MONTREUX BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ (ULUSLARARASI HUKUK VE STRATEJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRMELER)  

Nisan 9, 2021

|

Kategori:

 İstemi Parman, 05.04.2021

                                  ÖNSÖZ

Son günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ile ortaya çıkan  görüşlerin Montreux Sözleşmesi ile ilgili tartışmaları yoğunlaştırdığını gözlemliyoruz.  Konunun bu ölçüde  tartışılması beni şaşırtıyor. Gene de Sözleşme’nin  bazı temel hükümlerini kısaca hatırlatmanın yanı sıra, uluslararası hukuk ve stratejik açıdan kişisel düşüncelerimi  ilgilenenlerin bilgisine sunmak istedim.

Montreux Sözleşmesi’nin  sahibi konumunda olan Türkiye’nin, hangi nedenle olursa olsun, hangi baskıya maruz kalırsa kalsın Montreux’nün feshi veya değiştirilmesine yönelik herhangi bir girişime, kesin olarak baştan karşı çıkması, konunun kamuoyunda tartışmaya bile açılmaması  gerekir. Aksine bir davranış, bazı ülkeler nezdinde, ülkemiz için hayati önemdeki bu konuyu  gündeme getirmek istediğimiz gibi bir algı yaratacağından  akılla ve tabii ülke çıkarları ile kesin olarak bağdaşmayacağını ve çeşitli tehlikelere yol açabileceğini düşünüyorum.

Her şeyden önce, Taraf ülkelerin Sözleşme’nin koyduğu ilkeler ve kurduğu  dengeler ile ilgili hükümleri benimsedikleri, bunlarda bir değişiklik yapılmasını  zorlaştırıcı ve hatta engelleyici kilitleri koymalarından açıkça anlaşılmaktadır. Bu konuda sadece Türkiye’nin  diğer ülkelerden farklı olarak, özel haklara  sahip olduğunu vurgulayalım.

NEDEN ÖNEMLİ

Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının, bağımsızlığının  ve toprak bütünlüğünün dayandığı  uluslararası temel belgedir. Ancak, Antlaşmanın müzakere edildiği savaş sonrası dönemin özel koşulları nedeniyle İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan geçiş rejimi istediğimiz gibi şekillendirilememiş ve Boğazlardan  geçiş ve ülkenin güvenliği konusunda  mutlak bir hakimiyet sağlanamamış, bazı boşluklar oluşmuştu.

Türkiye, 1930’lu yılların ilk yarısından itibaren uluslararası koşullarda oluşan gelişmeleri  göz önünde bulundurarak , 1935 yılının Kasım ayında Boğazlar statüsünün Türkiye lehine değiştirilmesi için diplomatik girişimlere başlamış ve bu girişimler sonucu ilgili devletlerin iştiraki ile  22 haziran 1936 da  Montreux de bir konferans düzenlenmiştir. Müzakereler, 28 gün gibi kısa bir sürede tamamlanarak  ve 20 temmuz 1936 da “Montreux Boğazlar Sözleşmesi”  imzalanmıştır.

Sözleşme, Kurtuluş savaşının askeri zaferle sonuçlanarak Cumhuriyetin kurulmasından sonra sağlanan en büyük diplomatik başarıdır. Lozan’da açık kalan  konular kapatılmış, Boğazlar Komisyon’u kaldırılmış, geçişlerin düzenlenmesi ve kontrolü türk makamlarının tek yetkili haline gelmiş, Boğazlar’ın gayri askeri statüsüne son verilerek bölgenin savunması tamamen Türk ordusunun kontrolüne girmiş ve ülkenin egemenlik  ve bütünlüğü tam olarak sağlanmıştır.

Birçok devletin farklı hedeflerinin uzlaştırılarak, ancak özellikle Türkiye’nin çıkarlarına  uygun büyük bir diplomatik ve stratejik zafere  ulaşılmasında  Mustafa Kemal’in eşsiz öngörüsü ve siyasi dehasının yanısıra, Türkiye’nin o dönemdeki uluslararası saygınlığının etkili olduğuna kuşku yoktur.

Osmanlı imparatorluğunun Birinci Dünya savaşına , tabir caizse itiş kakışla, girmesine yol açan alman “Goeben ve Breslau“zırhlıları olayını hatırlayalım. Ayrıca, İkinci Dünya savaşı sırasında, Almanya’nın  en güçlü gözüktüğü ve Rusya’ya karşı Barbarossa harekâtını başlattdığı bir dönemde, Türkiye Alman savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişiyle ilgili talebi, Montreux Sözleşmesi kurallarını ileri sürerek reddetmiş ve  istemediği bir savaşa katılmasına yol açabilecek  bir durumu  engelleme imkânını bulmuştur.

