Avrupa Birliği “Ortak Tarım Politikası” OTP

Mayıs 30, 2015

|

Kategori:

Avrupa Birliği “Ortak Tarım Politikası”

Son 2 yüzyılda, Sanayi ve hizmet  sektörlerindeki gelişmeler sonucu, gelişmiş ülkelerde milli gelir ve istihdam içinde tarımın payı  % 5’in altına düşmüştür.19 trilyon dolarlık dünya mal ticaret hacmi  içinde tarım ürünlerinin payı ise % 10 kadardır.Buna karşılık, birçok gelişme yolundaki ülkede, tarım ekonomideki en önemli sektör olma vasfını koruyor. Bu ülkelerden bazılarında,  toplam ihracat içinde tarım ürünleri ihracatının payı, 1-2 ürüne bağlı olarak % 80-90 oranında yer tutuyor.                                         Diğer taraftan, ekonomi ve istihdamdaki payı azalsa da, Dünya nüfusundaki artış ve gıda sağlığı gibi nedenlerle tarım sektörünün, siyasi,  sosyal ve ekonomik açılardan giderek daha çok önem kazandığı gözlemlenmektedir. İç politik nedenler de tarımla ilgili kararlarda etkili olmaya devam ediyor. Gerçekten, insanlar cep telefonu veya turistik gezilerden kolaylıkla vazgeçebiliyor ama ekmeksiz ve gıdasız kalınca büyük sorunlar ortaya çıkıyor.

Tarım’ın sorunları ve özellikleri:

 Tarım sektöründe arz talep elastikiyeti çok düşüktür. İnsanların iradesi dışında, iklim koşulları üretimin bol ya da kıt olmasına yol açabiliyor. Bu nedenle fiyat istikrarı ve klasik arz talep dengesi kolaylıkla sağlanamıyor. Ayrıca, dönemsel üretim zorunluluğu nedeniyle fiyatlar artınca arz hemen arttırılamıyor. Buna karşılık, üretim fazlası nedeniyle fiyatlar düştüğünde ise tüketim artmıyor. Gelir düzeyindeki artışlar gıda ürünleri tüketiminde önemli bir artış sağlamıyor. Üst gelir gruplarının gıda ürünleri tüketimi değil ithal malları talebi artıyor. Sadece gelirin daha adil ve dengeli dağıtımı gıda ürünleri talebini arttırabiliyor. Ancak, bu da kısa vadede etkili olabilecek bir husus değildir.

Genel olarak, çiftçilerin ve tarım sektöründe çalışanların geliri, diğer sektör çalışanlarıyla karşılaştırıldığında, çok düşük düzeydedir. Fiyatlar ve dolayısıyla gelirler istikrarlı değil. Tarım da çalışanların sosyal güvenlikleri yok denecek düzeydedir. Çiftçiler kendilerini güvende hissetmiyor. Fiyatlar yükselince çiftçilerin geliri değil, aracıların kârı artıyor.

