kalmasına neden olmaktadır. Bu da Türkiye’de tarımcılığı olumsuz etkilemektedir. 1963 Yılında yapılan Ankara Anlaşması ile başlayan Türkiye AET ilişkilerinde, ortaklık rejiminin tarım ürünlerini de kapsadığı vurgulanmıştır. Ardından 1973 Yılında yürürlüğe giren ve yirmi iki yıllık geçiş dönemini içeren Katma Protokol ile tarım ürünlerinin serbest dolaşıma açılabilmesi için bu geçiş döneminde OTP’ ye uyum sağlanması gerekliliği konusunda kararlar alınmıştır. Geçiş dönemi ardından 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı imzalanmış ve burada işlenmiş tarım ürünleri kapsama alınırken, işlenmemiş tarım ürünleri bu anlaşma dışında bırakılmıştır. Katma Protokol ile gelen uygulamalardan birisi de, tarım ürünlerinde serbest dolaşım gerçekleştirilinceye kadar, tarım ürünlerinde tercihli ticaret rejimi uygulaması başlamıştır. Ankara Antlaşması’nın 11. maddesinde, tarım ürünlerinden kast edilenin Roma Antlaşması’nın II sayılı Ekini oluşturan listede yer alan ürünler olduğu belirtilmektedir. Topluluğun Ortak Tarım Politikası, Roma Antlaşması II sayılı Ekinde yer alan ürünlere ilişkin olup, Ek II’ de yer almayan ürünler olarak da tabir edilen, imalatında hububat, seker, süt ve süt tozu gibi temel tarım ürünleri kullanılan islenmiş tarım ürünleri AT ile ticarette gümrük birliği kapsamında yer almaktadır. Katma Protokol ile tarım ürünlerinde serbest dolaşım sağlanıncaya kadar taraflar birbirlerine tercihli bir rejim uygulayacakları hükmü bağlanmıştır. Bu çerçevede AET, Katma Protokol ve Ortaklık Konseyi Kararları ile Türkiye’ye çeşitli tavizler tanımıştır. Aynı şekilde Türkiye böyle bir sorumluluğu olmasına rağmen AET taviz vermekten kaçınmıştır. Bunun üzerine 1993 yılında karşılıklı tavizler verilmesi hususunda görüşmeler başlamış ve müzakereler 1997 yılında tamamlanmış, 1 Ocak 1998 yılı itibari ile Ortaklık Konseyi Kararı ile yürürlüğe girmiştir. Bu çalışmada, Türkiye-AB arasındaki Tarım sektöründeki uygulama farklılıkları ve Türkiye’nin yapması gereken tarımsal ödevleri incelenerek, bu ödevler yerine getirilirken Türkiye’nin karşılaşacağı sorunlar analiz edilecektir. Ayrıca Türkiye’nin uyum sağlaması gereken Topluluğun Ortak Tarım Politikası, reformları ve gelecek için öngörüler incelenerek, Türk tarım sektörü ve tarım politikası irdelenmiş, topluluk Ortak Tarım Politikası ile karsılaştırılarak bu politikaya uyumu değerlendirilecektir. 1. AB’nin Ortak Tarım Politikası Oluşturma Sebepleri ve İlkeleri İnsanlar üç temel ihtiyaç olan gıda, giyim ve barınmanın hepsi de tarımsal üretime dayanır. Gıda ihtiyacının tamamı tarımsal ürünlerden ( bitkisel, hayvansal, balıkçılık ve Orman ürünleri) karşılanmaktadır. Giyim ve kuşam ihtiyaçları ise Pamuk, ipek ve yün-yapağı gibi tarım kaynaklı doğal elyaflardan karşılanmaktadır. Barınma da ise başta tahta olmak üzere tarım kaynaklı ürünler kullanılmaktadır. Avrupa Topluluğu’nun kuruluş aşamalarından itibaren tarım konusu Avrupa ülkeleri arasında son derece önemli konu olarak algılanmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşında çok sayıda insan gıda maddesi yokluğu gibi savaş dışı nedenlerden dolayı hayatlarını kaybetmişlerdir. Geçmişte yaşanan bu kötü olaylar Avrupa Ülkelerini harekete geçirmiş ve Avrupa ülkeleri geçmişten ders çıkartarak tarımın önemini vurgulamıştır. Roma Anlaşmaları’nda ortak bir tarım politikasının ana hatları çizilirken, bir yıl sonra Stresa Konferansı’nda üye devletler bu politikanın temel ilkelerini belirlemişlerdir. Daha sonra bu ilkeler somutlaştırılarak 1960 yılında kabul edilmiş ve 1962 yılında Ortak Tarım Politikası yürürlüğe girmiştir. Roma Anlaşmaları’ndan biri olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun 33.Maddesi Ortak Tarım Politikası’nın (OTP) amaçlarını şu şekilde belirtmektedir. Buna göre; • Teknik ilerlemeyi destekleyerek, tarımsal üretimi rasyonel hale getirmek ve üretim özelliklerini, özellikle işgücünü uygun değer şekilde kullanarak verimliliği arttırmak, • Tarımda verimliliği artırmak, • Ürün arzının güvenliğini sağlamak • Tarımsal üretim araçlarının etkili kullanımını sağlamak, • Tarım sektöründe çalışanların gelirini artırmak, • Tüketicilere daha gerçekçi ve uygun fiyatlar sunmak, • Piyasalarda istikrarı sağlamak, • Fiyatların üye ülkeler arasında haksız rekabete yol açmasının önüne geçmektir. Aynı anlaşmanın 34. Maddesinde bu amaçlara ulamsak için bir Tarımsal Pazarların Ortak Örgütü kurulması karara bağlamıştır. Bu örgütlenme çerçevesinde üye devletler tarımsal rekabete ortak standartlar belirlemeyi, ulusal pazarlarındaki örgütlenmelerini diğer ülkelerle uyumlu hale getirmeyi ve bir Avrupa Pazarı kurmayı kabul etmişlerdir. Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası üç temel ilkeye dayanmaktadır. Bunlar; tek Pazar ilkesi, Topluluk Tercihi İlkesi ve Mali Dayanışma İlkesidir. Tek Pazar İlkesi OTP kapsamında tarım ürünlerinin serbest dolaşımını engelleyen tüm kısıtlamaların kaldırılarak tek bir pazar oluşturulmasını öngörmektedir. Bunu için ise üye devletlerinde, ortak fiyat ve rekabet kurallarını, istikrarlı bir döviz kurunu ve dış pazarlara karşı sınırlarda ortak bir koruma anlayışı olması gerektirmektedir. Tek Pazar, İlkesi’nin hayata geçirilebilmesi için üye ülkelerin kullanacakları kural ve mekanizmaların aynı olması ve Topluluk tarafından bir çatı altında idare edilmesi gerekmektedir. Topluluk tercihi ilkesi ile AB iç pazarında üretilen ürünlere öncelik tanınması amaçlanmıştır. Bu ilke doğrultusunda AB üretilen tarım ürünlerini, üçüncü ülkelerden yapılan ithalata karşı korurken, ihracat söz konusu olduğunda bu ürünlere sübvansiyon vermektedir. Ortak mali sorumluluk ilkesi ile AB ülkeleri OTP kapsamındaki tüm harcamaların üye devletler tarafından ortaklaşa üstlenilmesini hedeflenmiştir. Bu bağlamda Nisan 1962’de Topluluk bütçesi içerisinde “Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu” (“FEOGA” veya “EAGGF”) oluşturulmuştur. AB 2003 yılı itibari ile Birlik bütçesinin %45’ni ‘FEOGA” veya EAGGF’ ayırmıştır. Bu fondan AB yaklaşık %60’ı bitkisel üretim faaliyetleri için, %30’u hayvansal üretim ve %10’u kırsal kalkınma için ayırmıştır. OTP ile birlik üyesi ülkelerde tarımsal faaliyetlerde ve kazanç oranlarında ciddi artışlar sağlanmıştır. 2. OTP’nin Günümüzdeki Yapısı Nasıldır AB Tarım Bakanları Konseyi, 23 Ocak 2003 tarihli komisyon önerisine dayanarak, Lüksemburg’da 26 Haziran 2003’te, ortak tarım politikasında temel bir reform yapılması konusunda bir anlaşmaya varmışlardır. Gündem 2000’in amaçları doğrultusunda, reform 2004 ve 2005 yılından itibaren yürürlüğe girmektedir. Yeni reform, OTP’yi desteklerden çiftlik sektörüne ve kırsal ekonomiye kaydırmaya odaklanmaktadır. Reformun gerçekleştirildiği tarihte AB Komisyonu’nun tarımdan sorumlu komiseri olan Franz Fischler konu ile ilgili olarak şunları söylemekte idi; “Bu karar yeni bir çağın açılışına işaret etmektedir. Çiftlik politikalarımız kökten değişecektir. Bugün Avrupa, yeni ve etkili bir çiftlik politikasını gündeme getirmektedir. Doğrudan gelir desteğimiz, bundan böyle üretimle bağlantılı olmayacaktır. Yeni politikalarımız, üreticilerimizin gelirlerini stabilize ederken, onları tüketicilerin istediği ürünleri üretmeye yönlendirecektir. Tüketicilerimiz ve vergi ödeyenlerimiz daha şeffaf ve paralarının daha iyi değerlendirildikleri bir yapıya kavuşacaklardır. Bu reform ayrıca dünyaya güçlü bir mesaj yollayacaktır. Yeni politikamız ticaret dostudur. Uluslararası ticareti bozan ve ülkelerin gelişmelerine zarar veren eski sübvansiyon sistemine elveda diyoruz. Reform, DOHA gelişim gündemindeki görüşmelerde Avrupa’nın elini güçlendirmektedir. AB ev ödevini yapmıştır, DTÖ görüşmelerinin başarıyla sonuçlandırılması için şimdi sıra diğerlerindedir. Ancak şunun yanlış değerlendirilmemesi gerekir. Cancun bakanlar toplantısında AB, ancak diğer tarafların görüşmelerde değişim için öneriler getirmesi durumunda kendi yükselmiş görüşme kapasitesini kullanacaktır. Tek taraflı silahsızlanma söz konusu değildir. Top şimdi ABD gibi hala ticarete zarar veren politikalar sürdüren diğer takımların kampındadır”. Bu noktada, Franz Fischler’in sözlerinin yorumlanmasına olanak tanıyacak şekilde, OTP 2003 reformunun temel özelliklerine bakmakta yarar vardır; Tek Ödeme Planı (Single Payment Scheme) Tek ödeme planı, halen üreticilere ödenmekte olan doğrudan gelir desteğinin (direct aid payments) yerini alacaktır. Yeni tek ödeme