Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerin Ticaret Politikaları

Osman Can ÖZTÜRK

Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıktan bugüne izledikleri politika, kazanılan siyasi bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlık ile pekiştirilmesi temeline dayanmıştır. Bu dönemde bir yandan milliyetçiliğin geliştirilmesi suretiyle ulus-devlet olma çabaları sürdürülürken, bir yandan da iktisadi bakımdan kendi ayakları üzerinde durma çabaları başlamıştır. 1991 sonrası Türk Cumhuriyetleri ekonomileri, mevcut yapının yıkılmış olması ve serbest piyasa düzeninin işleyişini sağlayacak sosyal, politik ve hukuki kurumların kurulamaması nedeniyle sıkıntılı bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu çalışma Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arsındaki ticari, siyasi, kültürel ilişkileri temel alıp, bu ilişkiler sürecinde yaşanan sorunları inceleyerek, aynı zamanda daha ileriki zaman dilimi için uygulanılabilecek politikaları değerlendirilmiştir.

Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleriyle İlişkileri.

     1991 yılı dünya tarihinde hızlı ve beklenmeyen gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının üzerinden çok geçmeden 15 yeni cumhuriyet dünya haritasında kendi yerini almıştır. İrili ufaklı bu devletlerarasında Türkiye ile din, dil ve kültür ortaklığı taşıyan beş cumhuriyeti olan Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan yer alıyordu. Karşılıklı ilişkilerinin başlangıcından beri, bu ülkelerin birbirlerine karşı doğal olarak hissettikleri duygusal yakınlık, ülkelerin birbirlerini tanımalarına ve aralarında güçlü bağların oluşmasına yardımcı olmuştur. Fakat söz konusu dönemde devletler arsındaki duygusal ilişkilerin somut projelerle pekiştirilmemiş olması ve ortaya çıkan yanlış algılamalar, bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Uluslararası sistemde, devletlerin arasında duygusallığın yerinin olmadığı ve karşılıklı olarak somut, faydalı ilişkilerin geliştirilmesinin gerekli olduğu gerçeği, Türk Cumhuriyetleri örneğinde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Nitekim hem Türkiye hem de yeni Türk Cumhuriyetleri tarafından, karşılıklı ilişkilerin yeniden gözden geçirilmeye ihtiyaç duyulması bunun en belirgin örneğidir. Bu konuda, devletleraralarında yeni ilişkiler geliştirmenin yollarını aramaktadırlar. Bu yönde söylemler değiştirilmiş ve ilişkiler somut projelere dönüştürülmeye başlamıştır.[1]

     Bugün Türk dünyasının bir de bağımsız olmayan, yani başka devletlerin hâkimiyeti altında yaşayan toplulukları sorunu vardır. Batı Trakya, Bulgaristan, Kök Oğuzlar, Polonya-Finlandiya Tatarları, Kosova, Kırım, Kazan Türkleri, Başkurt, Çuvaş, Doğu Türkistan, Saha, Tuva, Hakas, Altay Türkleri, Irak, Suriye, İran vs. Türklerinin konumları problemlidir. Hepsi bulundukları yerlerde huzursuzlar. Bu meselenin de ortadan şu veya bu şekilde kaldırılması gerekir. Sadece bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin kendi aralarındaki işbirliği sorunların çözümüne yetmemektedir. Meselelerle Türkiye’nin yalnız başına ilgilenmesi mümkün olmadığı halde, diğer Türk Cumhuriyetleri maalesef bu konu da Türkiye’yi tek bağına bırakmışlardır. Özellikle bu hususta TİKA ve TÜRKSOY kanalıyla, onlarla ilişkiler canlı tutulmaya, Türkiye Cumhuriyeti’nin bunları unutmadığı vurgulanmaya çalışılıyor.[2]

***

Kültürel Yapı

     SSCB, içindeki bütün milliyetlerin, millî ayrılıkların “eşitlik” esasına bağlı kalınmakla bertaraf edileceği düşüncesi üzerine kurulmuştu. Merkez-Rus esasında “halkların eşitliği” ilkesi ile yükseleceği teziyle, SSCB içindeki milletlere “federe cumhuriyetler”, bağımsız olmaya şartları uygun gelmeyenlere “muhtar cumhuriyetler”, millet tarifine uymayan etnografik gruplara da “muhtar bölge” veya “millî yerleşme alanları” verilerek millî kültürlerini sürdürme imkânı verilmiştir. Millî kültürün sürdürülmesinde aranan ve mecburî kılınan tek şart ise, onların şeklen millî, fakat temelde sosyalist karakter taşımaları idi. Yapılacak her şey, Sovyet halklarının sonunda erişecekleri olan ortak kültüre, Sovyet kültürüne giden yolu hazırlamaktır.

     Bu idarî yapılanmaya bağlı olarak Rusya idaresindeki Türkler; Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan adını taşıyan 5 birlik Cumhuriyetine, Başkurt, Çuvaş, Kabarda-Balkar, Tatar, Yakut, Tuva Federasyon Cumhuriyetlerine, Karakalpak ve Nahcivan Muhtar Cumhuriyetlerine, Dağlık Altay, Hakas, Karaçay ve Dağlık Karabağ Bölgelerine ayrıldılar. Her millî idarî kuruluşun bir millî dil sahibi olmasını ve onu kullanmasını şart koşan Sovyet yönetiminin yürürlüğe koyduğu dil politikası ile Sovyet Türklüğü bir anda yirmiye varan yazı diline ve bir o kadar da alfabeye sahip olma şanssızlığı ile karşı karşıya kalmıştır.

    Sovyet Türklüğünün, bu şekilde siyasî yönden parçalanması, tek Türk milleti içinden birçok irili-ufaklı millet ve milliyetin sunî bir şekilde yaratılması sonucunu doğurmuştur. Zorla ve sistemli bir şekilde, her boyun belli bir ağzı veya birkaç ağzı esas alınarak ağız söyleyişleri, gramer şekilleri, ekler, kelimeler işlenip yaygınlaştırılarak “millî dil” adıyla ortaya çıkarılmıştır. Böylece, yüzyıl öncesinin aksine, Sovyet Türk Dünyası, 20’ye varan yazı dilinin yanı sura, tâbiatiyle bir o kadar da dile sahip olmuştur. Türkistan Cumhuriyeti’nin içinden çıkarılan Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetleri ve bu cumhuriyetler içinde nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Türk boyunun konuşma dilinin, yazı dili haline getirilme süreci, bu politikanın en çarpıcı örneklerinden birini oluşturur.

       Merkezî hükümetin tespit ettiği bu dil politikası, Sovyet kültür politikasına da hizmet etmiştir. 19. yüzyılın sonuna kadar süren yazı dili birliğinin, 20. yüzyılın ilk yirmi yılında da bu yazı dili birliğinin yeniden tesisi yolundaki gayret ve isteklerin bu politika ile kesin şekilde bertaraf edilmesiyle, eşitlikle birbirinden uzaklaştırılan ve aralarında anlaşma güçlüğü yaratılmağa çalışılan Türk Toplulukları, kapılarını Rus diline ardına kadar açmak zorunda bırakılarak, dillerinin Rusçaya yakınlaştırılması eylemini yaşamışlardır. Çok yakın zamanlara kadar bu ülkelerin resmî dili, ortak dili, birçok durumda eğitim-öğretim dili Rusça olmuştur. Şurası bir gerçektir ki, bugün bu eski birliğin Türk soylu toplulukları, bir araya geldiklerinde anlaşmayı Rus dilinde sağlamaktadırlar. Maalesef, bu gün, kendi yazı dillerini bile konuşmayan, ancak Rusçayı ana dili gibi bilen, hatta onu kendileri için birinci dil olarak gören Türk Toplulukları mevcuttur.