Öte yandan, Gıda ürünlerindeki artışlar, neredeyse otomatik bir şekilde enflasyonu arttırıyor. Bu durum tabiatıyla hükumetlerin devreye girmesine yol açıyor. Çeşitli tedbirler alınıyor. Tarımsal sigorta sistemleri geliştiriliyor. Destekleme alımları yapılıyor. Fiyatlar çok artınca da ithalat izinleri veriliyor. Bu durumda, başta AB, ABD, Japonya olmak üzere, birçok ülkenin, tarım sektörü ve gıda ürünleri piyasalarında üretim, pazarlama ve iç ve dış ticaret konularını düzenleme yoluna başvurduklarını gözlemliyoruz. Ancak, tarım sektörü çok karmaşık ve müdahalelerin mali ve sosyal maliyetleri çok yüksektir. Bu nedenle sanayileşmiş ve zengin ülkeler tarım sektöründe kendi ihtiyaçlarına uygun tarım politikaları uyguluyorlar ve yeterli mali olanaklara sahip olduklarından yardımlara daha çok kaynak ayırabiliyorlar. ABD fiyat desteği ve stok yönetimini ön planda tutuyor, zaman zaman bazı temel ürünlerinin ticaretini siyasi amaçlarına uygun olarak yönlendiriyor. Japonyada temel temel gıda maddesi olan pirinç, stratejik ürün olarak değerlendiriliyor. Bu çerçevede, pirinç tarlasında çalışanların başka işlere yönelmemesi ve pirinç üretiminin azalmaması  için üretim teşvik ediliyor, ithalat kısıtlanarak pirinç üretiminde çalışanların gelirlerini belli bir düzeyde tutmaları hedefleniyor. Gerçekten, birkez  pirinç tarlalarında çalışamayı bırakıp şehirlere göçedenlerin tekrar tarlalarına ve zorlu üretim koşullarına geri  dönmelerinin neredeyse imkansız olduğu dikkate alınıyor. Benzer şekilde, başka birçok ülkede de çeşitli teşvik ve koruma amaçlı politikalar uygulanmaktadır. Bütün bu uygulamalar içinde en başarılı örneğin Avrupa Birliği’nin ORTAK TARIM POLİTİKASI’ (OTP) olduğu söylenebilir. ABD ve AB’nin tarım destekleri 100 milyar euro’yu aşmakta, Japonya tarıma 50 milyar Euro’nun üstünde bir destek sağlamaktadır. Türkiye için bu rakam 13-15 milyar euro düzeyindedir.

Tarım ürünleri ticareti : 

İkinci Dünya savaşı sonunda dünya ticaretinin serbestleşmesi ve düzenlenmesi ve bu suretle refahın artarak barışın devamlı korunması amacıyla GATT anlaşması imzalandı. Gerçekten, GATT Sanayi sektöründe  gümrük vergilerinin düşürülmesine, kotaların kaldırılmasına ve ticaretin önemli ölçüde  gelişmesine olanak sağlamıştır. Buna karşılık, GATT’a taraf ülkeler tarım ürünleri politikalarında ve ticaretinde aynı  serbestiyi ve gelişmeyi sağlamaktan kaçınmışlar ve korumacı bir tutum izlemişlerdir.  GATT sistemi 50 yıla yakın bir süre uygulanmış ancak bazı alanlarda yetersiz kalması sonucu 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü kurulmuştur. DTÖ üye ülkeleri tarım  ürünleri ticaretinin de, sanayi malları alanında olduğu gibi, serbestleştirilmesi, tarım ürünleri ticaretinin  gelişmesi ve tarım sektörüne yapılan yardımların düzenlenmesi amacıyla DTÖ tarım anlaşmasını imzalamışlardır. Bu çerçevede bazı yardım türleri yasaklanmış, bazıları için belirli bir düzenleme sağlanması öngörülmüştür. Ancak,  daha sonra, DTÖ Doha ve Bali  Bakanlar toplantılarında  alınan kararlara rağmen,  15 yıldır sürdürülen çalışmalar, tarım sektörünün kendine özgü güçlükleri ve ABD ve AB başta olmak üzere birçok üye ülkenin tarım sektörüne ve çiftçilere yaptıkları yardımlar nedeniyle öngörülen  sonuçlara ulaştırılamamıştır. DTÖ Tarım müzakereleri devam etmektedir.

AB ve ABD’nin büyük önem atfettikleri işbirliği ve serbest ticaret Transatlantik anlaşmasının müzakerelerinde de tarım konusunda bazı anlaşmazlıklar çıkması ve bu durumun anlaşmayı geciktirmesi olasıdır. Zira, her iki taraf,  ABD daha fazla olmak üzere, tarım ürünlerine yüzlerce milyar abd doları üretim ve ihracat yardımı sağlamaktadır ve çeşitli nedenlerle bu politikalarından kolay kolay  vazgeçmeleri güç gözükmektedir.