planı, bundan böyle, üreticinin ürettiği ile bağlantılı olmayacak, başka bir deyişle decoupled olacaktır. Ödeme miktarları, 2000 – 2002 yılları olarak saptanan referans yıllarında üreticinin aldığı doğrudan ödeme dikkate alınarak hesap edilecektir. AB doğrudan ödemelerinden yararlanmak isteyenler, topraklarında iyi tarım uygulamaları yapmak ve çevresel değerlere saygı göstermek durumunda olacaklardır. Bu koşullara uymayan üreticiler, “çapraz uyum” (cros compliance) çerçevesinde, daha az doğrudan ödeme alabileceklerdir. Tümüyle Üretimden Bağımsızlık Tek ödeme planı 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe girecektir. Üye devletler, 2007’ye kadar uygulamayı geciktirebilecek, ancak en geç 2007 başında, tüm üye devletler tek ödeme planına geçmiş olacaklardır. Kısmi Üretimden Bağımsızlık 2005’ten itibaren genel ilke, tümüyle üretimden bağımsızlıktır. Bununla birlikte, tek ödeme planına geçişin tarımsal piyasalarında bozulma ya da üretim kapasitelerinde düşüşlere yol açacağına inanan üye devletler, doğrudan ödemelerin bir kısmının, halen uygulanmakta olan şekilde ödenmesine karar verebilirler. Üye devletler, çok iyi tanımlanmış koşullarda ve kesin limitler içinde, ulusal ya da bölgesel düzeyde, birkaç seçenek uygulayabilirler. Tek ödeme planının cop bileşenlerinin (tahıllar ve diğer ekilebilir ürünler için temel alan ödemeleri) % 25’ini koruyabilirler. Ayrıca, bunun alternatifi olarak, halen uygulanmakta olan üretimle bağlantılı hektar başına yardımları yukarıda belirtilen oran düzeyine kadar sürdürmek için, ilave makarnalık buğday yardımlarının % 40’ını koruyabilirler. Koyun ve keçi primlerinin % 50’si üretimle bağlantılı ödeme olarak yapılabilir. Büyükbaş hayvan sektöründe, üye devletler gebe inek priminin % 100’ünü ve kesim priminin % 40’ını koruma opsiyonuna sahiptirler. Buna alternatif olarak ta, kesim priminin tamamını ya da bunun yerine özel dişi priminin % 75’ini koruyabilirler. Süt sektöründe, üretimden bağlantısızlık reformun tümüyle yürürlüğe girdiği 2007 başında uygulanmaya başlanacaktır. Bununla birlikte üye devletler, 2005’ten itibaren üretimden bağlantısızlığı uygulamaya koyabilirler. En dıştaki bölgeler ve ege adalarındaki kurutma yardımları, tohum yardımları ve doğrudan ödemelerin de tek ödeme planına entegre edilmeleri gereklidir. İlave Bağlantılı Ödemeler Üye devletler, tarımsal ürünlerin kalitesini ve pazarlanmasını yükseltmek ya da çevreyi korumak ve geliştirmek için önemli olan tarımsal faaliyetleri desteklemek için, ilave ödemeler yapabilirler. Bu ilave ödemeler, üye ülkelerin tek ödeme planlarına dahil belirli sektörlere tahsis edilmiş fonların % 10’una kadar olanaklıdır ve sözü edilen sektör için belirlenen bu limitler içinde kalmak zorundadır. Süt Ödemeleri Süt doğrudan yardımları aşama aşama devreye sokulacak ve 2007 yılında tümüyle uygulanacaktır. Genel olarak süt yardımları, üye devletlerce tek ödeme planının bölgeselleştirilmiş uygulamaları içinde üretimle bağlantısız bir şekilde daha evvel uygulamaya konulmazsa, 2006/2007 yılından itibaren tek ödeme planının bir parçası olacaktır. Tek ödeme planının tüm üye ülkelerce iki yıllık uygulamasının ardından, komisyon konsey’e bir rapor sunacak ve gerekmesi halinde, sektörlere özel doğrudan ödeme uygulamalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan yapısal gelişmeler ve pazar bozulmalarına ilişkin uygun öneriler geliştirecektir. Alan Koruma (Set Aside) Tek ödeme planı içinde, üreticiler, tarihi referans temelinde hesaplanacak alan koruma ödemelerinden yararlanacaklardır. Alan koruma ödemeleri, ancak seçilebilir alanlarını üretim dışı bırakan (sürekli nadas hariç) üreticilere ödenecektir. Bu şekilde korunan alanlar, rotasyona konu olabilirler veya enerji ürünleri üretiminde kullanılabilirler. Organik üretim yapanlar, alan koruma yükümlülüğünden muaftırlar. Korunan alanlar en az 1 dekar ve genişliklerinin de yine en az 10 metre olması gerekir. Çevresel gereklilikler uyarınca, genişlik, 5 metreye kadar indirilebilir. 3. Zorunlu Çapraz Uyum Reforme edilmiş OTP’de, çapraz uyum önlemleri büyük önem taşımaktadır. Geçmişte çapraz uyum, üye ülkeler için bir gönüllülük uygulaması idi ve yalnızca çevre standartları için söz konusu idi. Çapraz uyum artık bir zorunluluktur. Doğrudan ödemelerden yararlanan tüm üreticiler, çapraz uyum önlemlerine uymak zorundadırlar. Çevre, gıda güvenliği, hayvan sağlığı ve refahı konularında Avrupa standartlarına ilişkin 18 tüzük, bir “öncelik listesi” olarak kabul edilmiş olup; bu standartlara uymayan üreticiler, doğrudan ödemelerinin indirgenmesi yaptırımına tabi tutulacaklardır. Bunlara ilişkin temel belirlemeler aşağıda verilmektedir; Gıda Kalitesi Önlemleri Tarımsal ürünlerin kalitesinin, üretim süreçlerinin, pazarlama ve yardımların geliştirilmesi için kurgulanan plana katılan üreticilere sağlanan teşvik edici yardımlar altında, 5 yıla kadar uzanacak bir dönemde ve üretici başına yılda en çok 1500 Euro ödenmek üzere, yıllık ödemeler gerçekleştirilecektir. Tüketici bilgilendirme faaliyetlerini taahhüt eden ve kalite planları altında üretim yapan üretici grupları için de, seçilebilir proje masraflarının % 70’ini geçmeyecek şekilde, ilave kamusal destekler sağlanacaktır. Standartları Karşılama Üreticilerin, AB mevzuatına girmiş fakat henüz ulusal mevzuata dahil edilmemiş olan çevre, kamu, hayvan ve bitki sağlığı, hayvan refahı ve meslek güvenliği ile ilgili standartlara ulaşmalarını sağlamada, geçici ve aşamalı destekler yardımcı olacaktır. Yardımlar düz oran temelinde ve en çok beş yıllık dönemde olmak üzere aşamalı olarak verilecektir. Yardımların yıllık üst sınırı, işletme başına 10 000 Euro olarak belirlenmiştir. Üreticilere verilen destekler, çiftlik danışma hizmetlerinin masraflarını karşılamada, onlara yardımcı olacaktır. Üreticiler, en çok 1500 Euro olmak üzere, bu çeşit hizmetlerin masraflarının % 80’ine kadarını, kamusal destek olarak geri alacaklardır. Hayvan Refahı Hayvan refahı önlemleri, ancak yasal standartların ötesindeki taahhütlere uygulanabilir. Yasal standartlar ise, üreticilerin kendi harcamaları ile karşılanmak zorundadır. Yalnızca yeni konulan bu çeşit standartlara ilişkin önlemler, çeşitli yardım uyarlamalarına konu olabilirler. Bununla birlikte, ab, iyi hayvan yetiştiriciliği uygulamalarının ötesine geçen ve çiftlik hayvanlarının refahını geliştiren taahhütlere en az beş yıl süreyle giren üreticileri destekleyecektir. Bu destek yıllık masrafları ve gelir kayıplarını kapsamak üzere, hayvan ünitesi başına yılda 500 EURO’ya kadar ödenecektir. Genç Çiftçilerin Desteklenmesi Genç üreticilere yapılan yardımlar güçlendirilecektir. Bu önlemler kapsamında, daha yüksek derecede yatırım yardımları yapılacaktır. Natura 2000 Uygulamalarının Desteklenmesi Kuşlar ve habitat direktifi (natura 2000)’den kaynaklanan gereklilikler doğrultusunda, özel çevresel kısıtlar gerektiren alanlara yardım edilecektir. Yardım düzeyi, 500 Euro/ha’dan başlayacak ve beş yıl içinde 200 Euro/ha’a indirgenecektir. Orman Önlemleri Devlet ormanlarına yapılacak yatırımlar, ekolojik ve sosyal nedenlerle desteklenecektir. Özel kiralanan yerler için de yıllık primler verilebilecektir. Doğrudan ödeme alanlar, toprakların yanlış kullanımını ve çevre sorunlarının ortaya çıkmasını önlemek için, tarım arazilerinde çevre koşullarına uygun iyi tarım uygulamaları yapmak zorundadırlar. Aksi takdirde, doğrudan ödemelerde bir indirim yaptırımı ile karşı karşıya kalacaklardır. Çapraz uyum önlemlerinin kontrolü, ıacs:integrated administration and control system (birleştirilmiş yönetim kontrol sistemleri) temelinde yürütülecektir. Kontrol, alan dikkate alınarak yapılan mevcut mekanizmaya dayandırılacaktır. Üye ülkeler, çapraz uyum çerçevesinde, önlemlere uymayan üreticilerden toplanan paraların % 25’ini muhafaza edebilirler. Ayrıca, üye ülkeler, toplam nadas alanlarında önemli bir indirime gitmeyeceklerdir. 4. Modülasyon ve Finansal Disiplin Kırsal kalkınmanın desteklenmesi gereksinimi, geçtiğimiz dönemlerde OTP üzerine yapılan tartışmaların önemli bir elementini oluşturmaktadır. Kararlaştırılan ilave kırsal kalkınma önlemlerinin finansmanı için, “modülasyon” olarak tanımlanan önlemler çerçevesinde, büyük üreticilere verilen doğrudan ödemeler 2005 yılında % 3, 2006 yılında % 4 ve 2007 yılı ve devamında % 5 azaltılacaktır. 5000 EURO’ya kadar olan ödemelerde ise, herhangi bir indirim söz konusu olmayacaktır.