     Bugün, birbirine yakınlaşma yolundaki Türk Cumhuriyet ve Topluluklarının siyasî, iktisadî, ilmî ve kültürel ilişkilerinin tamamında ilk sorun olarak karşılarına dil çıkmaktadır. Türkler arası toplantı, kongre ve resmi görüşmelerde çok defa Rusçaya başvurulmaktadır. Oysa Türk lehçe ve şiveleri arasında belli ölçülerde yakınlıklar vardır; bazı tedbirler alınmak suretiyle bu yakınlıklar daha da artırılabilir ve yabancı diller yerine Türkçe, Türk Toplulukları arasında iletişim vasıtası olabilir. Dilde birliğin temini, Türkler arasındaki yakınlaşmayı daha da artıracak, siyasî, iktisadî ve kültürel iş birliğini daha sıkı bir hale getirecektir.

      Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin sosyal ve kültürel hayatta da Türkiye’ye ve ona göre de modern dünyaya açılma yolunda olduklarının en açık göstergesi, Latin alfabesine geçiş sürecine girmeleri olmuştur. Latin alfabesine geçişin, Türk Cumhuriyetlerinin Rus yörüngesinden çıkmalarını sağlamaya yarayacak çok önemli etkenlerden biri olduğu dikkate alınırsa, konunun çok yönlü değeri ortaya çıkar. Nitekim Rusya Federasyonu’nun Türk Cumhuriyetlerinin Latin alfabesine geçişlerini yavaşlatmak ve hatta engellemek için cumhuriyet yöneticilerine açık ve/veya kapalı olarak baskı yaptığı bilinmektedir. Geçiş süreci tamamlanıncaya kadar bu baskının devam edeceği de gözden uzak tutulmamalıdır.

     Türk Cumhuriyetlerinin Latin alfabesine geçiş süreçlerinin hızlandırılması ve en kısa zamanda da tamamlanması hayatî önem arz ettiği için, bu süreçte Türkiye’ye büyük roller düşmektedir. Nitekim Türkiye başlangıçtan itibaren cumhuriyetlerin bu hususla ilgili yardım taleplerine muhatap olmuştur. Bütün bunlara bağlı olarak, şayet oluşmuş projeleri yok ise, bu yönde projelerin hazırlanmasına yardım edilmeli ve Türkiye’nin vaat ettiği matbaaların bu ülkelerde biran önce kurulması sağlanmalıdır. Türk özel sektörünü, matbaacılık alanında cumhuriyetlere yatırım yapmaları özendirilmelidir. Alfabenin yaygınlaştırılması hususunda ihtiyaç duyacakları eğitimci kadrosunun yetiştirilmesi için ilgili bakanlıklar arasında gerçekleştirilecek koordinasyonla yaygın eğitim hizmeti verilmelidir.

      Latin alfabesine dayalı modern baskı tekniklerinin bu cumhuriyetlerde uygulanabilmesi maksadıyla, meslekî eğitim kurslarının düzenlenmesi ve ihtiyacı duyulan teknik kadronun yetiştirilmesi, Türk Cumhuriyetlerinin Kiril’den Latin’e geçişte karşılaşacakları alfabe ve buna dayalı imlâ problemlerinin çözümlenmesi, alfabe kitabından imlâ kılavuzuna, genel sözlüklerden terim sözlüklerine kadar ihtiyacı duyulacak çalışmaların ortaya konması, Türkiye’nin kolaylıkla üstesinden gelebileceği hususlardır. Bu cumhuriyetlerde Latin alfabesine geçişin tamamlanması, Türkler arasında dil birliğin sağlanması yolunda yapılacak çalışmalar için de büyük avantajlar sağlayacaktır.

***

Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye Arasındaki Siyasal İlişkiler.

SSCB’nin dağılması.

       Doğu Avrupa’da 1989 ve Rusya’da 1991 yılında komünizmin çöküşünün basit bir rejim değişikliğinin ötesinde kapsamlı ve çok önemli sonuçları olmuştur. 1985 yılında yönetime gelen Gorbaçov 70 yıl süren merkeziyetçi idareye son vermek, Sovyetleri federasyon sistemine dönüştürmek ve birtakım reformlar yapmak için Glasnost ve Perestroyka’yı gündeme getirmişti. Bu içten içe bağımsızlık ateşiyle yanıp tutuşan fakat Sovyet yönetimine karşı gelemeyeceğini gördüğü için sesini çıkartmayan halkların öfke ve huzursuzluklarının gün yüzüne çıkarttı. Gorbaçov’un amacı uzun vadede Sovyetler Birliği’nin dağılmasını önlemekti. Fakat sonuç hiç de öyle olmadı ve 1989’a gelindiğinde artık Sovyetler Birliği, birliği oluşturan devletler üzerindeki hâkimiyetini kaybediyordu, bazı devletler bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlardı. 6 yıl süren reformların ardından 1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği resmen dağıldı.[3]

      SSCB’nin dağılması üzere Türkiye’nin de ilgi alanı Orta Asya’ya doğrulmaya başladı. Sırası geldiğinde söylemek gerekirse buna sebep olarak Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan ülkelerin ağırlıklı olarak Türk Cumhuriyetleri’nin olmasıdır. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL şöyle söylerdi:“…Şimdi Türkiye’nin önünde çok önemli bir imkân, kapı açıldı. Balkanlar’dan ta Orta Asya’ya kadar Türk Cumhuriyetleri’nin bütün cumhurbaşkanları Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara’ya geliyor. …Bu bizim için de onlar için de çok önemli bir fırsat. …Bu tarihi bir fırsattır. Bundan kaçamayız. … Ve 21. asır Türkiye’nin ve Türklerin asrı olmalıdır.” (16 Ekim 1992). Yine zamanın başbakanı Süleyman Demirel de bir basın toplantısında benzer görüşleri dile getirmekteydi: “… Türkiye Adriyatik’ten Çin’e kadar doğmakta olan yeni bir dünyada yaklaşık 600 milyonun yaşadığı Avrasya bölgesinde, bu bölgenin en istikrarlı ve model olarak alınan ülkesi olmuştur…”[4] (5 Nisan 1993). Orta Asya Türklerin ata yurdudur, oralardan göç edilmiş ve irtibat kesilmiştir. Geride kalanların durumu Türkiye için merak konusu dahi olmamıştır. Mevcut olan sadece bazı romantik duygulardı. Bilgi olmayınca ilgi de temelden yoksun olacaktı. Rusya Federasyonu’nun bölgeden elini çekmeyişi, Orta Asya cumhuriyetlerinde görülen yönetim zafiyeti ve siyasi yönelim noksanlığı, Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkilerini beklenen seviyede yürütememesinin diğer sebepleridir.[5]

***

    1991-den bu günümüze.

        Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile siyasal ilişkilerimiz henüz taze sayılabilir. İlişkilerimizin temelleri 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin uluslararası sistemden silinmesiyle atılmaya başlanabilmiştir. “1921 yılında Sovyetler ile imzalanan Dostluk ve Kardeşlik anlaşmasından sonra Türkiye, dış Türklere dönük politikaları geriye itmiştir. Bu anlaşma ile Türkiye Sovyetlerdeki Turancı akımları, Sovyetler de Türkiye’deki komünist akımları desteklememe sözü vermişlerdir. Bu yaklaşım soğuk savaşın sonuna kadar devam etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Gorbaçov yönetiminin son zamanlarına kadar Orta Asya halklarıyla dikkate değer bir ilişki içine girmemiştir. Ancak SSCB’nin Aralık 1991’de kendini feshetmesi ile beraber ortaya çıkan değişikliler Türkiye’nin de politikalarını yeniden gözden geçirmesine neden olmuş ve Türkiye Orta Asya’ya yönelik politikalar oluşturmaya başlamıştır.”[6]

        Türkiye, söz konusu ülkeler ile çok sıcak siyasal ilişki ağları kurmaya başlamıştır. Nitekim, “Orta Asya Cumhuriyetlerini tanıyan ve bu ülkelerde Büyükelçilik açan ilk ülke Türkiye olmuştur. Bu ülkelere ilk üst düzey ziyaretler Türkiye’den yapılmış, bu ülkelerin yöneticileri de ilk ziyaretleri için Türkiye’yi seçmişlerdir. 1992 yılından bu yana gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler ve imzalanan 500 civarında ikili ve çok taraflı anlaşma, ilişkilerin pekiştirilmesinde önemli rol oynamıştır.