Ortak tarım Politikası (OTP)

1957 de kurulan AB’nin temelini Gümrük Birliği oluşturmaktadır. Bu husus esasen Roma Anlaşmasının 9 uncu  maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Roma Anlaşmasının 38 inci maddesi çerçevesinde oluşturulan OTP’nin ise Avrupa bütünleşmesinin çimentosu olduğu ifade edilmektedir. Gerçekten AB’nin kurulduğundan bu yana geçen 60 yıla yakın sürede hiçbir alanda tarımdaki kadar bütünleşme sağlanamamıştır. Bunda, daha çok sanayileşmiş Kuzey ile tarımın önemli olduğu güney ülkeleri arasındaki denge arayışının  ve sistemin sonuç olarak bütün üye ülkeler için yararlı olmasının etkin olduğu kuşkusuzdur. OTP, başlangiçta FEOGA (Avrupa Tarımsal Garanti ve Yönlendirme Fonu ) tarafından yürütülmüştür. Fon’un harcamaları, tarım ürünleri ithalatında alınan gümrük vergisi ve fark giderici vergi gibi girdiler (%20)  ve  üye devletlerin katkılarından karşılanmaktadır.  AB bütçesinin yaklaşık yarısı  tarım sektörü ve çiftçiler için harcanmaktadır. Bu alanda gerçekleştirilen reformlar sonucunda FEOGA’nın yönlendirme işlevi ve ürün bazında doğrudan yardımların yönetilmesi  ile FEAGA görevlendirilmiştir. Ayrıca, son dönemde önemi giderek artan kırsal kalkınma yatırımları ise FEADER tarafından yürütülmektedir.

OTP iki temel hedefi gerçekleştirmeyi öngörüyor :

– Tek Pazar  : ekonomik bütünleşmenin doğal gereği olarak gerçekleştirilmelidir.                            

– Topluluk içi tercih: Bir üye ülkenin tarım ürünü ithal ihtiyacı Birlik içinden sağlanmalıdır.  

Bu iki temel konunun piyasa mekanizması ile gerçekleştirilmesi çeşitli yöntemler öngörülmüştür. Örneğin, AB’de en pahalı buğdayın üretildiği Duisburg bölgesi fiyatı “Referans fiyatı” olarak alınmakta, Referans fiyatı  ile ithal fiyatı arasındaki fark “ telafi edici vergi” olarak hesaplanmaktadır. Buğday’ın  ithal fiyatına sözkonusu fark ve ithal limanı ile Duisburg arasındaki nakliye bedeli de eklenmekte ve  gümrük vergisi bunların toplamı üzerinden tahsil edilmektedir. Şeker sektöründe  pancar ekicilerinin  ve fabrikaların üretimleri belli kotalara bağlanmakta ve kota dahilinde yapılan ihracata ciddi teşvikler verilmektedir. Bu tür  uygulamalar sonucunda, birçok üründe ithalat ticari olarak hemen hemen imkansız hale gelmekte ve AB içindeki ihtiyaçlar zorunlu olarak Birlik üyesi bir başka ülkeden karşılanmakta bazı ürünlerin ihracatına olanak sağlanmaktadır. AB’nin kurulmasından bu yana, üye ülkeler arası ticaretin çok artmasının nedenlerinden biri de bu  politika ve uygulamalardır

Roma anlaşması çerçevesinde ortak piyasa sistemine  , meyve ve sebze, hububat, yağlı tohumlar, pirinç, şeker tütün ,büyük ve küçük baş hayvanlar, yumurta ve kümes hayvanları, etil alkol,  şarap ve muz gibi ürünler girmektedir. Görüleceği gibi, OTP  balıkçılık ve deniz mahsulleri, tropikal  ürünler ve bazı birkaç ürün  dışında hemen hemen önemli tüm tarım ürünlerini kapsamaktadır.

 OTP yukarıdaki 2 temel hedefi gerçekleştirirken başlıca şu hususları da amaçlamaktadır:  

–  Tarım ürünlerinde yeterli üretim ve dolayısyla Avrupa’nın gıda güvencesini sağlamak,

–  Tarımsal üretimde verimliliği arttırmak,                                                                                    

 – Sermaye yoğun yatırımları, makineleşmeyi teşvik etmek,

 –  Tarım sektöründe çalışanlara uygun yaşam düzeyi sağlamak,                                                                                         

–  Tarım ürünleri piyasasında istikrar sağlamak,                                                                                  

–  Tüketicinin makul fiyatlarla tarım ürünleri satın almasını sağlamak,

 50 yılı aşkın süredir AB tarım politikalarının uygulanmasında yukarıdaki hususların titizlikle göz önünde tutulması sonucu Avrupa Birliği aşağıdaki kazanımları sağlamıştır:     

–  AB tarımda kendine yeterli duruma gelmiştir.                                                                              

–  AB  tarım ve özellikle gıda ürünlerinde net ithalatçı iken ihracatçı olmuştur.                          