Bütçe yılı

2005

2006

2007

2008’den 2013’e

Yılda 5000 EURO’ya kadar doğrudan ödeme alan çiftlikler

% 0

% 0

% 0

% 0

5000 EURO’nun üzerinde doğrudan ödeme alan çiftlikler

% 3

% 4

% 5

% 5

Her üye ülkenin, modülasyondan topladığı paranın % 20’si kendisine verilecektir. Geriye kalan miktar ise, tarımsal alan, tarımsal istihdam ve satınalma gücü temelinde hesaplanan kişi başına milli gelir ölçütlerine göre üye ülkeler arasında yeniden dağıtılacaktır; Bununla birlikte, her üye ülke, kendi modülasyon fonlarının en az % 80’ini alacaktır. Aday ülkelerde, doğrudan ödemeler ab düzeyine ulaşıncaya kadar, doğrudan ödemelerde herhangi bir indirgeme yapılmayacaktır. AB’nin dış çevre bölgeleri ve ege adaları, modülasyondan muaf olacaktır. Üye ülkeler, 2006 yılı öncesi için kurgulanan kırsal kalkınma fonlarının gerektirdiği düzeye ulaşıncaya kadar, dahili modülasyon uygulamalarına devam edebileceklerdir. OTP harcamalarının Ekim 2002 Brüksel Avrupa Konseyi Toplantısı’nda ab liderlerinin kararlaştırdığı katı bütçe tavanlarına uyarlılığını sağlamak için, bir “finansal disiplin” mekanizması uygulanacaktır. Bunun anlamı, harcamaların OTP’nin ilgili alanları için konulan tavanları aşacağının tahmin edilmesi halinde, doğrudan yardımlarda bir uyarlama yapılacağı, 300 milyon EURO’luk bir güvenlik marjına indirileceğidir. Konsey, komisyonun önerileri doğrultusunda, her yıl konu ile ilgili gerekli ayarlamaları yapacaktır. 5. Güçlendirilmiş Kırsal Kalkınma Politikaları % 5 modülasyon oranı, kırsal kalkınma fonlarına yıllık 1.2 milyar Euro ilave finans olanağı sağlayacaktır. Reform ayrıca gıda kalitesini artırmak, daha yüksek standartlara ulaşmak ve hayvan refahını geliştirmek üzere; 2005 yılından başlamak üzere kırsal kalkınma enstrümanlarında önemli bir genişleme sağlayacaktır. Bu iki değişim, birlikte, ab kırsal kalkınma politikalarına yeni bir güç katacaktır. Değişimlerin tümü, üreticilerin yeni açılımlara uyabilmelerine yardımcı olmayı hedeflemektedir. Üye ülkeler ve bölgeler, kendi kırsal kalkınma programlarına bu önlemleri dahil etme kararını vermekte serbesttirler. Yeni önlemler, aşağıdaki listeyi kapsamına alacaktır; Gıda kalitesi önlemleri: tarımsal ürünlerin ve üretim süreçlerinin kalitesini artırmak için oluşturulmuş planlara katılan üreticileri teşvik etmek için yapılacak ödemeler, tüketici için de bir güven sağlayacaktır. Ayrıca, tüketicilere konu ile ilgili bilgi vermeye ve kalite planları altında üretilen ürünlerin geliştirilmesine yönelik üretici grupları faaliyetleri, kamu fonları ile desteklenecektir. Standartları karşılama: üye ülkeler, üreticilerine, çevre, kamu, hayvan ve bitki sağlığı, hayvan refahı ve meslek güvenliği ile ilgili konularda ab mevzuatında yer alan standartlara ulaşmaları için yardım etmek üzere, geçici ve aşamalı destek verebileceklerdir. Yardımlar, halen ulusal mevzuatlarında belirtilen standartlara uymayan üreticilere verilemeyecektir. Çiftlik danışma hizmetleri: çiftlik danışma hizmetlerini kullanan üreticilere yardım etmeye yönelik destek verilecektir. Hayvan refahı: genel “iyi hayvancılık uygulamaları” çerçevesinde, en az beş yıl çiftlik hayvanlarının refahını yükseltmeye yönelik taahhüt altına giren üreticiler desteklenecektir. Destek, ilave masraflar ve bu çeşit yükümlülüklerden doğan gelir kayıplarını karşılama temelinde, yıllık olarak yapılacaktır. 6. Temel Destekleme Fiyatları / Doğrudan Yardım Kararları Reformun temel destekleme fiyatlarına olan etkisi aşağıda verilmektedir; Tahıllar: Müdahale fiyatları ve 63 Euro/tonluk doğrudan yardımlar korunmakta, fakat aylık artışlar % 50 indirgenmektedir. Çavdar müdahale sisteminden çıkarılmakta fakat çavdar üretimi önemli olan ülkeler, çavdar üretim alanlarını desteklemek için, kırsal kalkınma önlemleri kapsamında, ilave % 10 modülasyon parası alabileceklerdir. Proteinli ürünler: Proteinli ürünler için cari ilave (9.5 Euro/ton) sürdürülecek ve 55.57 Euro/ha ürün özel alan ödemesine dönüştürülecektir. Ödeme, yeni maksimum garanti alanı olan 1.4 milyon hektar sınırı içinde yapılacaktır. Bakliyat: Cari rejim 2004 – 2005 yıllarında değişmemiş olup, daha sonra tek ödeme sistemine entegre edilecektir. Makarnalık buğday : Geleneksel üretim alanlarında makarnalık buğdaya verilen ilave destekler, üretimden bağımsız olarak sürdürülecektir. Üye ülkeler bunun % 40’ını üretimle bağlantılandırabilirler. Yardım 2004 yılında 313 Euro/ha, 2005’te 291 Euro/ha, 2006’da 285 Euro/ha olacak ve tek ödeme planına dahil edilecektir. Makarnalık buğdayın yetiştirildiği diğer alanlarda halen 139.5 Euro/ha olarak ödenen özel yardımlar, üç yıl içinde kaldırılacaktır. Bu doğrultuda yardımlar 2004’te 93 Euro/ha, 2005’te 46 Euro/ha olacak ve daha sonra sıfırlanacaktır. 2004/2005 yılından itibaren, açık ölçütlere bağlı olarak, 40 Euro/ton özel prim ödenecektir. Kurutma yardımları: ilave ödemeler 19 Euro/ha’dan 24 Euro/ha’a çıkarılmıştır. Nişastalık patates : 110.54 Euro/ton’luk nişastalık patates cari ödemelerinin % 40’ı nişasta endüstrisine tarihi teslimler (historical deliveries) temelinde tek ödeme planına dahil edileceklerdir. Geriye kalanlar nişastalık patates özel ürün ödemeleri olarak korunacaktır. Nişasta üretim geri ödemesi olarak, minimum fiyat uygulamasına devam edilecektir. Kuru yem : Kuru yem sektöründe destekler üretici ve işleyiciler arasında dağıtılacaktır. Üreticilere yapılan doğrudan yardımlar, endüstriye tarihi teslimler (historical deliveries) temelinde tek ödeme planına dahil edileceklerdir. Cari ulusal garanti miktarları hesaba katılarak bir ulusal tavan uygulanacaktır. 2004/05 yılında işleme yardımları 33 Euro/ton’da sabitlenecektir. Enerji Ürünlerine Destek : Enerji ürünleri üreticilerine 45 Euro/ha yardım ödenecek ve tüm AB içinde 1 500 000 hektar maksimum garanti edilecek alanda uygulanacaktır. Üretici ve işleme endüstrisi arasında yapılan bir sözleşmeye konu enerji ürünü üreten üreticiler yardım almaya hak kazanacaklardır. İşlemenin çiftlikte yapıldığı durumlarda ise, sözleşme aranmayacaktır. Çeltik : Müdahale fiyatı, 150 Euro/ton olacak şekilde % 50 indirgenecektir. Müdahale, yılda 75 000 ton ile sınırlandırılacaktır. Üretici gelirlerini stabilize etmek için, doğrudan yardımlar 52 Euro/ton’dan 177 Euro/ton’a çıkartılacaktır. Bunun 102 Euro/ton’u tek ödeme planının bir parçası olacaktır ve cari maksimum garanti alanı tarafından sınırlanan tarihi haklar temelinde ödenecektir. Sert kabuklular : Halen uygulanan sistem; badem, fındık, ceviz ve fıstık için ayrı ayrı belirlenmiş olan 800 bin hektarlık ulusal garanti alanında 120.75 Euro/ha yıllık düz oranlı ödeme ile değiştirilecektir. Üye ülkeler, garanti miktarlarında çeşitli esnekliklere sahiptirler. Süt: Konsey, süt sektöründe asimetrik fiyat indirgemesine karar vermiştir. Ajanda 2000’de öngörülen % 10 fiyat indirgemesinden sonra, müdahale fiyatında % 25’lik bir yeni indirgeme (2004’te % 7, 2005-2006 ve 2007’de % 4) yapılacaktır. OTP, üreticinin standartları karşılayabilmesi ve çapraz uyumdan olumsuz etkilenmemesi için bir çiftlik danışma hizmetleri sistemi getirmiştir. Sistemin amacı, OTP desteklerinden yararlanan çiftliklere yönelik bir denetim sistemi kurmaktır. Denetim materyal akışının stok ve muhasebesini de kapsamına alacaktır. Çiftlikte uygulanan çiftlik yönetim süreçleri, özellikle çevre, gıda güvenliği ve hayvan refahı ile ilgili olmak üzere kayıt altına alınacaktır (bölgesel düzeydeki uygulamalar için bazı esneklikler söz konusudur). Sistem ayrıca çiftçilerin, üretim süreçlerinde iyi tarım uygulamalarına ve standartlara nasıl erişecekleri yolunda bir hizmette sağlayacaktır. Üreticilerin katılımı, başlangıçta gönüllülük esasına dayanır. 2010’da, komisyon raporuna dayanarak konsey, belirli üretici grupları için sistemi zorunlu tutmuştur. 