Bütün bunlar dikkate alındığında, Montreux Sözleşmesi’nin yarattığı dengelerin ne kadar  önemli olduğu açıkça görülecektir. Nitekim, kıyıdaş veya değil, imzacı veya değil, tüm ülkelerin güvenlik gereklerini ve ulaşım serbestisiyle sağlanan ticari yararlarını karşılayacak hükümler içermesi nedeniyle, 1936’dan bu yana dünyadaki ve uluslararası ilişkilerdeki çok önemli değişikliklere ve  sıcak ve soğuk savaşa rağmen Sözleşme 85 yıldır yürürlükte kalmaya devam ediyor. Bu konuda Türkiye’nin Sözleşme hükümlerini mutlak bir tarafsızlık ve ciddiyetle uyguluyor olmasının da etkili olduğuna kuşku yoktur. Gerçekten, Stalin’in 1939 ve 1946 yıllarında, hiçbir yankı bulmayan talepleri dışında, ne  20 yıllık dönemin sona ermesinden  önce ne de daha sonra toplam 85 yıldır hiçbir Akit Taraf  Sözleşme’nin feshi veya herhangi bir maddesinin değiştirilmesi talebinde bulunmamıştır.

Sözleşme’nin , kıyıdaş olmayan ülke savaş gemilerinin  Boğazlar’dan geçişlerini sağlayan  düzenleme ve kısıtlamalarla ilgili hükümlerinin   doğrudan Türkiye’nin güvenliğini sağlama amacına yönelik olduğu  kuşkusuzdur. Aynı şekilde, kıyıdaş olmayan ülkelerin  Karadeniz’de bulunduracakları savaş gemilerinin  tonaj ve süre  açısından sınırlandırılması da, başta Karadeniz’de en uzun kıyısına (Ukrayna ile birlikte) sahip Türkiye olmak üzere, diğer bölge ülkelerinin de güvenliği açısından özel bir önem taşıyor.  Gerçekten, bir kısıtlama  olmaması durumunda kıyıdaş ülkelerin yanısıra, ABD, Çin ve belki de başka ülkeler savaş gemilerinin Karadeniz’e doluşmasının, bölgeyi Basra körfezine, Boğazlarımızı ise Hürmüz boğazına benzetebileceği akla gelmektedir. Savaş gemilerinin bir bölgede yoğun olarak bulunmalarıyla ortaya çıkacak “amiral battı” oyunu, ciddi sürtüşme ve çekişmelerin meydana gelmesine ve  durumun giderek çatışmalara dönüşmesine yol açması ihtimal dışı değildir. Böyle bir gelişmenin  kıyıdaş ülkeler için olduğu kadar, Dünya barışı için de, ne kadar büyük tehlikeler yaratabileceğini  belirtmeye  gerek dahi yoktur.

TEMEL HÜKÜMLER

Bu yazımızda Montreux sözleşmesinin  bazı temel maddeleri, uluslararası hukuk, siyaset ve stratejik etkileri açılarından irdelenmiştir.  Diğer bazı maddeler ve  ayrıntılarla ilgili tamamlayıcı bilgiler  Sözleşme metni ile bu konudaki çok sayıdaki  yayından edinilebilir.

AMAÇ : Sözleşme, 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşmasının  23 Maddesiyle kurulmuş olan düzeni, Türkiye’nin egemenlik ve güvenliğinin yanısıra, Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliğini de sağlamak için değiştirilmesi amacıyla imzalanmıştır.  Bununla birlikte, sözkonusu olan  özellikle Türkiye’nin  güvenliğidir. Montreux Konferansı’nın  Türkiye’nin girişimiyle toplanmış olması bu hususu açıkça gösteriyor.  Ayrıca, Sözleşme‘nin giriş bölümünde, Bulgaristan, Romanya ve SSCB’nin  ayrı ayrı zikredilmeyerek sadece kıyıdaş ülkeler olarak belirtilmiş  olmaları, buna karşılık  Türkiye’nin  adının özel olarak vurgulanmış olması dikkat çekiyor. 