      Orta Asya Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra dış dünyaya Türkiye üzerinden açılma olanağı bulmuşlar, Türkiye, bir bakıma bu ülkeler için bir pencere olmuş, dünya ile bütünleşmeleri sürecinde de onların önemli bir ortağı haline gelmiştir. Bu çerçevede, Orta Asya Cumhuriyetleri’nin BM ve AGİT gibi uluslararası ve EİT gibi bölgesel örgütlere üye olmalarında ayrıca NATO’nun BİO programına katılmalarında ve başka pek çok konuda, Türkiye her türlü yardımda bulunmuştur.”[7] “Çünkü o tarihe kadar kendisini önemli oranda yalnız hisseden Türkiye ‘yeni kardeşleri’nin güçlenmesi sayesinde yalnızlığının da son bulmasını ümit etmiştir.”[8]Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle siyasal ve diplomatik ilişkiler kurmanın yanı sıra söz konusu devletlerin diğer devletlerle de ikili ya da çok taraflı ilişkiler kurmasını da daha kolaylaştırmak için Dış İşleri Bakanlığı çatısı altında çeşitli projeler yürütmüştür. Nitekim, “Sovyetler döneminde dış politika sorumluluğu federe cumhuriyetlere ait olmadığından, bağımsızlına yeni kavuşan ülkelerin gelişkin diplomatik servisleri bulunmuyordu. Aynı nedenden dolayı, Sovyet döneminde yetişmiş ve dışişleri bakanlıklarının çekirdeğini oluşturacak diplomatik kadrolara da sahip değildiler. Buna karşılık, yeni ülkeler bir an önce uluslararası sistemde yerlerini alma baskısını hissediyorlardı. O günün koşulları altında, Türkiye’nin diplomaside rehberlik yapma ve destek verme önerisini memnuniyetle karşıladılar. Örneğin, Tük Dışişleri Bakanlığı çok kısa sürede bir diplomat yetiştirme programı devreye soktu.” Aslında bu aşamadan sonra da sonra siyasal birlikteliğin temelleri atılmaya başlandı.

           Yani, bundan sonra siyasal ilişkilerimizi geçmiş dönemdeki atılan yalnış adımları telafi ederek eksiksiz sürdürmeliyiz. Ülkemiz eski uyguladığı politikaları tekrar gözden geçirmelidir.Türk Cumhuriyetlerinin (Türkiye hariç) henüz siyasi olgunlaşma sürecini tamamlamamış olması, çoğu kez tek lider yönetimlerinin bulunması Türkiye ile ilişkilerde de kendine özgü sorunlara yol açmaktadır. ’’…Tüm bunlara rağmen Türkiye bölgeye ilişkin sorumluluklarını ihmal edemez. Bundan sonraki dönemde daha planlı, daha istikrarlı ve daha çok hedef-odaklı politikaların izlenmesi gerekmektedir’’.[9]

Türkiye
Kazakistan
Kırgızistan
Türkmenistan
Azerbaycan
Özbekistan

Toplam
Yüz ölçümü

Km2
780.000
2.724.900
199.900
491.200
86.600
448.900
3.951.500
Nüfus

Milyon
69,7
15,2
5,2
5
7,9
26,9
129,9
GSMH

Milyar $
378,4
71,1
2,6
6,8
21,2
14,2
494,3

Tablo–1. Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye’nin genel (yüzölçümü, nüfus, GSMG) yapısı[10]

***

Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye Arasındaki Ekonomik İlişkiler.

Türk Cumhuriyetlerinin genel ekonomik durumu.

         1992 yılında SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetleri’ni ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur. Zengin doğal kaynaklara sahip olmaları nedeniyle birçok ülkenin gözü Türk Cumhuriyetleri üzerindedir ve ayrıca Rusya hala bu Cumhuriyetleri egemenliği altında görme eğilimini devam ettirmektedir. Bundan dolayı, diğer ülkelerle ilişki kurmasına pek sıcak bakmamaktadır. Merkeziyetçi sistemden serbest piyasa ekonomisine geçme çabası içinde olan Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki ortak değerler ve coğrafi yakınlık nedeniyle bağımsızlıklarının ilk günlerinden itibaren başlayan işbirliği, dünyada yaşanan konjonktürel dalgalanmalara rağmen (Rusya Krizi, Türkiye’de yaşanan krizler), değişen ve gelişen bir hızla devam etmektedir.[11] Bağımsızlık sonrasında Türk Cumhuriyetleri’ndeki ekonomik yapıyı incelediğimizde karşımıza çarpıcı gelişmeler çıkmaktadır. Siyasi bağımsızlığın getirdiği coşku, Türk Cumhuriyetleri’nde kısa bir süre içinde yerini ekonomik bağımsızlığın elde edilmesi çabasına bırakmıştır. Ancak bu ülkeler, büyük enerji ve tarımsal üretim potansiyeline sahip olmalarına rağmen bu potansiyeli hayata geçirememiş ve böylece serbest piyasa ekonomisine geçişleri de yavaşlamıştır. Özellikle enerji potansiyellerinin uluslararası piyasalara nakli konusunda Rusya Federasyonu’na bağımlılıklarının devam etmesi, ekonomik bağımsızlığını elde etmelerini daha da zorlaştırmaktadır.[12] Ayrıca gerek enerjinin uluslararası piyasalara taşınması gerekse de tarımsal üretimi artırmak için gerekli olan kısa ve orta vadede başta finansman olmak üzere, teknoloji, yönetici sınıf, kalifiye iş gücü gibi ihtiyaçları karşılamada sorunlarla karşılaşmaları ekonomik bağımsızlıklarını elde etme sürecini etkilemektedir.[13]

      AZERBAYCAN. Zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olan Azerbaycan ortaçağın ilk dönemlerinden beri “Yunan Ateşi” olarak bilinen petrol ticaret merkezi Abşeron yarım adasına da sahiptir. 1893’te dünya petrol ihtiyacının %51’i ABD, %46’sı Rusya tarafından karşılanıyordu. 1898’de ABD’nin Bakü’de ki üretimi artmış ve yapılan çalışmalar bu bölgenin Dünya’nın en büyük petrol rezervine sahip bölgesi olduğunu göstermiştir. Bu bölgede üretilen petrol Batı Avrupa pazarında Amerikalı tüccarları sert bir rekabete sürüklemiştir. Bölgenin 1920 yılında Sovyetler Birliğinin kontrolüne geçmesinden sonra Azerbaycan’daki her şey devletleştirildi. Bunun akabinde yeni petrokimya sanayinin geliştiği Azerbaycan şehirleri oluştu. Stratejik önemi olan maddelerin üretimi konusunda kontrol Azerbaycan’da değil Sovyetler Birliğindeydi. 1941 yılında Azerbaycan 175 Milyon varil petrol çıkarmaktaydı, bu miktar bütün Sovyetler Birliği’nin üretiminin %75’ini oluşturuyordu. Bunun için 2. dünya Savaşına katılan güçlerin, Bakü’nün petrol yataklarını Kafkasların stratejik hedefi olarak açıklamaları sürpriz değildir. Sovyetler Birliğinin diğer bölgelerinde özelliklede batı Sibirya’da yeni petrol yataklarının bulunması Sovyet ekonomisinde Azerbaycan petrol yataklarının etkisini azaltmıştır. Azerbaycan petrollerindeki kükürt oranının düşüklüğü ve yüksek kalitesi daha sonraları özellikle uçak yakıtı ve roket yakıtı üretiminde bu bölge petrollerinin kullanılmasına yol açmıştır. Bu durum bölgenin stratejik önemini tekrar artırmıştır. Günümüzde de petrol Azerbaycan ekonomisinin en önemli dalıdır.