7. Türkiye’nin Tarım alanında AB’deki Yeri Türkiye’de 80’li yıllarda Avrupalı alıcılardan gelen talep doğrultusunda kuru üzüm ve incir üretimiyle başlayan organik tarımın önemi her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Sektör AB’ye uyum çalışmalarının da etkisiyle gelişme sürecine girdi ama organik tarımı bilen ziraat mühendisi sayısının az olması sıkıntı yaratıyor. AB sürecinin de etkisiyle gelişen organik tarım, istihdamı da peşinden sürükleyecek. Sektör önümüzdeki dönemde özellikle organik tarıma hakim ziraat mühendisleri arayacak. İzmir’de 1992 yılında kurulan Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) verilerine göre Türkiye’de organik tarım ilk olarak 1980’li yılların ortalarında Avrupalı alıcılardan gelen talepler doğrultusunda, kuru üzüm ve kuru incir üretimiyle başlamış. 1990’lı yılların başında organik tarımla üretilen ürün sayısı 8’e çıkabilmiş. Ürün çeşitliliği ve üretim miktarı  yurtdışından gelen taleplere bağlı olarak gelişme göstermiş ve 1990’dan sonra artış göstermiş. 2004 yılında 12 bin 806 üretici, 174 adet ekolojik ürünü üretir hale gelmiş. 2006 yılına baktığımızda 200 ü aşmış ürünle iç ve dış pazarda kendine yer aramaktadır. Bu artış yeterli olmamakla birlikte en azından ülkemizde organik tarımın artması sektörde istihdam edilecek kişi sayısını arttıracağından organik tarımla birlikte yetişmiş işgücüne olan talep de artacak. Bu mezun olmuş ve olmaya devam eden iş bulamama korkusu yaşayan meslektaşlarımız  adına sevindiricidir. Organik Tarımı Geliştirme Projesinin Ulusal Koordinatörü ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Victor Ananias, sektörde vasıflı ziraat mühendislerine ihtiyaç olacağını vurguluyor ve ekliyor: “Türkiye’de çiftçilerle anlaşıp üretim yapan ve ürünleri ihraç eden firmalar kendi danışmanlarını yetiştirdi. Fakat bugün yeni bir ekolojik tarım projesine başladığınızda ya da herhangi bir insan üretimini ekolojik tarıma geçirmek istediğinde danışmanlık alacağı bağımsız danışmanlar bulamıyor. Böyle bir güçlük var. Bugün, ekolojik tarımın kürsüsü yok, bir tane meslek okulu dışında özel bir kurum yok. Ziraat fakültelerinde bir takım dersler ve bazı tez çalışmaları var. Bunlar da yeteri kadar uzman ortaya çıkarmak için yeterli değil. Bu konuda uzmanlaşma, piyasanın talebiyle artacak. İç pazar bu konuyu hareketlendirecek bir alan.” Ananias, ekolojik tarımın kıymetli istihdam yarattığını da vurguluyor ve “Ekolojik tarım, Türkiye’nin, işsizlik sorununu çözemediği bir nüfusun üzerinde böyle bir şans yaratıyor, bu da çok önemli” diyor. Genele baktığımızda AB ülkeleriyle karşılaştırdığımızda  Avrupa Ülkelerinde ekolojik tarımın bu denli hızlı gelişmesinde 2078/92 tarih ve sayılı ortak tarım çerçevesinde alınan kararlar etkili olmuştur. Ekolojik üretim 1988 yılında AB ve EFTA (European Free Trade Association) ülkelerinde 85.337 tarım işletmesi ile 2 milyon hektara ulaşmıştır. Bunun yanında  Ülkemizde organik tarım arazilerimizin toplam tarım arazilerine oranı sadece yüzde 0.14, organik üretim yapan çiftçi sayımız ise toplama oranla yüzde 0.09. Bu oranlar İngiltere, Finlandiya, İtalya, ABD ve Avustralya gibi ülkelerde yüzde 7’lere varabiliyor. Avrupa’da organik ürünlerin cirosu yıllık 14 milyar Euro civarında. Ekolojik tarım sisteminde yetiştirilen ürünlerin pazarlanması özellikle iç piyasa için yeni ve belirsiz bir konudur. Konunun yeni olması nedeniyle yeterli tarımsal yayım çalışmaları ve eleman bulunmaması ekolojik tarımın diğer olumsuz yanıdır. Bu olumsuz tabloyu aşmak  Ziraat Mühendisi olarak bizlerle mümkün. 8. AB Uyum Sürecinde Türkiye’nin Tarım Politikası ve Eksikleri Birlik içerisinde de önemli bir tartışma konusu olması sebebiyle tarım sektörü Türkiye’nin AB’ye uyumu çerçevesinde en kapsamlı biçimde ele alınması gereken politika alanıdır. Topluluk müktesebatının hacim olarak önemli bir kısmını kapsayan bu alandaki oldukça karışık uygulamaların üstlenilmesi çok önemli. Türkiye’nin nihai hedefi Türk tarımının Avrupa Ortak Tarım Politikası’na tam uyumun sağlanmasıdır. Ancak, Topluluk sistemine uygun yeterli bir altyapı oluşturulmadan, Ortak Tarım Politikasının Türkiye’de uygulanması mümkün olamayacaktır. Bu itibarla, uyumun aşamalı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin önündeki engellerin başında altyapı sorunu gelmektedir. Altyapının geliştirilmesine ilişkin çalışmalar, Türkiye tarım sektörünün idari yapısından, üretim, tüketim, fiyat ve pazar politikalarına, verimlilik ve rekabetten, kırsal, bölgesel ve çevresel kalkınma politikalarına kadar geniş bir alanı içermektedir. Ortak Tarım Politikasına uyum sürecinin önemli unsurlarından birini Çiftçilere Yönelik Doğrudan Gelir Desteği uygulaması oluşturmaktadır. Türkiye’de, Çiftçilere Yönelik Doğrudan Gelir Desteğine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı 1 Mart 2000 tarihinde çıkartılmıştır. Bu çerçevede, Adıyaman, Ankara, Antalya ve Trabzon illerinde pilot proje uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Elde edilen sonuçlar dikkate alınarak, sistem 2001 yılından itibaren tüm yurt genelinde yaygınlaştırılmıştır. Çiftçilere Yönelik Doğrudan Gelir Desteği uygulaması, yurt sathında işleyen bir Çiftçi Kayıt ve Arazi Kayıt Sisteminin oluşturulup, geliştirilmesine bağlıdır. Bu itibarla, Arazi Kayıt Sisteminin oluşturulması çerçevesinde, tapu ve kadastro bilgilerinin bilgi sistemine dahil edilmesi ve kullanıcılara bilgisayar ortamında hizmet verilebilmesi amacıyla yeni proje hazırlık çalışmaları devam etmektedir. Bu konuda, gerekli teknik ve yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Öte yandan, Çiftçi Kayıt Sistemi ve Tapu Kadastro Sisteminin yanı sıra Coğrafi Bilgi Sistemi, Çiftlik Muhasebe Veri Ağının geliştirilmesi ve tarımsal veri tabanını kullanan Tarım Bilgi Sisteminin kurulmasına yönelik olarak sürdürülen çalışmalar hızlandırılmalıdır. Türkiye’de çiftçilerin kooperatifler şeklinde teşkilatlanmasını sağlayabilecek hukuki altyapı mevcuttur. Ancak, AB normlarına uygun Tarımsal Üretici Birlikleri Mevzuatı henüz bulunmamaktadır. Bu bağlamda, Başbakanlığa sevk edilmiş bulunan, üretici birliklerinin AB normlarına uygun bir şekilde teşkilatlanmasına imkan tanıyacak olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanun Tasarısının yasalaşması sağlanmalıdır. Söz konusu yasa tasarısı üretimden pazarlamaya kadar uzanan aşamalarda örgütlü çiftçi kesiminin desteklenmesini ve bu yönde teşvik önlemlerinin uygulamaya geçirilmesini öncelikli olarak hedeflemektedir. Türkiye’nin önünde bir diğer engel ise tarım sektöründe var olan yetki dağınıklığıdır. Bu sorunun aşılması amacıyla, tarımsal destekleme politikalarının yeniden yapılandırılması ve tarımsal veri tabanı çalışmalarının yürütülmesi amacıyla kurulan ve sektörde görev alan kurumların üst düzey temsilcilerinden oluşan Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kuruluna, özel sektör kuruluşları ile çiftçi örgütleri temsilcilerinin dahil edilmesi suretiyle etkinlik kazandırılması da öngörülmektedir. 9. Türkiye’nin Korkusu: “İthalatçı konumuna düşme tehlikesi” Önümüzdeki yıllar gerek Türkiye’nin tarım politikaları gerekse aktörleri için değişimin kaçınılmaz olduğunu gösterecek. Bir taraftan Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) küresel bazda tarım ticaretini bozucu destekleri kaldırmasına yönelik yaptırımları, diğer taraftan AB’ye tarımda uyum sürecinde mevcut politikaların devamı durumunda Türkiye’nin rekabet gücü olmayan ürünlerde elini zayıflatacak. Her iki sürecin aynı anda yaşanacağı dikkate alındığında Türkiye’nin en büyük endişesi, mevcut durumda gümrük duvarı ile koruduğu, yüksek maliyetle ürettiği ürünlerde ithalatçı durumuna düşme tehlikesi. Türkiye’nin DTÖ kararları çerçevesinde AB gibi gelişmiş ülkeler yerine menfaatleri için gelişmekte olan ülkelerle hareket etme mecburiyeti bu süreci daha da güçleştiriyor. Türkiye’nin gerekli önlemleri almaması durumunda özellikle hayvancılık, et ve süt gibi AB’nin rekabet üstünlüğü olan ürünlerde pazarını bu ülkelere kaptıracağı belirtiliyor. DTÖ Cenevre Kararları çerçevesinde de pazara girişte gümrük  vergilerinin düşürülmesi ve tarife  dışı  engellerin  sınırlandırılmasının hayvancılığın yanı  sıra birçok ürüne de zarar verebileceği hesaplanıyor. Düşük tarifeler belirlenmesi durumunda Türkiye’nin yüksek koruma uyguladığı ve Türk çiftçisinin gelirleri açısından önemli yer tutan şeker pancarı, çay ve muzda üreticilerinin önemli zararlar görebileceği öngörülüyor. 