İMZACI KIYIDAŞ ÜLKELER : Bulgaristan, Romanya, Sovyetler Birliği  ve Türkiye

KIYIDAŞ OLMAYAN ÜLKELER:  Birleşik Krallık, Yunanistan, Fransa, Japonya ve Yugoslaya

İtalya, Habeşistan’ın işgali ile meşgul olduğundan Konferans’a katılmamış, daha sonra 2 mayıs 1938 de Sözleşmeye Taraf olmuştur. ABD “izolasyon” politikası nedeniyle o tarihlerde konu ile ilgilenmemiştir. Japonya ise 8 eylül 1951 de Sözleşmeden ayrılmıştır.

BOĞAZLAR TERİMİ: “Boğazlar” genel deyimiyle belirtilen  Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz (İstanbul) Boğazı’nı kapsamaktadır.

Adı “Montreux Boğazlar Sözleşmesi” olsa da, Sözleşme’nin Karadeniz’i de kapsadığı unutulmamalıdır.

BOĞAZLARDAN GEÇİŞ SERBESTİSİ

“Yüksek Akit Taraflar, Boğazlar’da denizden geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesini kabul ederler ve doğrularlar”( Md.1).

Bu hüküm, uluslararası deniz hukukunun doğal su yolları ile ilgili  temel  kuralının ifadesidir. Ticaret ve savaş gemilerinin Boğazlar’dan hangi koşullara uygun olarak geçebilecekleri konusu aşağıda  belirtilmiştir.

TİCARET GEMİLERİNİN GEÇİŞİ (Md.2-7)

“Ticaret gemileri  hangi bayrak ve yüke sahip olurlarsa olsunlar, Boğazlardan ücret ödemeden, ön bildirim yapmadan, gece ve gündüz,  serbestçe geçebileceklerdir”(Md.2).

Türkiye ve Kıyıdaş devletlerin hükümranlık ve güvenlik gerekleri ile birlikte  Serbest geçiş ilkesi, Sözleşme’nin, omurgasını oluşturmaktedır . Bilindiği gibi, bu husus, 17. yüzyıl başlarında  Grotius tarafından ilk ifadesini bulan ve o dönemden  beri yerleşmiş uluslararası bir kural olan “denizlerde ulaşım serbestisi” ilkesinin bağlayıcı olduğunu vurguluyor. Nitekim, Sözleşme’nin sona ermesi ile ilgili 28 inci maddenin 2. fıkrasında “Bununla birlikte, işbu Sözleşme’nin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır”denilmektedir. Bu suretle, Sözleşme sona erse de  “geçiş serbestisi” ilkesinin süresiz korunacağı açıkça hükme bağlanmıştır.

Bilindiği gibi, ticaret gemileri, açık denizlerin yanısıra, ulusal karasularından da, bazı çevresel ve ulaşım güvenliği kısıtları dışında zararsız geçiş hakkına sahiptir. Bu çerçevede, Türkiye’nin de, çevre, sağlık,  ulaşım ve geçiş güvenliği gibi genel ve özel  kabul görmüş kurallar dışında, Boğazlar’da ulaşım serbestisini engelleyici bir uygulama yapamıyacağını da belirtmek gerekir.  Türkiye gemilerin Boğazlar’dan geçişi sırasında olası bir kazayı engellemek  ve sair benzer hususlarda Uluslararası Denizcilik Örgütü ile anlaşarak gerekli  düzenlemeleri yapmıştır. Alınan tedbirler sonucunda bir süredir Boğazlarda ciddi bir kaza meydana gelmediği görülmektedir.

Denizlerde ulaşım serbestliğini engellemenin veya bu yöndeki çabaların tarihte birçok siyasi çekişmeye ve savaşa yol açtığını biliyoruz (son olarak günümüzde Güney Çin denizindeki ABD-ÇİN çekişmesi bu konuda ciddi bir örnektir).

SAVAŞ GEMİLERİNİN BOĞAZLARDAN GEÇİŞİ VE TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ (Md. 8-17)

–  “Barış zamanında, uçak gemileri ve denizaltılar dışında hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler, ister Karadeniz’e kıyıdaş olan ister olmayan Devletlere bağlı bulunsunlar, bayrakları ne olursa olsun, Boğazlar’a gündüz ve 8 gün önceden diplomatik yolla ön bildirimde bulunmak koşuluyla girerlerse, hiçbir vergi ya da harç ödemeksizin Boğazlar’dan geçiş özgürlüğünden yararlanacaklardır (Md. 10).