      Azerbaycan’ın ihracatı ilerleyen yıllarda dalgalanarak azalma göstermiştir. Türkiye ile aralarındaki ticari ilişkilerde de aynı durum söz konusu olmuştur. İstatistik verilere baktığımızda Türkiye’nin Azerbaycan’dan yapmış olduğu ihracat 1998 yılında %20 iken 2001 senesinde %11’lere kadar gerileme görülmektedir.

      KAZAKİSTAN dünya’nın yer altı kaynakları bakımından zengin ülkeleri arasında yer alır. Periyodik cetvelde yer alan 105 elementten 99 tanesi Kazakistan’da bulunmaktadır. Ülkenin batı kıyılarını oluşturan Hazar denizinde büyük petrol ve gaz yatakları bulunur. Buradaki önemli kaynaklar Makat, Dossor, Usen, Karazhanbas’dır. Aral gölünde de önemli petrol rezervleri olduğu düşünülmektedir. Daha düşük rezervlere sahip petrol ve doğal gaz alanları ülkenin güney kesiminde bulunmaktadır. Dünya çapında önemi olan taş kömürü yatakları Karaganda Havzasındadır. Bu bölge, Sovyetler Birliği döneminden beri önemli bir taş kömürü ihraç bölgesidir. Demir, Altın, Mangan, Nikel ülkedeki önemli madenler arasında yer almaktadır. Kazakistan Krom, Bizmut, Vanadyum, Ftor hammaddesi bakımından dünyada ilk sırada gelmektedir. Bulunan rezervler bakımından ise Uranyum, Demir, Bakır, Kömür, Volfram, Kurşun, Çinko ve Molibden rezervleri bakımından da ilk sıradadır. Kazakistan 2.717.300 km²’lik alanı ile Dünyanın dokuzuncu büyük ülkesidir. Kar yağışlarının fazla görülmediği soğuk kışın ardından gelen sıcak yazların olduğu Karasal iklim görülür.[14]

       Kazakistan hammadde bakımından zengin bir ülkedir. Petrol ve doğalgaz veya bunlara bağlı üretilen maddeler Kazakistan’ın Kazak ekonomisi ve ihracatının en önemli kısmını oluşturur. Madencilik sanayi ve maden üretimi çok gelişmiştir. Enerji üretiminde taş kömürü hala en önemli paya sahiptir. Kazakistan bunlar dışında da zengin rezervleri bulunan Kalay, Uranyum, Kurşun, Çinko, Boksit, Demir, Altın, Gümüş, Fosfor, Mangan ve diğer pek çok metale daha sahiptir. Kazakistan’da kimyasal madde özellikle gübre ve plastik üretimi, makine, savunma malzemeleri, tekstil, gıda maddesi üretimi yapılmaktadır. Ülke topraklarının dörtte biri ekonomik olarak kullanılabilmektedir. Buna rağmen Kazakistan ihtiyacı olan tahıl üretimini yağlı ve verimli Step arazilerine borçludur. İhtiyaç fazlası üretimini Çin’e satmaktadır. Almata’nın güney kesiminden Semerkant’a kadar olan bölgede meyvecilik yapılmaktadır. Çöl ve yarı çöl bölgelerinde oturanlar hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. Ağırlıklı olarak koyun yetiştiriciliği yapılmakta, nadiren keçi, inek, at yetiştiriciliği yapılmaktadır. Rusların ve Almanların bulunduğu bölgelerde domuzda yetiştirilmektedir. Aral gölünün güneyinde tarım alanları kuraklık nedeniyle yoğun olarak sulanmaktadır. Bu durum bölgede günümüzde ekolojik felaketlerin oluşmasına yol açmıştır. Ulaşımda en önemli yeri demir yolu ulaşımı almaktadır. Demir yolu uzunluğu 14.560 km’dir. Karayolu ulaşımı ortalama değerlere sahiptir ve 141 000 km uzunluğundadır. Uluslar arası standartlarda olan sadece Almata ile Astana arasındaki yoldur. Hazar denizi kıyısında limanları vardır. Issık ve Ural göllerinde deniz taşımacılığı yapılmaktadır. Baikonur da Dünya’nın en büyük hava üssü bulunmaktadır.[15]

     KIRGIZİSTAN 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla ülke Sovyetler sübvansiyonlarından mahrum kalmış, varlıklar tükenmeye yüz tutuş, özel tüketimde düşüş görülmüş ve kamu harcamaları artmıştır. Bunun sonucunda 1991–1995 döneminde GSYİH 1990’daki seviyesinin yarısına inmiştir. Tüm ekonomik göstergeler kötüye gitmiş, hiperenflasyon, artan işsizlik ve reel gelirde düşüş yoksulluğun artmasına yol açmıştır. 1993 yılında ulusal para tedavüle girmiş, fiyatlar serbest bırakılmış, ticaret mevzuatı ile tarım sektöründe reform yapılmış, varlıklar özelleştirilmiş ve serbest bir ticaret rejimi kabul edilmiştir. Bu sayede ekonomi 1996 yılından itibaren düzelmeye yüz tutmuştur.[16]

     1998 yılında yaşanan Rus krizi ertesinde Kırgız ekonomisi istikrara kavuşarak yılda yaklaşık %5 oranında büyümüştür. Tarım ve madencilik sektörleri geleneksel olarak güçlü tanımlanan sektörlerdir. Bunların yanı sıra, inşaat ve enerji ile ulaştırma, ticaret ve catering gibi hizmet sektörü alanlarında da sağlıklı bir büyüme söz konusu olmuştur. Ayrıca zengin hidroelektrik potansiyeli, altın ve az miktarda diğer metaller, kömür, petrol ve doğal gaz, civa, bizmut, kurşun, çinko en önemli ekonomik kaynaklarıdır. Kara ulaşımı ülke ulaşımında en önemli yere sahiptir. 370 km’lik demir yoluna sahip olan Kırgızistan’da Issık gölü üzerinde gemi ulaşımı vardır.

     ÖZBEKİSTAN eski Sovyetler Birliği’nin en fakir bölgesiydi. Nüfusun %60’tan fazlası seyrek olarak nüfuslanmış olan kırsal alandaki köylerde yaşamaktadır. Bugün Özbekistan üçüncü pamuk ihracatçısı ülke konumundadır. Ayrıca önemli altın ve doğalgaz kaynakları yanında kimyasal madde ve makinede üretilmektedir. Tarım alanlarının %80’inde pamuk tarımı yapılmaktadır. En önemli ekim alanları Fergana vadisi ve Taşkent, Semerkant ve Buhara illeridir. 1991 yılındaki bağımsızlığın ilanından sonra o zamanki yönetim, Sovyetler Birliği döneminde uygulanan planlı ekonomi dönemindeki gibi koruma parası uygulaması ve üretimdeki sıkı kontroller ve fiyatların kontrol altında tutulması yüksek enflasyonun oluşmasına neden olmuştur. Bunun sonucu olarak 1994 yılında ekonomik reformlar başladı. Yabancı yatırımcılar için uygun koşullar oluşturuldu ve devletin rolü yavaş yavaş azaltılmaya çalışıldı. Sıkı para politikaları uygulanmaya başlandı. Özbekistan ekonomisinde hüküm sürmeye devam eden devlet, ekonomide ve reformlarda başarısız olmuştur. Özbekistan’da ulaşım, komşularına göre iyi durumdadır. 1990 yılı değerlerine göre 3.460 km demiryolu hattı ve 78. 400 km karayolu vardır. Karayollarının 67 km.si kaplamalı yoldur. En önemli güzergâhları Taşkent, Semerkant ve Buhara arasında yer alan güzergâhtır. 1.100 km lik suyolu güzergâhında nehir ulaşımı yapılabilmektedir. Amuderya akarsuyu üzerinde gemi ulaşımı yapılmaktadır.