2004 Temmuz’unda alınan DTÖ Cenevre Kararları sonrası ve AB’den müzakere tarihi alınmasının ardından Türkiye’de tarım alanında köklü politika değişiklikleri yapılması gündeme geldi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nda yapılan ilk değerlendirmelerde, her iki süreç için de Türkiye’nin sonuçta kotalar üzerinden pazarlıklar yapacağı dikkate alınarak, “hassas” olarak nitelendirilen ürünlerin üretim miktarlarının yükseltilmesi gerektiği tespit edildi. Özellikle hayvancılıkta Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak politikaların uygulanması yönünde görüşler öne çıktı. Yeni politikaların çerçevesinin çizilmesiyle yıllardır kime, hangi ürüne, ne verileceği kestirilemeyen, popülizme dayanan desteklemelere de son verilmesinin önü açılmış oldu. Bu aşamada da Bakanlık üç ayrı stratejik belge hazırladı. 10. Stratejik Belgeler İlk belge 2006-2010 yıllarını kapsayan Tarım Stratejisi. Burada DTÖ’nün “Yeşil Kutu” destekleri olarak adlandırdığı tarım ürünleri üretim ve ticareti üzerinde direkt etkisi olmayan destekler öne çıkarılıyor. DTÖ bu desteklere bazı kriterler getirmekle birlikte dokunmuyor. Bunlar da; Genel Tarımsal Hizmet, Bölgesel ve Kırsal Kalkınma Destekleri, DGD ve Diğer Sosyal Destekler, Teknoloji ve Altyapı Destekleri, Hayvancılık Destekleri olarak adlandırılıyor. Stratejiyle yeşil kutu destekleri içinde yer alan DGD’nin payı yüzde 80’lerden yüzde 45’lere düşürülürken, bu destekler ABD ve Meksika’da olduğu gibi geniş bir ürün yelpazesine oturtularak sera, meyve ve sebze gibi dar alanlara farklı destekler verilmesi öngörüldü. Zira dar alana verilen destekler tarımsal üretim ve pazarında bozucu etki yapan “Kırmızı Kutu” desteklerine giriyor. Prim desteklerinin payı ise yüzde 13’e çıkarıldı. Burada da prim desteğinin felsefesi cari üretimi desteklemek yerine, bir önceki yıl verim ve üretimlerini dikkate alarak üretimi hesaplama yoluyla prim verilmesi şeklinde değiştirildi. Bu durumda da mevcut halde Kırmızı Kutu’ya giren desteklerin ‘Mavi Kutu’ olarak nitelendirilen ‘Alan ve Miktar Sınırlamaları Nedeniyle Yapılan Ödemeler’ kapsamına girmesinin önü açıldı. Stratejide hayvancılık desteği yüzde 12 olarak öngörülürken, alternatif ürün, ÇATAK (Çevre amaçlı tarımsal alanların korunması), ürün sigortasına yüzde 5’er, kırsal kalkınma desteklerine ise yüzde 10 pay ayrıldı. İkinci strateji belgesi olarak Türkiye AB ile tarımda kota pazarlıklarının yoğunlaşacağı 2013 yılına yönelik “Hayvancılık Stratejisi” hazırladı. Pilot uygulaması Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde başlayacak ve daha sonra ülke çapına yaygınlaştırılacak proje ile 2005-2013 döneminde hayvancılık sektörüne belirli bir standart ve rekabet gücü kazandırılması öngörülüyor. Ayrıca strateji ile hayvancılığın tarım içindeki payı yüzde 25’den yüzde 38’e çıkarılarak, sektörün 2004 yılında yarattığı 9.6 milyar dolarlık katma değerin 2013’te 16.4 milyar dolara çıkması hedefleniyor. Stratejinin hayata geçmesi durumunda 2013 yılında kilo başına piyasa fiyatı büyükbaşta 4.8 dolardan 4 dolara, küçükbaşta ise 5 dolardan 4 dolara düşecek. Toplam üretim değeri ise büyükbaşta 1.8 milyar dolardan 3.5 milyar dolara, küçükbaşta ise 1.1 milyar dolardan 2 milyar dolara yükselecek. Ayrıca kişi başına kırmızı et tüketimi yıllık 10 kilogramdan 16 kilograma çıkacak. Böylece hayvansal ürünlerde AB ile rekabet şansımız da artacak. Stratejinin hayvan ıslahı, mera ve yem bitkilerinin geliştirilmesi, hayvan sağlığı, sektöre verilen kredilerin artırılması ile eğitim ve yayım olmak üzere 5 ayağı olacak. Et ve süt veriminin artırılmasına yönelik hayvan ıslahı çalışmaları içinde suni tohumlama ve embriyo transferine yoğunlaşacak. Suni tohumlama özellikle doğu bölgelerinde yaygınlaştırılacak, batı bölgelerinde ise hizmetin kırsal alana taşınması sağlanacak. Hayvan varlığının üstün vasıflı ırk haline getirilmesi için yüzde 13 olan suni tohumlama oranı yüzde 60’a çıkarılacak. Stratejinin diğer ayağında ise hayvancılıkta girdi maliyetleri aşağı çekilecek. Bu amaçla yem bitkisi ekim alanı 1.2 milyon hektar alandan 4.2 milyon hektar alana çıkarılacak, meralar ıslah edilecek. Bu kapsamda, yem bitkisi ekenlerin maliyetinin yüzde 30-40’ı desteklenecek. Bazı bölgelerde kaba yem üretimi selektif kredi kapsamına alınacak ve faizin yüzde 40’a varan oranı devlet tarafından karşılanacak ve mevcut durumda yılda 10 milyon tonluk verim 2013 de 25 milyon tona çıkacak. AB ülkelerinde dekar başına 560 kilogram ot alınan ancak Türkiye’de 80 kilogram ot alınabilen meralarda da ıslah çalışmalarına hız verilecek, dekar başına ot miktarı 200 kg’a çıkarılacak. Mevcut durumda sabit faizli işletme kredileri ve yatım ve işletme kredileri verilirken, stratejinin uygulamaya konulmasıyla damızlık işletmeleri, büyük ölçekli işletmeler, tarım havzalarındaki yatırımlar, yem bitkileri üretimi, sertifikalı tohum üretim ve kullanımı, Ar-Ge yatırımları ve organik tarım yatırımları yeni kredi alanları olacak. 11. AB İle Türkiye Tarımı Arasındaki Farklılıklar OTP ile Türk Tarım Politikaları uygulamaları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Uygulamalarda ki bu farklılıklar uyum sürecinde ki Türkiye’ye ciddi bir şekilde etkilemektedir. Bu farklılıklar sadece salt arazinin işleme şekli, tarımsal teknoloji kullanma kabiliyeti, analizler ve su kaynaklarının doğru kullanımı, ürün seçimi ve tarımsal finansmanlar ile teşvikler değil, aynı zamanda buna yönelik müdahaleler ve sürekli kontrol altında tutulan bir tarım politikası ile ciddi farklar görünmektedir. Topluluk içerisinde tarım nüfusunun azaltılması, işletme sayısının düşmesi ve var olan işletmelerin büyütülmesi esas alınmış ve geçen süreç içerisinde bu girişimde oldukça başarılı adımlar atılmıştır. Türkiye’de ise ne tarımsal nüfusun, ne işletme sayısının azaltılması, ne de işletmelerin büyütülmesi ve modernleştirilmesi konusunda bir politika izlenmektedir. Tarım ve kırsal alan, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Bunu rakamla ifade edilecek olursak, ülke nüfusunun %35 kırsal alanda yaşamakta, tarım istihdam katsayısı %34 ve GSMH katsayısı ise %11 civarındadır. AB’de ise bu veriler daha düşük düzeyde bulunmaktadır. 