–  “Yakıt taşımada kullanılan  küçük tonajlı donanma yardımcı gemileri için ön bildirim’e gerek yoktur” (Md. 9).

–  “Sadece kıyıdaş devletlerin 15.000 tonun üstündeki hattıharp gemileri ön bildirim koşuluyla tek başlarına ve en çok 2 torpido eşliğinde Boğazlardan geçebilirler” (Md.11).

–  “Karadeniz’e kıyıdaş Devletler, bu deniz dışında yaptırdıkları ya da satın aldıkları denizaltılarını, deniz üslerine katılmak üzere  veya bu deniz dışındaki tezgâhlarda onarılmak üzere Boğazlar’dan geçirme hakkına sahip olacaklardır.  Denizaltıların gündüz ve su üstünden gitmeleri ve Boğazlar’dan tek başlarına geçmeleri gerekecektir” (Md.13).

–  “Boğazlar’da transit geçişte bulunabilecek yabancı (kıyıdaş veya değil) deniz kuvvetlerine mensup gemilerin en yüksek (tavan) toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacak ve  dokuz gemiden  fazla sayıda olmayacaktır. Kıyıdaş olan ya da olmayan devletlerin, Boğazlar’daki bir limanı ziyaret eden gemileri bu tonaja katılmayacaktır” (Md.14) .

–  “Boğazlar’dan transit geçen savaş gemilerinin taşıdıkları uçaklar hiçbir durumda kullanılmayacaktır”  (Md.15).

–  “ Yukarıda sözü edilen kısıtlamalar herhangi bir tonajda ya da kuruluşta olan bir deniz kuvvetinin, Türk Hükümetinin çağrısı üzerine, Boğazlar’daki bir limana sınırlı bir süre için bir nezaket ziyaretinde bulunmasına hiçbir biçimde engel olmayacaktır” (Md. 17) .

KIYIDAŞ OLMAYAN ÜLKELERİN KARADENİZ’DE BULUNDURABİLECEKLERİ  SAVAŞ GEMİLERİ (Md.18-19)

–  “Kıyıdaş olmayan ülkelerin barış zamanında Karadeniz’de bulundurabilecekleri gemilerin toplam tonajı 30.000‘i aşmayacaktır.  Kıyıdaş bir ülkenin donanma gücü Sözleşme’nin imza tarihinden sonraki bir dönemdeki tonajını  10.000 artırmış olması halinde sözkonusu tonaj 45.000’e kadar çıkarılabilecektir” (Md.18).

Günümüze Rus Karadeniz filosu sözkonusu tonajı aştığı cihetle, kıyıdaş ülkelerin Karadeniz’de bulundurabilecekleri savaş  gemilerinin toplam tonajı 45.000 tona ulaşabilecektir. Bu çerçevede sadece bir ülkenin mesela ABD’nin savaş gemilerinin toplam tonajı da 30.000 ton olabilecektir. Rus Deniz gücünün 700.000 ton üstünde olduğunu, büyük kısmının Baltık, Kuzey ve Pasifik’te bulunduğunu, Karadeniz filosunun (donanmanın % 15 ‘i kadar)  en büyüğü Moskva -12.500 t.- olmak üzere 4500,3500,1000 ve 1000 ton’un altında muhtelif gemilerden oluştuğunu hatırlatalım. 

–  “Kıyıdaş olmayan bir devletin Karadeniz’deki deniz gücü sözkonusu tonajların 2/3 ünü geçmeyecektir. Kıyıdaş olmayan Devletlerin savaş gemileri bu denizde yirmibir günden çok kalamayacaklardır”(Md.19).

SAVAŞ VE SAVAŞ TEHDİDİ DURUMU 

–   “Savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, savaş gemileri 10. maddeden 18. maddeye kadar olan maddelerde belirtilen koşullarla aynı koşullar içinde, Boğazlar’da tam bir geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bununla birlikte, savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi yasak olacaktır” (Md.20)

SAVAŞ GEMİLERİNE GEÇİŞ YASAĞI (Md.21-22)

–   “Savaş zamanında, Türkiye savaşan ise, savaş gemilerinin geçiş serbestisi olmayacak, savaş gemilerinin geçişi konusunda Türk Hükümeti tümüyle dilediği gibi davranabilecektir” (Md.21) .

–  “Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi  karşısında sayarsa,  işbu Sözleşme’nin yukarıdaki 21. maddesi hükümleri uyarınca serbest geçiş hakkı uygulanmayacak,  böyle bir durumda da Türk hükümeti dilediği gibi davranabilecektir” (Md.22).