–  Tarım ürünlerinde Fiyat istikrarı sağlanmıştır.                                                                                                               

–  Tarımsal yatırımlar ve   tarım ürünleri fiyatlarındaki artış,  tarım makineleri,  ilaç ve gübre üretimi sanayilerinde önemli gelişmelere yol açmıştır.                                                   

–  Tarımda çalışanların  gelirlerinin artması yeni bir tüketici grubunun ortaya çıkmasına, tarımsal bölgelerde hizmet sektörünün hızlı bir şekilde gelişmesine yol açmış ve bu suretle hem kentlerin yoğun göç almaması, hem de tarım üretiminde üretiminin en önemli unsuru olan çiftçi nüfusunun stratejik bir sayının altına inmemesi sağlanmıştır.                                                        

–  Üretim fazlası sayesinde, özellikle en az gelişmiş ülkelere gıda yardımı yapılmıştır. Bir yandan, söz konusu ülkelerin gıda ihtiyacı karşılanırken,  diğer taraftan bu durum AB dış politikası ve özellikle bazı üye ülkelerin eski sömürgeleri ile ilişkileri açısından yararlı olmuştur.                                                                                                                                               

–   Ortak Tarım Politikası 1980’lerden sonra Birliğe katılan başta Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerin gelirlerinin artmasına olanak sağlamış ve AB’ne entegrasyonlarını kolaylaştırmıştır. Yunanistan’ın pamuk ihracatçısı olmasında   bu sektördeki AB politikasının etkili olduğu kuşkusuzdur.

Tabiatıyla bu kadar kapsamlı bir politikanın uygulanmasında zaman zaman, aksaklıklar olmuş, yanlışlıklar da yapılmıştır. Örneğin, başlangıçta  teşvik edilen et ve süt sektörlerinde üretimdeki artış, iç ve dış piyasa talebini çok aşmış, tarım bütçesine yük olunca da çare olarak büyükbaş hayvanların kesilmesine prim verilmeye başlanmıştır. Bu ve buna benzer yanlışlık ve aksaklıkların tarım politikası reformlarına yol açmış olması da doğaldır. Öte yandan, DTÖ tarım anlaşmasında kabul edilen temel ilkelerin OTP ‘nin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı yarattığı kuşkusuzdur. Ancak, da önce de  belirtildiği şekilde bu alandaki gelişmeler çok ağır  ilerlemektedir.

OTP ve Türkiye

1959-80 döneminde Türkiye ve Yunanistan AB tarafından hep birlikte anılmış ve  AB iki ülke ile ilişkileri, diğer birçok uluslar arası alanda olduğu gibi, benzer  şekilde yürütülmüştür. 1980’li yılların başlarında Yunanistan ile tam üyeliği gündeme gelmiştir. Aynı dönemde Afganistan’ın işgali, İran’daki gelişmeler ve İran-Irak savaşı’nın yarattığı ortamda  Türkiye’nin de  Yunanistan ile birlikte AB’ye tam üyeliğinin gerçekleşebilek olduğunu düşünüyorum. 12 eylül’ün bir engel olduğu söylenebilir. Ancak, yukarıda belirtilen galişmeler o kadar önemlidir ki, duruma uygun çözümlerin bulunabileceği  kanısındayım. O tarihlerde Maastrich ve Helsinki kriterlerinin de olmadığı dikkate alınmalıdır. Yunanistanda 1967 Albaylar cuntasının darbesi sonucu AB, ya da  o tarihteki adıyla AET Yunanistan ile ilişkilerini vakit geçirmeden dondurmuş, 12 eylül sonrasında AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler, soğuk da olsa, devam etmiştir. Çeşitli nedenlerle bu fırsattan yararlanılamamıştır. O dönemde Türkiye’nin tam üyeliği gerçekleşmiş olsa idi, türk tarımının, OTP olanakları sayesinde temelden yenileneceğini ve ekonomik ve sosyal büyük bir atılımın sağlanmış olacağını söyliyebiliriz. 1980’li yıllarda AB’ne üye olan önce Yunanistan, daha sonra da İspanya ve Portekiz OTP uygulamalarından büyük yarar     sağlamışlardır. Türkiye zamanında bu olanaktan yararlanamadığı gibi, bugün  AB’ye tam üyelik müzakerelerinde tarım sektörü en zor başlıklardan birini teşkil etmektedir.