1 Ocak 2009 yılı itibari ile 27 üyeli AB’nin istihdamında tarımın payı %6 civarında iken GSMH ise %2 altındadır. Topluluk ve Türkiye’de görülen önemli farklardan birisi de pazarlama ve organizasyon yapılarıdır. Avrupa Topluluğu’nda üreticiler, üretici birlikleri ve kooperatifler şeklinde örgütlenmişler ve bu tür örgütler çatısı altında toplanmış üreticiler gerekli olan yardımı oluşturulan fonlardan elde etmektedirler. Türkiye’de ise hala örgütlenmede ilerleme sağlanamamış ve çiftçi ihtiyacı olan yardımı alamamaktadır. Türkiye’de kooperatiflerin güçlendirilmesi yönünde bir politika oluşturulmamıştır. Üretimin kontrol altına alınması ve garanti eşiği ile pazarda uygulanana müdahale fiyatları ve eşik fiyatları göze çarpmakta ve tarım uygulamalarında kayıt altına alınamayan üretim fazlalıkları ciddi problemler oluşturmaktadır. Tarımsal uygulamalardaki OTP ve Türk Tarımı farklarından birisi de, fiyat uygulamaları ve destek politikaları olarak sayılabilir. Fiyatlar ve yardımlar ile ilgili farklar, AB’ de tarım ürünlerinin yaklaşık %97’si fiyat politikalarıyla korunmakta, Türkiye’de ise fiyat destekleme politikasına konu olan ürünler 1980’li yıllardan itibaren giderek azalmaktadır. FEOGA desteklemenin en önemli kalemi sayılırken, Türkiye’ de destekler çok farklı kısımlardan ve yerlerden yapılmaktadır. Avrupa Topluluğu’nda her ürün için ihtiyaç duyuldukça, yeni düzenlemelere gidilebilmekte yani yeterince esnek bir tarım politikası uygulanmaktadır. Türkiye’de ise destekleme politikası daha çok siyasal seçimlere bağlı olarak fiyat ayarlamaları yapan bir yapıya sahiptir.Bu farklılıklar net bir şekilde görünmektedir. Oluşan farklardan diğeri de, Avrupa Topluluğu OTP’ da Birliği oluşturan üye devletlerinin ortak kararı ile hareket ederek, topluluk üye devletlerinin politikasına göre karar almamaktadır. Türkiye’de devlet politikaları ve siyaset değişimleri ile tarım uygulamaları ve politikaları da yön değiştirebilmektedir.2001 yılı itibari ile Türkiye’de AB’ye uyum süreci altında doğrudan gelir desteği sistemi uygulanmakta ve OTP’ ye uyum çalışmalarını sürdürmektedir. Ankara Anlaşması ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda belirtildiği gibi taraflar tarımsal uygulama ve gelişmelerini birbirilerine bildirmekle yükümlüdür. Fakat Türkiye’nin topluluğa karşı dezavantajlarından en önemlisi FEOGA’dan tam üye olmadığı içim yararlanamıyor olmasıdır. Türk tarım ürünlerinin FEOGA gibi bir koruma mekanizmadan yararlanamıyor olması, bu ürünlerin, rekabet gücünü oldukça indirgemektedir. Bununla birlikte uyumla ilgili sorunlar, Topluluk bütçesi ile Türkiye tarımının bütçesi de ele alınarak değerlendirilmelidir. OTP’ de topluluk bütçesi ile hareket edilmekte, Türkiye ise kendi bütçesinden ayırdığı kaynaklar ile kendi imkânları ile bu politikayı sürdürmektedir. AB ile Türkiye arasında ki asıl fark ve sorunlarda buradan kaynaklanmaktadır. Geçmişte AT’de OTP’ ye uyum sürecinde Türkiye’nin yaşamış olduğu sorunları yaşamıştır. Yalnız Topluluk alınan ortak kararlarla sorunları en az seviyeye indirmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki, FEOGA kapsamında yardım ve garanti destekleri, Türk Tarımı için uyarlanacak olursa, AB içerisinde ciddi sorunlar yaşanması kaçınılmazdır. Topluluk içerisinde üretilen ürünlere karşı Türkiye OTP’ ye uyum sağlayabilmesi için alternatif ürünler üzerinde yoğunlaşmalı, üretim fazlası vermeyen ve destek ihtiyacı az olan ürünler üzerinde üretim planlaması ile uyum çalışmalarında farklı bir yol izlemelidir. OTP içerisindeki organizasyon yapılarına benzer organizasyon şeması oluşturmalı, kooperatifler, üretici birlikleri gibi gerçek amaçlı projeler üzerinde, altyapı çalışmaları ile uyum sürecinde olumlu adımlar atılmalıdır. Rekabet gücü fazla olan bitkisel ve hayvansal ürünler ilk planda önem sırasına göre üretim planlamasına alınır ise daha kolay OTP’ ye entegre sağlanabilir. FEOGA oluşturulmasından bugüne kadar oldukça yurt içi tüketimde ve hammadde kaynağı olması açısından önem arz eden ürünler ve bunları işleyen büyük işletmeler tam destek altında kontrollü şekilde üretim yaptırılmalı ve dış piyasada bu alanlarda rekabet gücü artmış ve üretimin ayıt içinde kalması sağlanarak kontrollü şekilde ilerlemesi sağlanabilmelidir. OTP’ de uyum sürecinin kısalması ve geçişin daha rahat olması için, tarım sektöründe altyapının oluşturulmasına, toplam üretimin büyük bir bölümünü kapsayan, ihracatta da önemli payı olan ve OPD kapsamında yer alan ürünlerden üretilmeye başlanması gerekmektedir. 12. OTP’ ye Uyumla İlgili Başlıklar Teknoloji ve Prodüktivite OTP’ de uygulanan tarım teknolojisi ve teknikleri sürekli yenilenen teknolojilerin uyumlulaştırılması ile verimliliğin artışı ve üreticinin maksimum faydayı sağlamasına neden olmuştur. Türkiye’ de tarım arazilerinin varlığı ve coğrafi ile iklimsel özellikler ile toprak verimliliği açsından değerlendirildiğinde oldukça zengin bir kaliteye sahip olduğu ortadadır. Fakat son yıllarda 50 dekardan büyük 500 dekardan küçük işletmelerin sayısında ciddi bir artış izlenmektedir. Arazi sahibi olunması kiralık arazi kullanılmaması, arazilerin miras ve benzeri yollarla küçük parsellere bölünmesi ve ayrıştırılması ile küçük işletmeler oluşmaya başlamış, bu işletmelerinde alım gücü yüksek olmayan yeni teknolojilerin kullanımından uzak öz kaynaklarıyla işletmeyi idare eden bir sektör oluşmaya başlamıştır. Topluluk içerisindeki OTP’yi genişleten ilerlemeyi sağlayan en önemli etkenlerden birisi de üretici birlikleri, kooperatifler ve sektörel örgütlenmelerdir. Gübre ve ilaç kullanımının efektif olmaması, bölge arazi yapısı ve iklimine uygun toprak işlememe ve bilinçsiz bir tarım uygulaması OTP’ ye uyum aşamalarında ciddi şekilde geri kalınmasına neden olmuştur. Pazar ve Fiyat Üretici gelirinin yükseltilmesi ve dış piyasalara karşı koruma mekanizmalarıyla iç piyasada üretim destekleri ile kontrollü bir ilerleme sağlanmakta olan OTP’ de doğrudan gelir desteği uygulanmaya başlamış olan Türkiye’ de değişen siyasi politikalar ve uyum sürecinin sürekli güncelleştirilmesi ile bu anlamda üreticinin küçük işletmeler haline dönüştürülmemesi, fiyat ve garanti koruma mekanizmalarının OTP benzeri bir yapılanma ile geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’ de Tarıma destek çok uzun bir süre başta Ziraat Bankası ve diğer bankalar ile tarım kredi kooperatifleri tarafından finanse edilirken, desteklerden dolayı ortaya çıkan zararları da hazine üstlenmiştir. FEOGA 27 üyeli bir topluluğun sürekli ve devamlılık arz eden en önemli politikasının finansör ve garantörlüğünü üstlenmiştir, buna karşın Türkiye’ deki siyasal dalgalanmalar ve değişimlerden etkilenen tarım sektöründe FEOGA benzeri bir uygulama yapılması hem mali açıdan hem de uygulamaların kayıt altında izlenebilir olması ile bilinçli bir tarım yapılması açısından oldukça zor bir dönemde uyum çalışması yapmayı gerektirmektedir. Türkiye’de 2001 yılında uygulamaya konulan Doğrudan Gelir Desteği ile OTP’ ye uyumla ilgili atılan en ciddi adımlardan birisidir. Bu adım sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerde dâhil( ABD ve AB dâhil)son yıllarda uygulanırken, Türkiye’de ise 14 Mart 2000 tarih itibari ile uygulanmaya başlanmıştır. Buradaki hedef çiftçilere yönelik birim alan başına doğrudan gelir desteği (DGD) sağlanması ve bu amaçla oluşturulacak çiftçi kayıt sistemi uygulamalarının olası sonuçlarını belirlemek amacıyla pilot proje uygulaması başlatılmıştır. Bu amaçla ilk etapta Adıyaman, Ankara, Antalya ve Trabzon’da sınırlı sayıda üreticiye dekar başına 5 $ daha sonra ise bu miktar 10 TL çıkartılarak, en fazla 200 dekara kadar ödeme yapılmıştır. Daha sonra bu uygulamanın Türkiye genelinde sürdürülmesi kararı alınmış ve uygulama yaygınlaştırılmış, Çiftçi Kayıt Sistemi ile 2001 yılında 11,8 milyon hektar tarım arazisi ve 2 milyon 182 bin çiftçi kayıt altına alınmıştır ve 2001 yılında DGD olarak 1 katrilyon 200 milyar lira ödeme yapılmıştır.2002 yılı itibari ile DGD’ inde düzelteme yapılmış ve hektar başına 13,5 TL ve 2003 yılında yapılan değişiklikle 15 TL çıkartılarak, arazi miktarı 500 dekara çıkartılmıştır. DGD ile tarım üreticilerine doğrudan gelir sağlanması ve tarımsal ürün fiyatlarının da piyasa güçleri tarafından belirlenmesi öngörülmektedir. Böylece, tarımsal yardımlar hedeflenen kitleye gitmesi sağlanırken, uygulamalardaki ortaya çıkan eksiklikler giderilecektir. Türkiye’de tarım sektörü incelendiğinde, tarımsal işle ilgili işletme sayısı oldukça fazla ve küçük üreticilerin tarımsal gelir seviyesi düşük görünmektedir. Ayrıca çiftçi kayıt sisteminin tam olarak işlememesi hedef kitlenin belirlenmesinde ciddi sorunları çıkarmaktadır. Çünkü hedeflenen kitle kapsamında, üreticilerin hemen hemen hepsine tarımsal yardımda bulunması söz konusu olacak, başka bir ifade ile ürün yerine üreticiye yardımda bulunacaktır ve böylelikle mali bakımdan aşırı bir yük ortaya çıkacaktır. Halen bazı tarım sektöründe çalışan