    TÜRKMENİSTAN. Dünya’nın en büyük üçüncü doğalgaz rezervlerine sahip olan Türkmenistan, bağımsızlığını kazanmasından kısa bir süre sonra yüksek yaşam kalitesini garantilemiştir. Türkmen doğalgaz rezervlerinin yüksekliği, yabancı yatırımcılar olmadan işlenecek hale getirilememesi, güvensiz bir durum oluşmasına neden olmuştur. Başlıca sanayileri gaz, petrol ürünleri, tekstil, gıda’dır. Ülke toprakları büyük ölçüde çöllerden ibaretse de tarıma elverişli alanların yaklaşık yarısında pamuk yetiştirilmekte olup Türkmenistan dünyada en büyük onuncu pamuk üreticisi durumundadır. Bir çöl ülkesi olan Türkmenistan’da ulaşım güzergâhı eski ipek yoluna paralel Doğu-Batı istikametinde Semerkant yönüne, oradan da Özbekistan da Aşkabat üzerinden Hazar denizi kıyısındaki Türkmenbaşı’ya (eski Krasnawod şehri)ulaşmıştır.[17]

   Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonraki dönemde Türkmenistan, bağımsızlığını kazanan diğer eski Sovyet Cumhuriyetleriyle kıyaslandığında daha az ekonomik sıkıntı yaşamıştır. Bunun sebebi o dönemde yüksek doğalgaz ve petrol fiyatları nedeniyle ülke bol miktarda döviz giriyor olmasıdır. Ancak 1993 yılından itibaren Rusya’nın Türkmen ekonomisi zora girmiş ve bir hiperenflasyon dönemi başlamıştır. 1996 yılından itibaren Türkmen ekonomisi artan doğal gaz ihracatıyla birlikte bir toparlanma sürecine girmiştir.

***

      Özellikle Hazar havzasındaki büyük petrol-doğal gaz rezervleri, ABD’yi bölgeye çekerken, dünyanın en önemli petrol-doğal gaz ithalatçısı olan AB ve Çin’in de bölgeye ilgisini tetiklemiş; Rusya ise, ekonomik yaşam alanı olarak gördüğü bölgenin kontrolünden çıkmaması için politikalar geliştirmeye başlamıştır.

Türk Cumhuriyetlerinin demografik ve coğrafi yapısına baktığımızda yaklaşık 60 milyonluk bir nüfusun 4 milyon km2’ye yaklaşan bir alanda yaşadığı görülmektedir. Engin doğal kaynaklara sahip bu alanın ekonomik potansiyeli ise tartışılmazdır. Bu potansiyelin başarılı bir şekilde değerlendirilmesi halinde kişi başına milli gelir açısından dünya sıralamasında üst sıralara çıkabileceklerdir.

Türk Cumhuriyetleri Petrol Rezervleri
Türk Cumhuriyetleri Doğal Gaz Rezervleri
Ülke
İspatlanmış rezerv (milyar ton)
Dünya rezervlerinde pay
Üretim (milyar ton)
Dünya üretiminde pay
İspatlanmış rezerv (milyar ton)
Dünya rezervlerinde pay
Üretim (milyar ton)
Dünya üretiminde pay
Azerbaycan
1
0,60%
15,7
0,40%
2,9
1,60%
54,6
2,00%
Kazakistan
5,4
3,30%
60,5
1,60%
3
1,70%
18,5
0,70%
Özbekistan
0,01
0,05%
6,6
0,20%
1,86
1,00%
55,8
2,10%
Türkmenistan
0,01
0,05%
10,1
0,30%
1,37
0,80%
4,6
0,20
Toplam
6,6
4,00%
92,9
2,50%
9,13
5,00%
133,5
5,00%

Tablo–2. Türk Cumhuriyetlerinin Petrol ve Gaz Rezervleri [18]

      Sovyetlerin merkeze bağımlı sanayi gelişme politikası nedeniyle, Türk Cumhuriyetleri’nde Sovyet döneminde küçük sanayinin gelişmediği bilinmektedir. Buna karşılık, Türkiye, küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölge modelleriyle sanayinin gelişimi konusunda önemli mesafeler kat edilmiş, değerli birikimlere sahip olmuştur. Türkiye bu birikimlerini, Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını kazanmalarını takiben bu ülkelere aktarmaya başlamıştır. TİKA ve KOSGEB işbirliğinde KOBİ’lerin geliştirilmesi amacıyla Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik eğitim programları düzenlenmiş, müşavirlik hizmetleri verilmiş, küçük sanayi siteleri modeli Türk Cumhuriyetleri’ne anlatılmış ve model Türk Cumhuriyetleri’nce benimsenmiştir.

      Türk Cumhuriyetleri petrol ve doğalgaz ürünleri bakımından zengin ülkelerdir. Türkiye, Türkmenistan doğalgazının, Azerbaycan ve Kazakistan petrollerinin Türkiye üzerinden batı pazarlarına taşınmasını arzu etmektedir. 30 milyar m³/yıl taşıma kapasiteli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğalgaz Boru Hattı Projesi gerek Türkiye, gerekse Türkmenistan, Azerbaycan ve Kazakistan için son derece önem taşımaktadır. Ayrıca Türk Cumhuriyetleri petrol ve doğalgaz üretim ve işleme tesisleri ve boru hatları yapım ve onarım işleri bakımından da müteahhitlik sektörümüz için önemli iş alanları oluşturmaktadır.[19]

      Ekim 1998 tarihinde Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan Kazakistan ve Özbekistan Cumhurbaşkanları ile ABD Enerji Bakanı (gözlemci) tarafından imzalanan Ankara Deklarasyonu, Hazar Denizi hidrokarbon kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması için Hazar-Akdeniz (Bakü-Tiflis-Ceyhan) hattının “Ana Petrol Boru Hattı” olarak gerçekleştirmesini öngörmektedir. Aynı tarihte Türkmen gazını dünya pazarlarına taşıyacak bir boru hattı projesinin gerçekleştirilmesini öngören bir Anlaşma, Türkiye ve Türkmenistan Cumhurbaşkanlarınca imzalanmıştır.

     Azerbaycan da petrol sahalarının işletilmesi için Amerikan, Rus ve batılı petrol şirketlerinden oluşan konsorsiyumda, TPAO’nun %1.75 olan hissesi, %6.75’e yükselmiştir. Bu arada Hazar petrollerinin, dünya pazarlarına ulaştırılmasını sağlayacak petrol boru hatları konusundaki çalışmalarda Türkiye de aktif bir şekilde yer almaktadır (Karluk,1999:628). TPAO, Azerbaycan da 1993 yılında kurulan Uluslar arası Petrol Şirketleri Konsorsiyumunda ( Apreşon; Çıraklı ve Güneşli sahaları) %6.75, Şah Deniz Projesinde %9, Kurdaşi Projesinde %5 ve Alov Projesinde %10 hisseye sahiptir. Halen, TPAO Apreşon sahasında üretilen petrolden gelir temin etmeye başlamış bulunmaktadır. Özel Petrol Şirketimiz Petoil de Azerbaycan Milli Petrol Şirketi SOCAR ile %50 ortaklık bazında Azer Petoil Şirketini Kurmuştur. Kazakistan da 1993 yılında kurulan Kazak Türk Munay Şirketinde TPAO %49 hisseye sahiptir.[20]

Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’nin Ekonomik İşbirliği.

    Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından bu ülkelerle her alanda yoğun ili kiler içine girilmiştir. Ticari ve ekonomik alanda ikili ili kilerde oldukça önemli gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında ticari ve ekonomik ili kilerin temelini ve yasal çerçevesini olu turan Ticaret ve Ekonomik birli i Anlaşmalar, Yatırımların

Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmalar ve Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalar imzalanmıştır. İmzalanan anlaşmalar n temel hedefleri, adlarından da anla laca üzere, ikili ticari ve ekonomik ili kilerin genel kurallarının belirlenmesi, yatırımcılar n desteklenmesi ve teşvik edilmesi ve vergilendirme konusunda ortaya çıkabilecek tekrarlamalar n ortadan kaldırılması olarak özetlenebilir.

      Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında çeşitli alanlarda ilişkilerin ve işbirliğinin esaslarını düzenleyen yaklaşık 300 adet anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmalarla, bu ülkeleri ekonomilerinin güçlendirilmesi, sosyal yapılarının iyileştirilmesi, bağımsızlıklarının ve uluslararası toplumla bütünleşmelerinin sağlanması amaçlanmaktadır.[21] Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını kazanmalarını müteakiben ticari ve ekonomik işbirliği anlaşmaları, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları, çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlaşmaların temel amaçları ikili ticari ve ekonomik ilişkilerin genel kurallarını tespit etmek, yatırımcıları desteklemek ve teşvik etmek ve vergilendirmede ortaya çıkabilecek mükerrer uygulamaları ortadan kaldırmaktır. Ayrıca bu ülkeler ile karma ekonomik komisyonu toplantıları düzenlenerek, ikili ticari ve ekonomik ilişkilerin tüm yönleriyle ele alınması, mevcut ilişkilerin geliştirilerek yeni işbirliği alanlarının tesis edilmesi ekonomik ve ticari ilişkilerde ortaya çıkan sorunların görüşülmesi sağlanmıştır.[22]

 Ülke/Anlaşma

Ticaret ve

Ekonomik

İşbirliği Anlaşması
Yatırımların

Karşılıklı

Teş. ve Korun. Anlaşması
Çifte Vergilen.

Önlem Anlaşması
Azerbaycan
01.11.1992
09.02.1994
09.02.1994
Kazakistan
10.09.1997
01.05.1993
15.08.1995
Kırgızistan
24.10.1997
28.04.1992
02.07.1999
Özbekistan
13.04.1998
28.04.1992
08.05.1996
Türkmenistan
03.12.1991
02.05.1992
17.08.1995

Tablo–3. Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri Arasında İmzalanan Anlaşmalar.[23]

Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile Ticaret sürecindeki sorunları.

    Türkiye’nin diğer ülkelere nazaran Türk Cumhuriyetleri ile ticari, ekonomik, kültürel işbirliğine gidebilmesinde, kendisini bu ülkelere model olarak sunabilmesinde dil, din, ırk, tarih gibi doğal bir takım avantajları büyük rol oynamıştı. Bunun yanında diğer avantajlarını da coğrafi olarak Avrupa’ya yakınlığı, uluslar arası çapta iş yapabilen ve büyük ihalelere katılabilen şirketlerinin olması, ABD ve Avrupa ile ticari ve finansal bağlarının olması, devlet yapılanmasının onların istediği model olması serbest pazarı yerleştirebilme konusunda oldukça büyük mesafeler kaydetmiş olması olarak sıralanabilir. Dış ticaret konusunda ise Türk Cumhuriyetlerinin ihtiyaç duyduğu birçok maddenin (özellikle gıda ürünleri olmak üzere) Türkiye’de bulunuyor olması ve bu Cumhuriyetlerin ihraç ürünlerinin birçoğunun, Türkiye’nin ithalat ürünleri arasında yer almasını gösterebiliriz.

     Türk Cumhuriyetleri SSCB’nin dağılmasının hemen ardından BDT[24] üyesi oldular. BDT üyesi ülkeler kendi aralarında ticari alanda yoğunluk yaşamaktadırlar. Türkiye ise BDT’den sonra en önemli ticari ilişkilerin olduğu ülke konumundadır. Bu ilişkiler daha ziyade bağımsızlığın hemen ardından bu bölgelerde yatırımlar yapan Türk iş adamları vasıtası ile yürütülmektedir. Türk dünyasının aralarındaki ticari ilişkilerin istenilen düzeye getirilebilmesi için gerekli olan en önemli faktör ulaşımdır. Bu amaçla deniz ulaşımı imkânları bulunmayan bu bölge ile Türkiye limanları arasında ulaşıma yardımcı olacak kaliteli demir yolu güzergâhlarına ihtiyaç vardır. Çünkü kara ve hava yolu demir yoluna göre daha pahalıdır. Bu da maliyeti artıran unsur olarak ticarette dezavantajlar oluşturmaktadır.[25]

     Asya’yı doğudan batıya kat edecek mal ve hizmetlerin ucuza naklini sağlayacak bir ulaşım aksına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç özellikle Sovyetler Birliğinin dağılması ve oluşan yeni devletlerin serbest piyasa ekonomisine geçmeleri ve bu nedenle batıya yönelmelerinin ardından artmıştır. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla projeler geliştirilmiştir. Bu projelerden birisi; Çin, Güney Asya Ülkeleri ile Türk Cumhuriyetleri ve Kafkas Ülkelerinin Akdeniz Limanlarına ve Dünyaya açılmaları için Türkiye üzerinde demiryolu ana koridoru açılması amacıyla planlanan, “Kars-Tiflis Demiryolu İnşaatı” işi 13.05.1999 tarih ve 99/12869 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile DLH İnşaatı Genel Müdürlüğünün Yatırım Programına dahil edilmiştir. Bu proje gerçekleştiği takdirde Eski Sovyetler Birliği topraklarında oluşturulmuş bulunan demir yolu ağı ile Türkiye Cumhuriyeti demir yolu sistemi entegre edilecektir. Entegre çalışmalarına ilave olarak mevcut hatların yenilemeleri tamamlandığı taktirde Türk

Cumhuriyetleri ve Türkiye arasındaki ticari potansiyel daha da gelişecektir. Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında demir yollarlının iyileştirilmesi vagon imalatı gibi konularda anlaşmalar yapılmıştır. İkinci bir demir yolu güzergahı ise Türkiye-İran-Türkmenistan Özbekistan arasındadır. Bu bölgede yer alan ülkeler farklı mevzuatlara sahiptirler.3 Türkiye ve Türkiye’yi transit geçerek Orta Asya Ülkelerine ve tersi yönde yapılacak demiryolu taşımaları ile ilgili tarife ve mevzuat konularını görüşmek üzere Azerbaycan, İran,

Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Pakistan Demiryolları yetkilileri ile TCDD yetkilileri arasında 15 – 17 Temmuz 1997 tarihlerinde İstanbul’da bir toplantı yapılmıştır. Toplantı sonrasında ilgili ülkelerin yeterli derecede özen göstermemesi nedeni ile fazla ilerleme sağlanamamıştır.

      Sonuç olarak Türk ülkeleri arasındaki ticari ilişkilerde tarihi ve ekonomik nedenler yanında coğrafya’nın da önemli bir etkisi vardır. Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ticaret hacminde genel itibarı ile yükseliş tirendi olmakla birlikte 1999–2002 yılları arasındaki dönemde Türkiye’deki ekonomik krizin de etkisi ile azalmalar oluşmuştur. 2002 yılından sonra tekrar yükselişe geçen ticari potansiyeli daha da artırmak mümkündür. Yapılacak şey Pazar ve üretim alanında kapsamlı çalışmalar yapmaktır.