Bu hüküm, Savaş tehdidi  olup olmadığı kararının Türkiye tarafından  belirleneceği anlamına gelmektedir. Ancak bu karar Milletler cemiyetine bildirilecek ve Milletler Cemiyeti üçte iki çoğunlukla aksine bir karar verirse uygulanamıyacaktır.

Yukarıdaki fıkranın Türkiye’ye tanıdığı yetkinin Türkiye’ce kullanılmasından önce Boğazlar’dan geçmiş olan, böylece bağlama limanlarından ayrılmış bulunan kıyıdaş olan veya olmayan devletlerin savaş gemileri, bu limanlara dönebileceklerdir. Bununla birlikte, Türkiye, davranışıyla işbu maddenin uygulanmasına yol açmış olabilecek devletin gemilerini bu haktan yararlandırmayabilecektir.

UÇAK GEÇİŞLERİ (Md.23)

-“Sivil uçakların Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişini sağlamak amacıyla, Türk hükümeti, Boğazlar’ın yasak bölgeleri dışında, bu geçişe ayrılmış hava yollarını gösterecektir”.

Günümüzde, Birleşmiş Milletler Sivil Havacılık Sözleşmesi (ICAO) çerçevesinde Birleşmiş Milletlere üye ülkelere ait sivil uçaklar tarifeli seferleri önceden kaydettirmiş olmak koşuluyla,  Türk hava sahasından, saptanmış hava koridorları içinde, serbest geçiş hakkına sahiptir. Askeri uçaklar veya askeri personel ve malzeme taşıyan sivil uçakların  geçişi  için diplomatik kanaldan, diğer sivil uçakların geçişleri için de ulaştırma Bakanlığından uçuş izni alınması gerekmektedir .

SÖZLEŞME’NİN FESHİ (Md.28)

-“Sözleşmenin süresi, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, yirmi yıldır. Bununla birlikte, işbu Sözleşme’nin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır”.

Sözü edilen yirmi yıllık sürenin bitiminden iki yıl önce, hiçbir Yüksek Akit Taraf, Fransız hükümetine sona erdirme ön-bildiriminde bulunmamışsa, Sözleşme, bir sona erdirme ön-bildiriminin  Fransa Hükümetine gönderilmesinden başlayarak, iki yıl geçinceye kadar yürürlükte kalacaktır. Sözleşme, bu şekilde sona erdirilmiş olursa,  Taraflar, yeni bir Sözleşme yapmak için düzenlenecek bir konferansa katılmayı kabul etmektedirler” .

Bu maddeye göre,  20 yıllık dönemin sonundan 2 yıl önce herhangi bir imzacı ülkenin  fesih talebi olmaz ise, sözleşme böyle bir talebin yapılacağı tarihten 2 yıl   sonrasına kadar yürürlükte kalacaktır.  Bu durumda tüm imzacı ülkelerin katılımıyla yeni bir Sözleşme yapılacaktır. Bu yönüyle  Montreux Sözleşmesi adeta “küllerinden yeniden” doğacaktır.  Bu çerçevede  Boğazlardan geçiş ve Karadeniz’de güvenlikle ilgili Montreux ilke ve kısıtlamaların adeta sonsuza dek devamlılığı sağlanmıştır. Bu çerçevede, yeni sözleşmede  geçiş serbestliği ilkesinin aynen korunacağı kabul edilmektedir. Bununla birlikte, özellikle savaş gemilerinin boğazlardan geçişi ve Karadeniz’de bulunmaları ile ilgili 14 ve 18 inci maddeleri konusunda müzakerelerin çetin geçmesi ve  tonaj ve uçak gemilerine ilişkin  bazı taleplerin ortaya çıkması ve hatta uzlaşılamayıp konferansın sonuçsuz kalması da muhtemeldir. 

Sözleşmeye göre, Kıyıdaş ülkeler, büyük tonajlı gemilerini boğazlardan geçirebiliyor (Rusya’nın emekli olma yaşında bir uçak gemisi var. Yeni bir uçak gemisi  planlanma aşamasında. Karadeniz’e kıyıdaş olsun olmasın hiçbir  ülkenin uçak gemisi Boğazlar’dan geçemez. 2000’li yılların başında, donanımı tamamlanmamış, makineleri, dümeni sökülmüş bir uçak gemisi olan  Varyag’ın   Boğazlar’dan geçişi sorun  olmuştu. Daha sonra Ukrayna’nın  çinli bir turizm şirketine sattığı Varyag’ın  eğlence gemisi olarak kullanılacağının  açıklanmasıyla geminin geçişine izin verilmişti. Gerçekten  gemi bir süre eğlence gemisi olarak kullanmışsa da 2011 yılında uçak gemisine dönüştürülmüş ve Çin donanmasının ilk uçak gemisi olmuştur. Daha sonra eşi gemiler de inşa etmiştir.