bazı bölüm destekleme fiyat politikasının kapsamı dışında kalmaktadır. Sistemin tam olarak net karışık olmasından olmamasından dolayı, bazen bu uygulamanın kaldırılması gündeme gelmektedir. Sistem devamlı olarak uygulanacak ise net olarak hangi ürünleri kapsayacağı açıklanmaması gerekmektedir. Finansal Yapı Değerlendirmesi Türkiye FEOGA gibi bir yapıya sahip olmadığı için, tüm harcamaları kendi bütçesinden ayırdığı kaynaktan tarım harcamaları için kullanacaktır. Bu FEOGA kadar güçlü bir finansman mekanizması değildir. Sanayi için hammadde oluşturan en önemli sektörün tarım olduğu varsayılırsa, bu anlamda üreticinin refah seviyesini yükseltici bir takım finansal önlemler alınması zorunlu kılınmaktadır. OTP ile yapılan yardımları üye olmadığı için alamayan Türk Tarımı, doğrudan gelir desteği uygulaması ile bir anlamda finansal kaynak oluşturmuş ama FEOGA benzeri bir fon ile bu yapının işlerlik kazanabileceği bir hale dönüşmesine zaman içinde ihtiyaç duyacaktır. Üretici gelirlerini destekleyen ve refah seviyesini yükselten bir uygulama ile OTP’ de yapılan uygulamalar benzeri bir uygulama sektörel anlamda olumlu adımlar atılmasında yardımcı olabilmektedir. Devlet destekleri ile birlikte, çok düşük faizli krediler, bölgesel uygulamalara yönelik destekler ve kırsalın verimsiz olan yerlerinde üretime teşvik edici girişimler tarımın ciddi anlamda ele alınması ve finansal mekanizma ve kontrolün OTP’ ye uyum için gerekliliğini ortaya koymaktadır. Tüketiciyi Koruma Mekanizmaları Avrupa Topluluğu için tüketicinin yaşamı ve gerekli olan gıdanın günümüz teknolojik gereklerine uygun olarak üretilmesi, gıda güvenliğinin ve kalite güvencesinin sağlanması dünya gıda ticaretinin de önemli başlıklarıdır. Avrupa Topluluğu ülkeleri bu amaca yönelik ISO 9002–2000 ve ISO 14000 gibi standartları geliştirmiştir. Topluluk tehlikeyi önceden belirleyerek gerekli tedbirleri alan ve riskleri azaltan veya ortadan kaldıran HACCP(Hazard Analysis Critical Control Points- Tehlike Noktalarında Kritik Kontrol Analizi) yöntemi kullanılmaya başlamıştır. Aynı zamanda sistemin gereği olarak GAP (Good Agricultural Practice- (Doğru Tarım Uygulamaları), GHP (Good Hygiene Practice- Doğru Hijyen Uygulamaları) ve GMP (Good Manufacture Practice (Doğru Üretim Uygulamaları), gibi kurallar gıda güvenliğini ve kalite güvencesini gerçekleştirmekte, kontrol altına almaktadır. Bütün bu tedbirlerle Avrupa Topluluğu istenmeyen koşulları ve tüm olumsuzlukları engellemeye çalışmaktadır. HCCP günümüzde artık pek çok ülkede kullanılmaktadır. HACCP temel olarak yedi ilkeden oluşmaktadır; • Tehlike analizinin yapılması, • Kritik kontrol noktalarının saptanması, • Kritik limitlerin oluşturulması, • Kritik kontrol noktalarının izlenmesi için sistemin oluşturulması, • Kontrol altında olmayan noktaların izlenmesi ve varsa düzeltici faaliyetlerin oluşturulması, • Sistemin etkili bir şekilde işlemesinin denetlenmesi için kontrol Prosedürlerinin oluşturulması, • Bu ilkelerin uygulanması için prosedür ve kayıtları kapsayan dokümantasyon sisteminin oluşturulması Birliğin yaşadığı BSE krizi gibi problemlerdeki kontrol ve takip mekanizmasını geliştiren bu uygulamalar, tüketiciye oldukça ciddi avantajlar sağlamaktadır. Bununla birlikte 2000 yılında “Beyaz Kitap” Komisyon tarafından yayınlanmış gıda güvenliği ile ilgili kararlılığını ortaya koymuştur. EFSA Avrupa gıda güvenliği Otoritesi gibi kuruluşlar, sürekli hijyen, ve gıda sağlığı ve güvenliği ile ilgili takipler yapılmaktadır. ISO 22000 Standardına Göre Sistem İçi Etkileşim, paketleme ve ambalajlama ile ilgili gelişmeler ve bununla ilgili kontrol mekanizmaları da oldukça etkili girişimlerde bulunmaktadır. EFSA yaptığı son araştırmalarda araştırma konusunu gıda güvenliğinin başlangıç zinciri olan toprak toksitesi ve bunun engellenmesi ile toprak tiplerini analiz edilmesi, kontrolü üzerine yapmış ve bu konudaki kararlılığının ciddiyetini ortaya koymuştur. Tüketici sağlığının korunması ve buna karşılık oluşacak sorunların engellenmesi adına kesin ve kararlı adımlar atan Topluluk, OTP uygulamalarını iç ve dış pazara aynı şekilde kesintisiz uygulamaktadır. Türkiye’de ise tüketicinin korunması ile gereken adımlar 2003 yılında atılmış, uyum süreci altında yeni yasa ve kanunlar çıkartılmıştır. Bu çerçevede İstanbul, Ankara ve İzmir’de Tüketici Mahkemeleri kurulmuştur. Şayet Tüketici mahkemelerinin sayısı gereksinime göre arttırılacaktır. Ama bu Tüketici Mahkemeleri 250 EURO üzeri olan uzlaşmazlıklara bakmaktadır, 250 EURO’ya  kadar olanlara ise hakem heyetleri bakmaktadır. Ancak tüketicilerin, üreticilerin ve tüketici organizasyonlarının bu yeni yasal düzenlemeler hakkında en kısa sürede bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Kısa sürede anayasadaki değişikliler uygulanmaya konulmalı ve gerekli hukuki alt yapılar oluşturulmalıdır. Vatandaşları yapılan hukuki düzenlemeler ve hakları hakkında bilgilendirilmelidir. SONUÇ Tarım sektörü, diğer sektörlerden farklı olarak, sürekli kontrol altında tutulması gereken ve planlı üretim yapılması gereken bir sektördür. Dış etkenlerden çok kolay etkilenebilen ve verimliliğini oldukça değiştiren birçok değişken faktörü bir arada bulunmaktadır. Topluluk ilk kurulduğu tarihlerde, Ortak bir tarım politikası ile birlikte ihtiyaca yönelik bir planlama yapmış ve gelişen dünya ile birlikte bu ortak tarım politikasının da gündeme göre reformlara ve sürekli yenilenmeye ihtiyacı olmuştur Tarım sektörünün ulusal katkıya sağladığı pay, sektörde çalışan aktif nüfus ve hem sanayi için hammadde temin eden hem de temel ihtiyaç maddelerini üreten sektör olması açısından oldukça ciddi bir önem arz etmektedir. 1927 yılındaki tarım sayımı ile Türkiye’ de tarıma verilen destek dikkat çekmektedir. Her beş yıllık kalkınma planı ile tarımda uygulanmakta olan yöntemler ve destekler ile ilgili yenilikler yapılmaktadır. Ortak Tarım Politikası’na uyum ile ilgili girişimler Tarım Sektörü için olumlu adımlar atılmasına verimlilik ve kalitenin artmasına neden olmuştur.Topluluk içerisinde, özellikle 1980’ yılından sonra süt ve süt ürünlerinde ciddi bir artış olduğu ve ürün fazlasının oluşmaya başladığı görülmektedir. Bununla birlikte doğrudan ürüne yönelik desteklemeler OTP’ ye mutlak bir reform içerisinde yeniden yapılanmaya gidilmesi yönüne itmiştir. FEOGA ciddi bir bütçe ile hareket etmekle birlikte, daha önceleri ürüne direk destek ile ilgili kısımlardan daha çok, kırsal kalkınmaya destek olunması amacına hizmete yönelmiştir. Türk tarımı doğrudan gelir desteği sistemini uygulamaya başlamış, OTP’ de uygulanan sistemin benzerini ürüne yönelik doğrudan destek ödemeleri ile gerçekleştirmeye başlamıştır. Burada önemli olan OTP’ de gerçekleştiği gibi ürün fazlası ve stok maliyetlerinin önceden planlama dâhiline alınıp önlemler serisinin hazırlanılmasıdır. Doğrudan gelir desteğinin tam olarak efektif şekilde uygulanabilmesi için, eksiksiz şekilde bir tarım sayımı ile envanteri yapılması ve kayıt altındaki çiftçilerin kesinlikle ilgili ürünle çalıştığı tespit ve kontrol altına alınmalıdır. Doğrudan gelir destekleme sistemi birçok açıdan çok yararlı görünse de, uygulamada doğacak aksaklıklar ciddi mali sorumluluklar üstlenilmesine neden olacaktır. Kayıt dışı kalan üretim ve çiftçilere yapılacak doğrudan gelir desteği uygulaması, olmayan ürünlerin piyasada destek görmesine ve bu konudaki sektörel gelişmenin olumsuz etkilenmesine yol açacaktır. Katma Protokol ile öngörülen Türk Tarım Sektörü beklenen gelişmeyi sağlayamamıştır, tam üyelik başvurusu ve komisyonun tarım ile ilgili olumsuz görüşlerde bunu destekleyici özelliktedir. Türkiye için Avrupa Stratejisi uygulanılmasını öngören Komisyon, OTP’ ye uyumlaştırma çalışmalarında, Türk Tarım sektörünün ciddi atılımlar yapması gerektiğine değinmiştir. Bununla ilgili olarak topluluk müktesebatının kendi hukuk sistemine dâhil edilmesini önermiştir. 