DIŞ TİCARET

      1991–2006 döneminde, tüm olumsuzluklara rağmen, Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerde çok büyük gelişmeler, atılımlar, başarılar kaydedilmiştir. Bugün Türk Cumhuriyetleriyle olan ekonomik ilişkiler çok boyutlu olarak sürdürülmektedir. İlişkilerimiz 2000 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından uygulamaya konulan “Komşu ve Çevre Ülkeler ile Ticari ve Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi” çerçevesinde geliştirilmektedir. Bu strateji Türk Cumhuriyetleri de dâhil olmak üzere pek çok ülke ile ilişkilerin her alanda güçlendirilmesini hedeflemektedir.

       Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmaları, Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmaları, Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşmaları, Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları, Uzun Vadeli Ekonomik İşbirliği Programları, Ekonomik İşbirliği Eylem Planları, Karma Ekonomik Komisyon Toplantıları (KEK); Ulaştırma, Turizm, Bankacılık, Gümrük, Standardizasyon vb. Teknik Alanlarda İşbirliği Anlaşmaları; Fuarlar, Ticaret Heyeti, Müteahhitlik Heyeti ve İş Konseyi Toplantıları; Ticaret Merkezleri (TTM), Türk Eximbank Kredileri bu stratejinin temel araçlarıdır.[26]

Ülke
İthalat
İhracat
Hacmi
Azerbaycan
332,6
691,9
1.024,5
Kazakistan
965,7
694,2
1.659,9
Kırgızistan
27,4
130,4
157,8
Özbekistan
396,5
175,8
572,3
Türkmenistan
187,1
281,2
468,3
Toplam
1.909,3
1.973,5
3.882,8
Dünya
137.449,0
85.309,0
222.758,0

Tablo–4. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile Dış Ticareti (milyon $)[27]

Yatırım.

     Türk Cumhuriyetlerini yapısal olarak ele aldığımızda ilerleyen zamanlarda müteahhitlik hizmetleri alanında bu ülkelerde daha büyük bir talep ortaya çıkacağı muhakkaktır. Bunun temel nedeni ise, eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde mevcut binalar, tesisler, yollar vs. komünizm zamanından kalması ve bunların büyük bir çoğunluğu eskimiş, aşınmış ve onarım görmemiş ve hatta önemli bir kısmı da kullanılmaz duruma gelmiş olmasıdır. Bütün bunlara, bir de artan nüfus ve kentleşmenin yol açtığı konut, hastane, yol, vs. gibi ihtiyaçları ekleyecek olursak, önümüzdeki yüzyılda müteahhitlik hizmetlerine olan talebin boyutları daha iyi anlaşılacaktır. Türk müteahhitlik firmaları kullandıkları malzeme ve işçilerin önemli bölümünü Türkiye’den sağlamaktadırlar. Dolayısıyla bu hizmetlerin teşvik edilmesi, hem ülkelerimiz arasındaki yakınlaşmaya katkı sağlayacak, hem de ülkeye önemli bir ölçüde döviz kazandıracaktır.

Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerin yasal altyapısını teşkil eden bu anlaşmaların önemli bir kısmı tamamlanmıştır. 1992 yılında 284 milyon doların altında olan Türk Cumhuriyetleri ile dış ticaret hacmi, 2006 yılı sonunda 4 milyar doları aşmış; bu geniş coğrafyanın dört bir yanında inşa edilmiş otel, hastane, iş merkezi, yol, köprü gibi birçok saygınlık projesi Türk müteahhitleri tarafından gerçekleştirilmiştir. 2006 yılı sonu itibariyle müteahhitlerimizin üstlendiği projelerin toplam değeri 18 milyar dolara ulaşmış, Türkiye artık bu bölgede müteahhitlik alanında bir marka haline gelmiştir.[28]

     Yatırımlara bakıldığında ise, tekstil-konfeksiyon, gıda, turizm, iletişim, mağazacılık, eğitim, inşaat malzemeleri, mobilya, bankacılık, elektronik gibi pek çok sektörde toplam değeri 5,7 milyar doların üzerinde yatırım gerçekleştirilmiş; iş adamlarımız, bulundukları ülkelerde katma değer üreterek, istihdam sağlayarak, vergi ödeyerek ülke ekonomilerine katkıda bulunmuşlardır.

Tüm bu gelişmeler, ikili işbirliğinden çok boyutlu ortaklıklara geçişi hedefleyen stratejimizin somut projeler esasında uygulamaya konulmasına imkan sağlayacak altyapının çok büyük ölçüde tamamlandığını göstermektedir.

Ülke
Türk yatırımları
Toplam yatırımlar
Pay (%)
Azerbaycan
2.000
13.400
14,9%
Kazakistan
1.300
22.400
5,8%
Kırgızistan
350
600
58,3%
Özbekistan
750
1.100
68,2%
Türkmenistan
1.300
1.500
86,7%
Toplam
5.700
39.000
14,6%

Tablo–5. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetlerine Yatırımları (milyon $)[29]

Bankacılık ve Finans Sektörü

      Bankacılık ve finansman ilişkilerimize bakıldığında, ülkemiz bankalarının bölgede şubeler açtığını, bazı bankaların KOBİ Yatırım Kredileri verdiğini, Türk Eximbank’ın bölgeye yönelik kredi, garanti ve sigorta programları uyguladığı ve TİKA’nın desteklediği projeler bulunmaktadır. Kredi-finans ilişkilerinin en önemli sacayağını teşkil eden Eximbank kredilerinin işleyişinde ve geri dönüşünde bazı problemler yaşandığı görülmekte olup, bölgeye yönelik yeni bir kredi finansman stratejisinin geliştirilmesi gerekmektedir.

     Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik ihracat ve yatırım faaliyetleri ilk yıllarda Eximbank kredileri ile desteklenmiş ve bu dönemde gerek ihracatımızda, gerek üstlenilen müteahhitlik projelerinde ciddi bir artış görülmüştür. Ancak, kredi desteğinin azalmasıyla birlikte bu olumlu süreç hızla tersine dönmüş, finansman tercihi bakımından Batılı ve Uzak Doğulu firmalar ile rekabet şansı olmayan firmalarımız yavaş yavaş pazardan çekilmeye başlamışlardır.[30]

      Türkiye, Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığına çok hazırlıksız yakalanmıştır. Buna rağmen Türkiye’nin kardeş ülkelerin kalkınmaları için yaptığı katkılar küçümsenmeyecek düzeydedir. Türkiye 1992–1998 döneminde yaklaşık 2 milyar dolarlık dış yardım ve kredi sağlamış olup, bu yardımların %88’i (1,8 milyar dolar) Türk Cumhuriyetleri’ne tahsis edilmiştir. 1992-Mart 2000 döneminde sadece Türk Eximbank tarafından, Türk Cumhuriyetleri’ne (vadesi gelip de ödenmeyen borç taksitleri dâhil) yaklaşık 1,2 milyar dolarlık Türkiye’den ithalat (mal) kredisi ve proje kredisi açılmıştır. Bu 1,2 milyar doların ise %75,7 si (853 milyon dolar) kullandırılmıştır. Mal kredisi kardeş ülkelerin Türkiye’den mal ithalatı için kullandırılmış olup, açılan bu kredilerin vadesi gelen kısmının 50,4 milyon doları geri ödenememiştir.

SONUÇ

       Orta Asya’nın büyük bir bölümünü oluşturan, hızla artan nüfusu olmak üzere dünya petrol rezervlerinin %4-nü doğal gaz rezervlerinin %5-ni oluşturmakta olan Türk Cumhuriyetleri dünya ekonomi ve ticari cazibe merkezi olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Bölgenin refahı büyük ölçüde enerji kaynaklarının nasıl değerlendirileceğine bağlıdır. Bu kaynaklardan en iyi şekilde yararlanarak, bölge içi ticaret ve yatırımların canlandırılması, böylece bölge ülkelerinin ekonomilerinin güçlendirilmesi ve halen sadece doğal kaynaklara dayalı olan ekonomik yapının çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Örneğin bölge, dünyanın belki de en kaliteli pamuğunu üretmesine rağmen, Türkiye dışında henüz tekstil sanayi alanında ciddi bir atılım gerçekleştirememiştir.