Montreux’nün değişmesine yol açacak bir ortamın oluşması halinde, Rusya, Akdeniz’e ve diğer denizlere kolaylıkla açılmak, yeni uçak gemileri ile denizaltılarını göreceli olarak korunaklı olan Karadeniz’de konuşlandırmak ve böylece  Boğazlardan serbestçe geçmesini ve savaş gemilerinin Karadeniz ile Suriye’deki üsleri arasında  rahatça gidip  gelmesini sağlamak için yeni bir sistem kurulmasını İsteyebilir. Öte yandan, Rusya nükleer başlıklı füze taşıyan yabancı gemilerin (ABD) Karadeniz’e girmesini ise  arzu etmemektedir..  Daha önce, Dyess ve Turner adlı  iki ABD gemisinin Karadeniz’e girmesi üzerine, Bulgaristan ve Rusya Türkiye’ye nota vererek bu durumun Sözleşme hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürmüşlerse de,  Türkiye’nin, Montreux Sözleşmesinde savaş gemilerinin sahip oldukları silahların türü hakkında bir hüküm bulunmadığını belirtmesi üzerine  konu o dönemde kapanmıştı.

Rusya yeni bir sözleşme ile lehine bazı  değişiklikler yapılmasının yararlı görse de, konunun  bumerang etkisi ile aleyhine dönebilecek olması ihtimalini gözönünde bulundurarak  Sözleşme ile kurulmuş düzeninin aynen devamını istemesi doğal olacaktır. Aynı şekilde, Karadenize kıyıdaş ve NATO üyesi Bulgaristan ve Romanya ile NATO üyesi olmayan ancak Batıya yakın ilişkileri  olan Ukrayna ve Gürcistan’ın da  Karadeniz’in bir barış havzası olarak kalmasının  güvenliklerine daha çok katkı yaptığı nedeniyle, Karadeniz’deki dengelerin değişmesini istemeyecekleri akla gelmektedir. Bu konuda, Ukrayna’nin Rusya ile çekişmesinin  özel özel bir durum yarattığı  dikkate alınmalıdır. 

Bu hususlar gözönünde tutulduğunda, Kıyıdaş veya değil, herhangi bir imzacı ülkenin, doğrudan çıkarı olmamasına  ve gerçekte böyle bir gelişmeyi  arzu etmemesine rağmen, üçüncü bir ülkenin baskısı nedeniyle, Sözleşme’nin feshine yol açacak  bir girişimde  bulunabileceği dikkate alınması ve buna meydan vermeyecek bir politika izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Son ABD yönetiminin Rusya’ya bakışı gözönünde tutulduğunda, ABD’nin Karadeniz’de bir donanma üssüne sahip olmayı, uçak ve büyük tonajlı  gemileri dahil Karadeniz’de önemli bir deniz gücü bulundurmayı ve Rusya’yı en hassas bölgesinden  tehdit etmeyi planlıyor olması mümkündür. Buna karşı ABD, Montreux kurallarında olası bir değişikliğin Rus donanmasının  Akdeniz’e çıkmasını kolaylaşmasını ve özellikle  Doğu Akdeniz’de daha etkin olmasını da istemiyecektir. Öte yandan,  her vesileyle dünya’ya yayılmak için fırsat kollayan Çin, dostu Rusya’nın yanında gözükmek için  Karadeniz’e, uçak ve savaş gemilerini  gönderebilecek ve Karadeniz’deki askeri varlığını destekleme gerekçesiyle, Doğu Akdeniz’deki varlığını artırmak isteyebilecektir. Bu çerçevede, Çin’in, Bender Abbas ve Cibuti’den sonra Doğu Akdeniz’de de  bir deniz üssü kurma çabasına girmesi muhtemeldir.  Kaldı ki,  ABD’nin güç ve dikkatini Pasifik/Hint  bölgesi dışında Karadeniz’e de  yayması ve yakın çevresindeki ABD gücünün belirli ölçüde de olsa  azalması Çin’i ayrıca memnun edecektir.