6 Mart 1995 yılında 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı sonrasında, işlenmiş tarım ürünleri gümrük Birliği dâhiline alınmış, OTP’ ye uyum gösterecek tarım sektöründeki gelişmelerin topluluğa bildirilmesi kararı alınmış ve tarım ürünleri kapsam dışı bırakılmıştır. Bu gelişmenin ardından 1998 yılında tercihli ticaret rejimi ve malın menşei ile ilgili kuralları içeren 1/98 sayılı Ortaklık konseyi Kararı 25 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye’ de üretilen malların serbest dolaşıma tabi olmaması ve Topluluk içerisindeki üretilen ürünlerin aldığı destek ve pazar haklarına sahip olmaması dezavantajlar, üçüncü ülkeler ile tarım ürünleri ticareti yapmak açısından da bir yaptırım olmaması adına avantaj olarak görünmektedir. Tarım ürünlerine uygulanan desteğin devamlılığı ve aynı haklara sahip olarak destek görmesi ya da kaldırılması tüm bu politikaların uygulamalarının devamı ile uyumlaştırma çalışmaları hız kazanacaktır. Birlik her üye devletin üyeliğinden önce bütçe yönetimi ile ilgili olarak, üye olacak devletin, tarımsal harcamalarını kısma yoluna gitmektedir. Türkiye’nin tam üyeliği öncesi olacak bu tür bir uygulama, Türk Tarımını destekleri azaltılmış bir şekilde kendi politikasını oluşturması gereksinimi ve bunun hızlandırılması ihtiyacı olduğunu ortaya koymaktadır. Topluluğun malın menşei ve sağlık güvenceleri ile ilgili tam sertifikasyon yapılmadığı ve bunun kısıtlı işletmelerde uygulandığı ile ilgili soru işaretlerine sahiptir. EFSA gibi kuruluşların gıda sağlığı ve güvencesi sistemlerinin planlama dâhilinde daha sıkı ve tam doğru çalışır halde sektöre uygulanması gerekmektedir. Gümrüklerde bu mallarla ilgili sorunlar yaşanmaması için, özellikle gümrüklerin bu konularda ihtisaslaşması ve uygulamalara hazırlanması gerekmektedir. Türk Tarım Sektörü’nde arazi işleme sorunları, bilgisiz toprak işleme, uygun olmayan üretim şekli plansız ilaçlama ve gübreleme ile arazi yapısına uygun olmayan ürün seçimi ve bunların üretimi ile ilgili oldukça kayıplar yaşanmaktadır. Doğrudan gelir desteğinin en büyük avantajlarından birisi de ürünün o bölgenin coğrafya ve iklim özellikleri ile doğru işlenmesine bağlı olarak doğru orantılı şekilde artış göstereceği ve bunun teşvik edici b ir unsur olduğudur. Bununla birlikte teknolojiden uzak ve araziyi efektif kullanamayan bir üretici sektörün küçük ve orta işletmeler boyutunda kalmasına ve gelişmenin eksik şekilde ve yavaş ilerlemesine neden olmaktadır. Topluluk içerisindeki çiftçi organizasyonları, üretici kooperatifleri gibi yapılar oldukça güçlü şekilde hem üretime hem de ürünlerin pazarlanmasına yönelik destek olmakta, aynı girişimler Türkiye için sınırlı sayılarda kalmaktadır. İşletmelerin daha da büyük arazileri işleyenlere doğru ve ortak bir ürün verimliliği düşüncesi ile hareketi pazardaki payı arttıracak ve gelecek dönemde yeni yatırımlara doğru şekilde adım atılmasını sağlayacaktır. Tüm bunlarla birlikte üretimin kayıt dâhiline alınması ve gelir desteklerinin adil ve doğru yerlere yapılmasını sağlayacak unsurlar olacaktır. Tarımın desteklediği ve hammadde temin ettiği sanayiler ile işbirliği yapılara, hammadde ihtiyaçlarına uygun ve teknolojisi yüksek uygulamalarda daha efektif üretimin hâkim olduğu planlamalar yapılmalıdır. Tarım ürünlerinin kapsam dışında kalması müzakerelerde karşılıklı görüşmelerin ve isteğe bağlı kapsam dışı bırakılmasına bir neden değildir. Desteklemelerde ciddi farklar ve Türk Tarımı’nın OTP’ den yararlanamıyor olması tarım ürünlerinin kapsam dâhiline girmesini uzaklaştırmaktadır. Müdahale edilen ürünler ve bölgesel farklılıklar göz önüne alındığında, uyumlaştırma çalışmalarında bile farklı ürünlerin desteklendiği ve bu ürünlere ait alt sektörlerinde bunlardan oldukça etkilendiği görülecektir. Türk Tarımı OTP’ ye tam uyum sağlamış olsa bile; kendi ihtiyacına bölgesel ve iklimsel özelliklerine bağlı farklı ürünlere değişik uygulamalar yapmak isteyecektir. Bununla birlikte OTP bu değişik uygulamaların hepsinde tam bağımsız hareket özgürlüğü tanımayacak ve sınırlı uygulamalar ile istediği ürüne OTP dâhilinde müdahale edebilecektir. Bu durumda OTP konusunda tam uy um için, Türk Tarımında ürün bazında tek tek kendi şartlarını ortaya koymalıdır. İlk aşamada Türk Tarımının OTP ile aynı ürüne aynı tavrı takınacağı ürünler seçilerek uygulamalar başlatılmalıdır. Bu sadece Topluluk ile Türkiye tarım ürünleri ticareti ile ilişkili değil, üçüncü ülkelere karşı yapılan ticaret dengesi adına da oldukça önem arz etmektedir. Uyumla ilgili diğer bir konu da, istatistik ve kayıt altına alınan üretim ile ilgilidir. Tarım sayımları dışında ciddi bir envanter oluşturulması bölgesel uygulamaların tek tek kayıt altına alınması ile kırsal kalkınmaya öncelik verilmesi gerekmektedir. Üreticiye ve ürüne doğrudan gelir desteği sisteminin uygulanabilirliği açısından ve üretilen ürün maliyet stok ve üretim maliyetleri açısında da oldukça ciddi önem arz etmektedir. Sistematik şekilde bir tarım kayıt envanteri oluşturulmalıdır. Salt tarım ürünlerindeki gümrük vergilerinin ortadan kalkması ve tarım ürünlerine serbest dolaşım hakkı getirilmesi ile ilgili bir uyumlaştırma beklenen geliştirici sonuçların yakalanmasını sağlamayacaktır. Bununla birlikte aynı ürünlerin hammadde olduğu alt gruplardaki veya diğer sektörlerdeki ürünlerin ve bunların yan ürünlerinin de değerlendirilmesi, işlenmesi, sanayide karşılık görmesi toplulukça desteklenmesi bir bütün olarak algılanmalıdır. Türk Tarımı OTP’ ye tam üyelik çerçevesinde uyum göstermek durumundadır. Dünyadaki uygulamalarda ve OTP’ de yapılan uygulamalardaki zaman içinde gelişen eksikliklere dikkat edilerek bir reform paketi hazırlanmalı ve OTP’nin karşılaştığı ve acil yeni reform paketi ihtiyaçlarına yol açmayacak girişimlerde bulunulmalıdır. GATT kurallarına tam uyum OTP’nin de geleceğini çizen bir anlaşma olarak çok d aha önemli görünmektedir. Avrupa Birliği’nin genişlemesi ve buna neden olan diğer kriterler tarım dışı etkenler olarak değerlendirilirse, tarımda yapılacak hızlı reformlar uygun gelişmeye olanak sağlamayacaktır. Verim ve uygulamanın daha temel ve sistematik şekilde ilerlemesi gereken ve bunun kısa zamanda oluşturulabilecek bir yapı olmadığı düşünülerek tam üyelik olsa dahi, tarım alanın kendi sektörel gelişimini yapısal reformlarını zaman içine yayarak daha sağlam bir Türkiye Tarımı ile üyelik sürecine dâhil olunması yolunda oldukça ciddi adımlar atılmalıdır. Üyelik sektör üyeliğe hazır gösterildiğinde değil, üyelik devam ederken sektörün kendini hazır görmesi ile tam üyelik olacaktır. Kaynakça • AB Vizyonu: http://www.abvizyon.com/1211.htm, Erişim. 12.09.2009 • Altrichter, Christian: Die gemeinsameeuropäische Agrarpolitik, Grin Verlag, München ,2007 • Aydın, Fazıl:Türkiye ve Avrupa Birliğinde Tarım Sektörünün Vergilendirilmesi, Asil ya. İstanbul,2007 • Bayraç, H.Naci ve Yenilmez Füsun: Türkiye Ve AB Tarım Sektörlerinin Karşılaştırılması, e-konomis dergisi, 11/ 2005.10–13 Björn, Schwarz: Die Auswirkungen der EU-Agrarpolitik auf Entwicklungsländer, Tectum Verlag, 2009 • Akademik Bakış Dergisi Sayı 22, • Günaydın, Gökhan: Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Türkiye Tarım Sektörü İçin Bir Çıkış Yolu Olabilir mi? http://www.zmo.org.tr, Erişim: 19.09.2009 • Gürsel, Seyfettin ve Karakoç, Ulaş: Türkiye’de Tarımın Yapısı Değişiyor, BETAM Araştırma Notu, 2009 • Palabıyık, M.Serdar: Avrupa Birliği, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2008 • Resmi gazete: Doğrudan Gelir Desteği ile İlgili Bakanlar Kurulu Kararı ve Uygulama Tebliği, 1.3.2000 Tarihli ve 2000/67 Sayılı Kararname, Sayı:23993/1 • http://www.tarim.gov.tr, erişim. 15.09.2009 • http://www.tbmm.gov.tr: TBMM Tutanak, 2008, Erişim, 04.09.2009

Paylaşın

İlişkili Makaleler

About Author

admin