Sonuç ve değerlendirme

Tarım sektörümüz bugün önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Türkiye tarımda kendine yeterli bir ülke olma vasfını kaybetmiş, net gıda ürünleri ithalatçısı haline gelmiştir.Tabiat koşullarındaki olumsuzlukların yanı sıra istikrarlı bir tarım politikamız yoktur. Tek tek ürün bazında fiziki planlama yapılamaması sonucu, gelirler maliyetleri karşılamadığından çiftçilerimiz ekim yapmamakta, arazilerini adeta mecburi nadas’a bırakmaktadırlar. Çiftçilerimizin geliri düşmekte, tarımsal verimlilik azalmaktadır. Ülkemizin ve dünya’nın geleceği açısından çok önemli olan bu alanda yeni politikalar uygulanmaz ise durum gelecek yıllarda daha da olumsuz hale gelebilir.

Bu çerçevede, yeni bir tarım politikası için çalışmalara, ilgili tüm kişi ve kurumların katılımıyla, vakit geçirilmeden başlanması yararlı olacaktır. Bu çalışmalarda yukarıda kısaca açıklanan OTP ilke ve amaçları göz önünde tutulması yararlı olacaktır. Tabiatiyle, ülkemizin koşulları,  çiftçilerimizin ihtiyaçları,  üretim, beslenme ve ihracat açısından önemli buğday, şeker pancarı, şeker, et ve süt üretimi, yağlı tohumlar, diğer tahıllar, fındık, pamuk tütün, ipek böcekçiliği, meyve-sebze, hayvancılık ve et mamulleri gibi,  stratejik ve hassas ürünler  ayrı ayrı incelenerek değerlendirilmeli ve bunlarla ilgili politika ve uygulamalar bu çerçevede saptanmalıdır. Öte yandan, tarım ürünleri iç piyasa ve pazarlama koşulları yeniden düzenlenmeli, günün koşullarına uydurulmalıdır. Aynı şekilde, dış piyasa koşulları ve Dünya Ticaret Örgütü kuralları ile DTÖ tarım ve gıda sağlığı anlaşmalarının  da dikkate alınması gerektiği tabiidir.

Tarım sektörümüzün desteklenmesinde en önemli hususlar, istikrarlı ve kalıcı bir politika oluşturulmalı, üretim planlamasına olanak verecek şekilde girdi maliyetlerinin hesaplanmalı  ve destek alım fiyatları da  ekimden önce saptanarak ilan edilmelidir. Su baskını, kuraklık gibi durumlarda hasat sonrası özel yardımlar doğal olarak yapılacaktır. AR-GE ve çevre’ye ilişkin yardımların ürünlerin tüketim bölgelerine ve limanlara ulaştırılması hususlarının ayrıca dikkate alınması gerektiği kuşkusuzdur..

Tarım her açıdan çok önemli ve girift bir sektördür. Bu yazıda AB tarım politikası ile ilgili özet bilgiler ve düşüncelerimiz kısaca özetlenmeye çalışılmıştır, GDO , tohum ve ilaç kullanımı, makineleşme ve tarım alanlarının birleştirilmesi gibi teknik konulara değinilmemiştir. İlave  ve ayrıntılı bilgilere,ilgili Web sitelerinden, EU ve  WTO sitelerinin tarım bölümlerinden, www.istemiparman.com.tr dış ticaret sayfamızdan da ulaşabilirsiniz.

İstemi Parman, Mayıs 2015

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Paylaşın

İlişkili Makaleler

CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA DAİR
14 Mayıs seçimleri: Yeni bir yol ayrımı

About Author

admin