      Ülkemizin Türk Cumhuriyetleriyle din, dil ve kültürel bakımdan ortak noktaları bulunması, kardeş ülkelerimiz ile işbirlirliği (ve ye ortaklık) yamamamız gerekçesini büyük nedeni sayılabilir. Yukarıdaki yazılarımızda belirttiğimiz mevcut ilişkiler daha üst seviyeye getirilmelidir dediğimiz zaman, ’’Ne Duruma’’ ve ’’Nasıl’’ sorularıyla karşılaşırız. Bu gün ülkeler (Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye) arasındaki ilişkilere baktığımızda bazı ilişkilerde daha hiç çözülmemiş ya da az seviyede işlem gören ilişkilerle karşılaşırız. Bunları istediğimiz duruma eriştirmemiz için devletlerle birlikte ulusumuzun (Türk ulusu) aynı anda daha doğrusu kamu ve kişisel sektörlerinin işbirliği yapması gerektiğini önemli rollerden biri olduğu düşünülebilir. Ayrıca ticaret, haberleşme, ulaştırma, bankacılık, yatırımcılık, sigortacılık ve vize(sorunlarının ortadan kaldırılması)de daha olumlu adımlar atılmalıdır. Bunun yanı sıra ekonomik faaliyetlerin daha yaygın yanı ticaret alanında önemli etken sınırların yani gümrüklerin birlik olmaları gerekmektedir. ’’Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkileri ne duruma getirilmelidir?’’ sorusun kendi düşüncelerimi söyleyerek yanıtlarsam Türk Cumhuriyetlerinin (Türkiye dâhil olmak üzere) birlik olmaları, daha çok yatırım yapılması, işbirliklerin çoğaltılması, bir birlerine destek olmaları, vergilerin kaldırılması, sınırların kaldırılması(Türk Cumhuriyetleri arasında), politika ortaklığı v.s diğer birçok konularda işbirliği yapmaları gerekmektedir. Günümüzde önceki durumundan daha iyiye giden ilişkilerin maximize edilmesi kardeş bilinen aynı dini, aynı soyu paylaşan ülkelerin uluslararası bakımdan daha nitelik kazanmasını sağlayacaktır. Hatta daha gelişmekte olan kabaca konuşursak geride kalmış Türk Cumhuriyetlerin kalkınması için birlik olmaları daha hızlı ilerleme yolunu çizecektir.

    Türk Cumhuriyetleri’nin şu anda ekonomik durumlarının iyi olmamasın (azgelişmiş olduklarına) rağmen sahip oldukları kaynakları değerlendirip kısa bir zaman dilimi içerisinde durumlarını düzeltecekleri tüm uzmanların ortak düşünceleridir. Tabii bu süreç içinde birlik beraberlik sağlanırsa daha kısa sürede daha iyi sonuçların sağlanacağı fikrindeyim.

***      Kullanılan KAYNAKLAR     ***

v  Mehmet ALAGÖZ, Sinem YAPAR, Ramazan UÇTU, Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimizde Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.

v  İBRAHİMOV Rovşan, Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri: Dünü, Bugünü, Yarını. İpek Şerk Yayınları, Taşkent, 2002

v  AYVADERE Şemsettin, ’’Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi’’

v  Başbakan Süleyman Demirel’in Mart 1993 Birleşik Basın Toplantısı Değerlendirmeleri, “Her şey Türkiye için”.

v  TAŞYÜREK Kaan, ’’Sovyetler Birliğinin Dağılması Ve Türkiye’nin Orta Asya İle İlişkileri’’

v  ÖZDAMAR Ramazan, Türkiye’nin Orta Asya Politikası: Eksikler ve Öneriler. (20.05.2010)

v  T.C. Dış İşleri Bakanlığı, Türkiye-Orta Asya İlişkileri (15.05.2010)

v  Gülay KILIÇ, Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri:1991–2009

v  DTM ve DEİK ülke bültenleri–2006.

v  ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.

v  TURAN Fatih, ÖZDEMİR Atakan, “Türkiye-Türk Cumhuriyetleri Ticari ve Ekonomik İlişkileri Hakkında Değerlendirme”.

v  ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.

v  HAYIR, Meryem. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ticari İlişkiler ve Coğrafyanın Buna Etkisi.

v  ‘’Statistical Review Of World Enerjy–2006’’

v  KARLUK Rıdvan, Türkiye Ekonomisi, Beta Yayınları, İstanbul–1999, “Kazakistan Ekonomisi ve Türkiye ile İlişkileri”

v  KABASAKAL Öner, “Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri İle Ekonomik ve Ticari İlişkileri’’.

*  İstanbul Ticaret Üniversitesi, Uluslararası Ticaret bölümü (yüksek lisans öğrencisi).
[1]İBRAHİMOV Rovşan, Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri: Dünü, Bugünü, Yarını. İpek Şerk Yayınları, Taşkent, 2002
[2] GÖMEÇ Saadettin, Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Üzerine Bir Değerlendirme.
[3]AYVADERE Şemsettin, ‘’Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi’’
[4] Başbakan Süleyman Demirel’in Mart 1993 Birleşik Basın Toplantısı Değerlendirmeleri, “Her şey Türkiye için”.
[5]TAŞYÜREK Kaan, ’’Sovyetler Birliğinin Dağılması Ve Türkiye’nin Orta Asya İle İlişkileri’’
[6]ÖZDAMAR Ramazan, Türkiye’nin Orta Asya Politikası: Eksikler ve Öneriler. (20.05.2010)
[7]T.C. Dış İşleri Bakanlığı, Türkiye-Orta Asya İlişkileri (15.05.2010)
[8]Gülay KILIÇ, Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri:1991–2009
[9]Gülay KILIÇ, Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri:1991–2009
[10] DTM ve DEİK ülke bültenleri–2006.
[11] ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.
[12] TURAN Fatih, ÖZDEMİR Atakan, “Türkiye-Türk Cumhuriyetleri Ticari ve Ekonomik İlişkileri Hakkında Değerlendirme”.
[13]ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.
[14] HAYIR, Meryem. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ticari İlişkiler ve Coğrafyanın Buna Etkisi.
[15] HAYIR, Meryem. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ticari İlişkiler ve Coğrafyanın Buna Etkisi.
[16] HAYIR, Meryem. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ticari İlişkiler ve Coğrafyanın Buna Etkisi.
[17] HAYIR, Meryem. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ticari İlişkiler ve Coğrafyanın Buna Etkisi.
[18] ‘’Statistical Review Of World Enerjy–2006’’
[19]  ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.
[20] ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.
[21]KARLUK Rıdvan, Türkiye Ekonomisi, Beta Yayınları, İstanbul–1999, “Kazakistan Ekonomisi ve Türkiye ile İlişkileri”
[22]KABASAKAL Öner, “Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri İle Ekonomik ve Ticari İlişkileri’’.
[23]TURAN Fatih, ÖZDEMİR Atakan, “Türkiye-Türk Cumhuriyetleri Ticari ve Ekonomik İlişkileri Hakkında Değerlendirme”.
[24]  Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT).
[25] HAYIR, Meryem. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ticari İlişkiler ve Coğrafyanın Buna Etkisi.
[26] TURHAN Fatih, Türkiye – Türk Cumhuriyetleri Ekonomik ve Ticari İlişkileri.
[27] TURHAN Fatih, Türkiye – Türk Cumhuriyetleri Ekonomik ve Ticari İlişkileri.
[28] ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.
[29] TURHAN Fatih, Türkiye – Türk Cumhuriyetleri Ekonomik ve Ticari İlişkileri.
[30] ALAGÖZ, YAPAR, UÇTU. Türk Cumhuriyetleri İle İlişkilerimize Ekonomik Açıdan Bir Yaklaşım.

Paylaşın

İlişkili Makaleler

About Author

admin