Öte yandan Karadeniz’de, Rus karasının hemen altındaki bir alanda üs kurması ve devamlı bir donanma gücü bulundurması ABD  için bir avantaj olabileceği gibi, böyle bir durumun sözkonusu üs ve deniz gücü için  yakın bir tehlike yaratabileceği hususu da gözönünde tutulmalıdır. Bütün bunlar dikkate alındığında ABD’nin, belki de aynen Rusya gibi,  Karadenizde savaş gemilerini devamlı bulundurmak amacıyla, bütün tahminlerin aksine, Montreux Sözşeşmesi’nin devamından yana olması da uzak bir ihtimal değildir.  Kendisi taraf olmadığı cihetle Sözleşme’nin sona erdirilmesi doğrudan isteyemiyeceği için, bunu Yunanistan, Romanya,  Bulgaristan ve hatta İngiltere gibi dost bir ülkeyi taşeron olarak kullanıp amacına ulaşabilirdi. Bugüne kadar bu yola başvurulmamış olması, yukarıda  sözü edilen ABD’nin Montreux’Sözleşmesi’nin sona ermesini israrlı bir şekilde  istemediği  izlemini güçlendirir niteliktedir.

Diğer taraftan, 28. maddede, Sözleşme’nin ,  sona  erdirme ön bildiriminden itibaren iki  yıl geçinceye kadar yürürlükte kalması  ve imzacı ülkelerin yeni bir sözleşme hükümlerini saptayacak bir konferansta temsil edilmeleri  de öngörülmektedir.  Ancak iki yıl içinde yeni bir sözleşme üzerinde uzlaşma sağlanamaması halinde, 2. yıldan itibaren özellikle, savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişi ve kıyıdaş olmayan ülkelerin Karadenizde bulundurabileği  tonaj ve sürelerle ilgili olarak ne gibi kurallar uygulanacağı konusu açıkta kalmaktadır. Bu çerçevede, en iyi  iki ihtimal  Konferans’ta  yeni bir sözleşme üzerinde anlaşmaya varılıncaya kadar  Montreux Sözleşmesi’nin sona erme tarihinin ertelenmesi veya Türkiye’nin  tek taraflı olarak Sözleşme hükümlerini uygulamaya devam etmesidir. Buna karşılık, en kötü senaryo,  geçici döneminde, 1982 BM Deniz Hukuku hükümleri çerçevesinde Boğazlardan geçişlerin serbest olması ve Karadenizde  açık deniz kurallarının  geçerli olması ihtimalidir. BM Deniz Hukuku sözleşmesine taraf olmasa da, Türkiye’nin , özellikle savaş gemilerinin Boğazlar’dan  geçişiyle ilgili olarak, deniz hukuku  kuralların  uygulanmasında ciddi zoruk ve hatta baskılarla baskılarla  karşılaşabileceği  önemle gözönde tutulmalıdır.

BAZI MADDELERİN DEĞİTİRİLMESİ (MD.29)

Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden başlayarak her beş yıllık dönem sona erdiğinde, Yüksek Akit Taraflardan her biri, kendine özgü nedenler veya dış etkenlerle, Sözleşmenin bir ya da birkaç hükmünün değiştirilmesini, nitelik ve gerekçesini de göstermek suretiyle, isteyebilir. Değişiklik isteminin işleme konulması  için en az iki imzacı ülkenin desteği gerekmektedir.                        14. ve 18. maddeler için ise sadece 1 Akit tarafın  isteği desteklemesi yeterli görülmüştür.

Gerekçeli değişiklik üzerinde, diplomatik kanallarla bir sonuca varılamazsa, tüm taraflar toplanacak bir konferansa katılmayı kabul etmişlerdir. 14 üncü maddenin Savaş gemilerini, Boğazlarda geçiş, 18 in ise Karadeniz’de kalışlarıyla ilgili olduğunu bir kez daha hatırlayalım.

Herhangi bir değişikliğin kabul edilmesi için  oybirliği gerekmektedir.

14. ve 18. maddelerde değişiklik için ise, dörtte üç çoğunluk  yeterli olacaktır. Ayrıca, bu çoğunluk içinde, Türkiye dahil kıyıdaş imzacı ülkelerin de  dörtte üç oranında yer alması gerekmektedir. Bir başka deyişle, dörtte üç çoğunluk sağlansa da Türkiye ile Romanya, Bulgaristan veya Rusya’dan  birinin kabul etmemesi halinde 14. ve 18. maddelerde değişiklik yapılamaz. Bu hüküm  bu konularda Türkiye’ye tek başına veto hakkı tanındığını vurguluyor.

Taraf ülkelerin Sözleşme’nin koyduğu ilkeler ve kurduğu  dengeler ile ilgili hükümleri benimsedikleri, bunlarda bir değişiklik yapılmasını  zorlaştırıcı ve hatta engelleyici kilitleri koymalarından açıkça anlaşılmaktadır. Bu konuda Türkiye’ye diğer ülkelerden farklı özel haklar tanınmış olduğunu bir kez daha  hatırlatalım.

SONUÇ

Daha öncede belirtildiği gibi, Montreux Sözleşmesinin Türkiye için arzettiği büyük önemin açıkça belirli olmasına rağmen, Sözleşmenin sona erdirilmesi konusunun niçin gündemde olduğunu anlamak zordur. Sözleşmelerin feshi yetkisinin hangi kurum tarafından  kullanılabileceğine ilişkin hukuki tartışmadan bağımsız olarak  herşeyden önce, Türkiye’nin egemenlik ve güvenliği ile ilgili son derece önem taşıyan Montreux Sözleşmesinin sona erdirilmesinin ülkemiz açısından ne gibi olumlu ya da olumsuz etkileri olacağı hususunun  tartışılması ve  vatandaşlarımızın  olası fayda ve tehlikeler konusunda bilgilendirilmesi yaralı olacaktır.

Bu arada, Türk deniz gücünün ulusal çabalara ilaveten NATO tarafından da desteklenerek güçlendirilmesinin ve bölge savunmasında temel görevin Türkiye tarafından üstlenilmesinin en doğru bir yaklaşım olacağı hususunun, günümüz koşullarında ne kadar gerçekçi olduğunu takdirlerinize bırakıyorum.

Montreux Sözleşmesinin sona erdirilmesi  için ön bildirimde bulunmak, her imzacı  ülke gibi, Türkiye’nin de hakkıdır. Bununla birlikte,Türkiye’nin Montreux’nün  feshi  isteminde bulunmasının bazı dış çevrelerde memnuniyet ve tebessümle karşılanacağı kuşkusuzdur. Öte yandan,  tüm Akit Taraflar ve yeni bir sözleşme’ye katılacak ülkeler arasında bir uzlaşma sağlanması ve  yeni bir düzen getirilmesinin imkansız denecek  kadar zor olduğunu belirtmek gerekir. En önemli olarak da,  yeni sözleşmenin, Türkiye’ye yürürlükteki Montreux Sözleşmesi’nden  daha  fazla  güvenlik sağlaması  ve uygulama yetkisi vermesi olasılığı çok düşüktür.  Buna karşılık, üyesi olmadığımız  BM Deniz Hukuku Sözleşmesi sık sık gündeme geleceği cihetle, ülkemizin  müzakereler sırasında yeni ve karmaşık sorunlarla karşılaşması ihtimalinin yüksek olduğu gözönünde tutulmalıdır. 

Bütün bunlara bir de hayal ekleyelim. Rusya’nın önce AB’ye, daha sonra NATO’ya dahil olacağını, Karadeniz’de hiçbir siyasi ve askeri anlaşmazlık olmayacağını, savaş gemilerinin bölgede bulunmalarına ihtiyaç duyulmayacağını ve böylece Montreux’nün konuyla ilgili hükümlerinin işlevsiz kalacağını düşünelim ama gene de aşağıdaki günümüz gerçeğine dönelim derim.

Tüm bu hususlar gözönünde tutulduğunda, MONTREUX BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ’nin ve 85 yıllık adil ve tarafsız uygulamasının TÜRKİYE’nin envanterine girdiğini, istemedikçe ve çok büyük yanlışlar yapmadıkça bu kazanımlarını kaybetmesinin sözkonusu olmayacağını düşünüyorum.

Son Söz

Türkiye Pandora’nın kutusunun açılmaması için, her türlü özen  ve diplomatik çabayı göstermelidir. Kişisel olarak bu hususun gerekliliğine  kesin olarak inandığımı belirtmek isterim. 

İstanbul, 5 nisan 2021.

mmm

Paylaşın

İlişkili Makaleler

CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA DAİR
14 Mayıs seçimleri: Yeni bir yol ayrımı

About Author

admin